Alejandro Iturbe Çeviri: İbrahim Seymen
Geçtiğimiz hafta 200.000’den fazla kişi, Başbakan Benjamin Netanyahu’nun Knesset’te (Parlamento) oylanan ve kabul edilen yargı reformuna karşı İsrail’in çeşitli şehirlerinde harekete geçti. İsrailli bir tarihçi ve siyasi analist, bu yargı reformunu İsrail siyasi rejiminde bir değişim olarak nitelendiriyor [1] ve bu yasa ile Yüksek Mahkemenin hükümet icraatlarını sorgulama yetkisini sınırlandırıyor [2].
İsrail hükümetine karşı kitlesel tepki dalgası geçtiğimiz şubat ayında Netanyahu’nun projesini Knesset’e sunmasıyla başladı. O dönemde LIT-CI web sitesinde, İsrail’in Yahudi nüfusu içerisinde bu çatışmanın temelini oluşturan ekonomik, sosyal ve siyasi süreçleri analiz eden bir makale yayınlamıştık [3].
O makalede, Morenist akımımızın 1948’de İsrail Devleti’nin kuruluşundan bu yana geliştirdiği tanımlamadan yola çıktık: İsrail Devleti, Arap halklarına karşı, emperyalizmin hizmetinde, tarihi Filistin topraklarının gaspı ve bu halkın büyük bir bölümünün meşru topraklarından sürülmesi temelinde inşa edilmiş askeri bir yerleşim bölgesidir. Önce Avrupa’dan sonra da dünyanın diğer bölgelerinden gelen Yahudi nüfus bu yerleşim bölgesine yerleşmiştir.
İsrail toplumunun karakterini ve siyasi dinamiklerini belirleyen de bu özüdür. Çünkü İsrail “birliğini” yalnızca “tehlikeye karşı mücadelede” temelinde sürdürmektedir. Yani Filistin halkının direnişi ve daha genel olarak Arap halklarının mücadelesine karşı. Bu nedenle siyasi örgütler ve iktidar koalisyonları gittikçe daha da sağa kaymakta (Netanhayu’nun şu anki koalisyonu gibi) ve aynı zamanda, Batı Şeria’daki Cenin mülteci kampına yönelik son saldırıda olduğu gibi, İsrail hükümetleri krizlerden her zaman Filistinlilere karşı yeni bir saldırıyla çıkmaya çalışmaktadır [4].
Çelişkiler
Ancak, yukarıda alıntılanan makalede analiz edildiği üzere, “Filistinli düşmana” karşı birleşmiş olan “işgalci” nüfus içinde bile, iç çelişkiler ve çatışmalar yaratan ekonomik, sosyal ve siyasi süreçler mevcuttur.
Son yıllarda İsrail’in Yahudi nüfusunun sosyal yapısında ve siyasi dinamiklerinde bir değişim yaşanmıştır. İlk yıllarda İsrail’in inşasına ve “savunmasına” “vücut veren” (en iyi siyasi, askeri ve bilimsel kadroları sağlayan) Avrupa’dan ve dünyanın diğer bölgelerinden gelen Aşkenaz kökenli göçmen nüfus, artık çok daha “küçük burjuva” ve İsrail’e çok daha az bağlı. İsrail’in varlığını ve savunmasını sorgulamıyor ama artık bunu farklı bir perspektiften yapıyor.
Gerçekler giderek daha tehlikeli hale geldikçe, pek çok kişi bu ‘sürekli savaş’ ortamından bıkıyor ve ülkeyi terk eden İsrail vatandaşlarının sayısı artıyor; bunların çoğu, ABD ve Avrupa’ya göç ederek (İsrail vatandaşlığından çıkmadan) ‘bireysel bir çözüm’ arayan entelektüel ve profesyonel elit kesimden. Gizli firarlar da artıyor: cepheden ve Filistin ya da Lübnan topraklarında hizmet vermekten kaçınmak isteyen askerlik çağındaki gençler ülkeyi terk ediyor.
“İsrail’in savunulması” ve Filistinlilere karşı saldırganlığın “militan tabanı” yeni göçmenlere, özellikle de eski SSCB’nin çöküşünden sonra göçleri teşvik edilen Rusya’dan gelen Yahudilere kaymaktadır (sayılarının bir milyona yakın olduğu tahmin edilmektedir). Bu kesime İsrail’in Kudüs’ü tamamen kontrol altına alması ve Batı Şeria’daki toprakların işgalinde ilerlemesi için birçok ayrıcalık (ücretsiz evler ve birçok devlet sübvansiyonu) verilmektedir. Filistinlilere karşı en radikalleşmiş ve saldırgan olan ve “İsrail’in savunulması” için savaşmaya en istekli olan da bu kesimdir.
