Şubat 2021’de Myanmar’da gerçekleşen askeri darbe, hem ABD emperyalizmini, hem de Avrupa’yı rahatsız etti. Avrupa Komisyonu darbeyi kınarken, ABD Başkan Joe Biden yeni yaptırımlarla tehdit etti. Kapitalist Çin rejimi, “Çin, Myanmar’daki ‘dost’ partilerin anayasaya uygun olarak aralarındaki farklılıklara çözüm bulacağını umuyor” diyerek soğukkanlı bir açıklama yaptı.
Demokrat Parti’nin liberal politikalarına dayanan Pasifik Asya’daki uluslararası ticaret, “Yankiler”in ve AB’deki ortaklarının temel endişesi. Bazı analistler, ABD emperyalizminin ekonomik savaş verdiği rakibi Çin dışındakilerin bu durumdan etkileneceğini iddia ediyor.
Biden, birkaç gün sonra, Myanmar’daki askeri darbenin liderlerine yaptırımlar uygulanmasını onayladı. Ancak darbenin lideri Min Aung Hlaing, ülkenin dış politikasının değişmeyeceğine dair güvence verdi ve dünya emperyalizmine doğrudan güven verici bir mesaj olarak yabancı yatırımları teşvik etmeye devam edeceğini söyledi.
Hlaings’in açıklaması, askeri bürokrasinin ülkedeki yabancı yatırımları olumsuz etkileme niyeti olmadığını gösteriyor. Dahası, Çin’de faaliyet gösteren çokuluslu işletmeler üretim akışını garanti altına alabilecek herhangi bir sosyal kesimle irtibat kurabilir.
Bu gerçek, Hlaings’in ordunun “adil ve özgür” seçimler yapıldığında iktidarı devredeceğini açıklamasının ana nedeni olarak düşünülebilir. Yine de darbe liderinin geçmişi (acımasız Rohingya katliamları ile ilişkisi) her zaman istikrar ve “insan hakları” süsünü arayan Batı Ekonomisi’nin gözünde bir ortak olarak ciddiye alınmasını engelleyebilecek önemli bir engeldir.
Bu nedenle ordu, ülkenin son seçimlerini kazanan ve liderleri darbeci generaller tarafından tutuklanan Ulusal Demokrasi Birliği’ni seçim sahtekarlığı bahanesiyle gayri meşrulaştırmak için kukla bir siyasi partiyi (Birlik, Dayanışma ve Kalkınma Partisi) kullanmayı hedefliyor.
Ülkenin 1948’deki bağımsızlığından 2011’e kadar mutlak yetkiye sahip olan askeri bürokrasi, görünüşe göre NLD’nin temsil ettiği yeni liberal aktörlerle iktidarı paylaşmayı kabul edemedi. Milletvekillerinin % 25’ini kontrol etmelerine rağmen, ordunun gücünü tehdit edebilecek anayasa değişikliği korkusuyla darbeyi parlamentonun ilk oturumu yapılmadan gerçekleştirdiler.
Özellikle darbe liderini, sağlık ve eğitim alanındaki gelişmelerin ana engeli olarak gören Myanmar halkı için ordunun elindeki gücün yoğunlaşması bir kabustu. Bu nedenle, ülkede kazanılan demokratik hakları savunmak için seferber olan on binle protestolar düzendi.
Ancak ordunun mutlak iktidardan daha azını kabul etmesi halinde “uluslararası ortaklar” ile bir uzlaşma sağlanabilir. Fakat bunun yakın gelecekte başarılması mümkün değil. Bu durum, darbeciler için, sözde “demokratik” bir siyasi partinin arkasında iktidar olabilecekleri bir dengeyi sağlayamadıkları sürece, Çin’i tek olası müttefik haline getiriyor.
Tamer Khorma