Aynı zamanda, azınlık da olsa, aşırı dindar bir nüfus Hamafdal’ın (İbranice Ulusal Dini Parti) tabanı olarak kendini kabul ettirmiştir. Bu partinin taraftarları çalışmıyor ya da askerlik yapmıyor: kendilerini sadece Tevrat okumaya adıyorlar. Devletin ve hükümetlerin kendilerine asgari ücret ödemesini sağlamayı başardılar. Hamafdal, seçim ve parlamentodaki ağırlığını kullanarak Netanyahu ile bu avantajların korunması karşılığında hükümet kurması için destek pazarlığı yaptı.
Kapitalist Birikim Modelinde Bir Değişiklik
Birkaç on yıl boyunca bu emperyalist yerleşim bölgesinin ekonomisi doğrudan devlet tarafından geliştirildi ve kontrol edildi. Bir yandan dış “yardım” önemliydi: hem ABD emperyalizmi tarafından askeri amaçlarla gönderilenler hem de uluslararası Siyonist hareket tarafından diğer ülkelerde (özellikle ABD’de) yaşayan Yahudilerin katkılarıyla sağlananlar. Öte yandan, gıda kibbutzlar (devlete bağlı kolektif çiftlikler) tarafından sağlanıyordu ve enerji ve içme suyu gibi kamu hizmetleri, İsrail’in ilk Cumhurbaşkanı Ben Gurion gibi İsrail’in ana “kurucu” kadrolarının geldiği “Siyonist sol” partisi Mapai’ye bağlı, İsrailli Yahudi işçilerin “sendika merkezi” Histadrut tarafından yönetilen devlet işletmeleri tarafından garanti ediliyordu.
Bu bağlamda, önce sadece İsrail ordusuna tedarik sağlayan, ardından da ihracat yapan bir silah endüstrisi gelişti: 21. yüzyılda İsrail dünyanın en büyük on silah ihracatçısından biri haline geldi [5]. Başlangıçta küçük silahlar ve mühimmat üretirken daha sonra bunlara savaş araçları ve küçük uçaklar da eklendi. Sonunda, askeri amaçlar için teknoloji geliştirme ve güvenlik, gözetleme yazılım ve sistemlerinin geliştirilmesinde giderek daha fazla uzmanlaştı.
Devletleştirilmiş İsrail ekonomisi 1980’lerden itibaren (‘neoliberal’ dünya dalgasında) parçalanmaya ve özelleştirilmeye başlandı; devlete ait bu işletmelerin bazıları ortak girişimlere dönüştürüldü ve diğerleri de doğrudan satıldı [6]. Bu “neoliberal” temelde, özellikle güvenlik teknolojisi sektöründe ve genel olarak yazılım alanında yeni özel şirketler gelişmeye başladı. Az da olsa ilaç, yiyecek ve içecek gibi diğer alanlarda da gelişme kaydedildi. Bugün İsrail’in ihracatı 150 milyar doları, yani ülkenin GSYİH’sinin %30’unu aşmaktadır [7].
Böylece hem ihracatta hem de İsrailli burjuvaların yurtdışında İsrail’e yaptıkları yatırımlarda uluslararası pazarlarla bağlantı kuran yeni bir ‘klasik’ özel burjuvazi ortaya çıktı [8]. Örneğin İsrail’in en zengin kişisi, çifte vatandaşlığa sahip bir Amerikalı ile evli ve kumarhane sektöründe iş yapan bir kadın olan Miriam Adelson’dur.
Bu yeni burjuvazinin Netanyahu ve onun “sürekli savaş” politikasıyla sürtüşmeleri ve çelişkileri var, çünkü İsrail’in dünyada itibarsızlaştırılması ve BDS kampanyası (Boykot, Tecrit ve Yaptırımlar) İsrail ürünlerinin ihracatını ve İsrail’deki olası Batı yatırımlarını etkiliyor. Bu nedenle işlerini barış içinde geliştirmek için “barış” istemektedir. Ayrıca burjuvazi mevcut yargı reformunun kendileri için temsil ettiği “yasal belirsizlikten” de çekinmektedir. Bu sebeple hukuk reformu yasası karşıtı eylemleri isteyen ya da destekleyenler arasında iş adamları ve ekonomistlerin olması tesadüf değildir.
Kişisel ve ekonomik gelişimleri bu yeni ekonomiye bağlı olan yeni bir vasıflı ve profesyonel işçi sektörü de ortaya çıkmıştır. Aşkenaz Yahudileri ve onun “barış” isteyen gençliği bu işçi grubunda sayıca fazladır. Avrupalı emperyalist ülkeler gibi “modern, gelişmiş ve demokratik” bir İsrail’de yaşamayı arzulamaktadırlar [10].
Kapitalist bir ekonomi olarak İsrail’in 2007/2008’de başlayan uluslararası ekonomik krizden etkilendiğini göz önünde bulundurmak gerekir. Devletin geliri toplam giderlerini (çok yüksek bir askeri bütçeyi de göz önüne alarak) karşılamaya yetmiyor ve Yahudi nüfusunun hangi kesimine fayda sağlayacağını seçmek zorunda. Aşkenaz gençliğinin büyük kesimi kendini dezavantajlı hissediyor ve Netanyahu’nun Batı Şeria’daki Rus kökenli Yahudi yerleşimcilere tanıdığı ayrıcalıkları ve aşırı dindarlara çalışmadan maaş ödenmesini, dahası askerlik yapmak zorunda olmamalarını öfkeyle karşılıyor. Bu memnuniyetsizlik 2011’de bir eylem dalgası yaratan “indignados” hareketinde kendini göstermişti [11].
Gençlerden, vasıflı işçilerden ve profesyonel Aşkenazlardan oluşan bu kesim, Netanyahu’ya karşı mevcut hareketlerin çoğunluk tabanını oluşturmaktadır. Burada bir hususu belirtmek gerekiyor: bu kesim İsrail’in bir anklav (farklı devlet toprağıyla kuşatılmış siyasi yapılara verilen isim) olarak varlığını ve üzerinde doğduğu gaspı sorgulamıyor. Ancak “Filistinlilerle barış”, onlarla müzakerelerin başlatılması ve yan yana “barış içinde” yaşayan “iki devlet” (bir Yahudi ve bir Filistinli) politikasının uygulanmasını istiyor.
Çeşitli makalelerimizde bu öneriyi polemik konusu yaptık ve bunun “yanlış bir çözüm” olduğunu, çünkü İsrail’in üzerine doğduğu gaspı yasallaştırdığını ve Filistinliler için uygulanabilir olmadığını ifade ettik. Biz mümkün olan tek çözümün “Ürdün Nehri’nden denize kadar birleşik, laik ve demokratik bir Filistin” olduğunu savunuyoruz. Bu pozisyon etrafında seferber olanlar, İsrail’in “özünün” mevcut “çirkin yüzü” olan Netanyahu hükümeti ve müttefikleriyle çok sert bir şekilde çatışıyor.
Bazı ilave unsurlar
İsrail siyaseti her zaman parlamentoda temsil edilmeyi başaran çok sayıda (ve genellikle değişken) örgütün varlığı ve dolayısıyla iktidar koalisyonlarının (Netanyahu ve aşırı dinci müttefiklerininki gibi) ve muhalefet bloklarının oluşumu ile karakterize olmuştur. Şu anda iktidar koalisyonunun 64, muhalefetin ise (yargı reformu oylaması sırasında Knesset’ten ayrılan) 56 milletvekili bulunmaktadır.
Ana muhalefet partisi (24 milletvekili ile) Yesh Atid’in lideri Yair Lapid, 2012’de partiyi kurarken “İsrail toplumunun merkezi olan seküler orta sınıfı temsil etmeyi amaçladığını” söylemişti. Parti programında aşırı dindarların askerlik hizmetinden muaf tutulmasına son verilmesini, Filistinlilerle barış müzakerelerinin yeniden başlatılmasını ve Batı Şeria’daki İsrail yerleşimlerinin inşasının durdurulmasını öneriyor.
Yesh Atid, yargı reformuna karşı eylem çağrısında bulunurken, İsrail’in mevcut siyasi rejimini savunuyor ve bu eylemlerin Netanyahu hükümetinin sokaklarda devrilmesine yol açmamasını sağlamaya çalışıyor. Bu nedenle yeni yargı reformu yasasının yasa dışı ilan edilmesi için Yüksek Mahkeme’ye dilekçe verilmesi için bastırıyor.
Ayrıca siyasi bir parti olarak değil bir “insan hakları örgütü” olarak faaliyet gösteren İsrail’de Nitelikli Hükümet Hareketi de seferberlik çağrısında bulundu. Bu hareket 1990 yılında kurulmuştur, ancak ” öfkeliler ” hareketinden bu yana çok daha fazla güç kazanmıştır ve yaklaşık 100,000 üyeye sahip olduğunu bildirmektedir. Bu hareketin politikası da Yüksek Mahkemeye bir dilekçe sunmaktır [13].
Bir diğer önemli kurucu da, devlet kuruluşlarının yöneticisi olarak çok fazla ağırlık kaybetmiş olmasına rağmen, neredeyse bir milyon üyesiyle ülkedeki ana sendikal örgüt olmaya devam eden Histadrut’tur. Histadrut lideri Arnon Bar-David, “oylamaya tepki olarak genel grev çağrısında bulunabileceğini ve bu yönde ilk adım olarak sendika liderlerine danışmaya başlayacağını” söyledi.
Seferberlik çağrısı yapan diğer partiler ise İsrail topraklarında yaşayan Filistinli Arapların oylarını alan Birleşik Arap Listesi (5 milletvekili) ve parlamentoda temsil edilenler arasında en solcu olan Jadash (Barış ve Eşitlik için Demokratik Cephe) (3 milletvekili) gibi partilerdi. Liderlerinin ve seçmenlerinin çoğu Arap olmakla birlikte, 1970’lerde Filistin’de (veya İsrail kurulmadan önce diğer komşu Arap ülkelerinde) yaşayan ve Aşkenazlar tarafından her zaman ayrımcılığa uğrayan Yahudilerin soyundan gelen Sabralar tarafından kurulan bir örgüt olan Kara Panterler’den gelen kesimleri de vardır.
Buna ilave olarak “11,000’den fazla yedek asker [Netanyahu’nun] girişimini protesto etmek için askerlik hizmetlerini durduracaklarını açıkladı”. Yedek askerler, askerliklerini 18 yaşında yapan ve 40 yaşına kadar gerektiğinde ordu tarafından çağrılmaya hazır olan kişilerden oluşmaktadır. Bu kesimin tavrı “ben ‘bu’ İsrail’i savunmayacağım” demek anlamına gelmekte.
Siyasi Rejimin Krizi ve Uluslararası Siyonizm
Dolayısıyla, toplumdaki bu çelişkilerle bölünmüş olarak, siyasi rejimin krizine tanık oluyoruz ve bu kriz, konsolidasyonda başarısız olan hükümetlerin dalgalanması ve değişimi ile ifade ediliyor. Mevcut Netanyahu hükümeti geçtiğimiz aralık ayında göreve geldi ve o zamandan bu yana kitlesel eylemliliklerle karşı karşıya kaldı.
Bu, uluslararası Siyonist harekette de (diğer ülkelerdeki Yahudi cemaatlerine dayanan), özellikle de İsrail dışındaki en büyük Yahudi cemaatinin bulunduğu ABD’de de kendini gösteren bir kriz. Giderek artan sayıda kesim (özellikle gençler) İsrail’in işlediği suçlardan tiksinmekte, Filistinlilerin çektiği acılara sempati duymakta ve Filistinlileri ‘tanıyan’ ve onlarla müzakerelere başlayan ‘barışçıl bir çözüme’ ‘ihtiyaç’ duymaktadır. [14] Örneğin birçoğu BDS’ye bağlıdır.
Siyonizmin bu ulusal ve uluslararası siyasi krizi olumlu bir gelişmedir. Çünkü Filistinlilerin İsrail devletine karşı mücadelesi (ve BDS kampanyası aracılığıyla bu mücadeleyle inşa etmeye çalıştığımız tüm dayanışma) sağlam ve kırılmamış bir blokla değil, çatlakları büyüyen bir düşmanla karşı karşıyadır.
Bu da bizi, Güney Afrika apartheid rejimine karşı zamanında yapıldığı gibi, her ülkede hükümetlerin İsrail ile diplomatik ilişkilerinin kesilmesini talep etmenin yolunu arayarak bu destek ve dayanışmayı derinleştirme ihtiyacına götürmektedir. Örneğin Brezilya örneğinde, Lula ve PT hükümetlerinin yaptığı ve sürdürdüğü çok sayıda silah ve teknoloji alım anlaşmasını kınamalı ve bununla mücadele edilmelidir.
[1] İsrail: 200.000’den fazla gösterici yargı reformunun durdurulmasını talep ediyor (diariopopular.com.ar)
[2] İsrailli tarihçi Yoel Schvartz İsrail’deki yargı reformu hakkında konuşuyor | Dünyanın En İyi Ülkesi – YouTube
[3] İsrail Devleti ve Siyonizm’in büyüyen siyasi krizi – Uluslararası İşçi Birliği (litci.org)
[4] Cenin’deki yeni katliam ve pes etmeyen Filistin – Uluslararası İşçi Birliği (litci.org)
[5] Dünyanın en büyük 10 silah ihracatçısı ve demir ile ateşin jeopolitiği – Jornal Opção (jornalopcao.com.br)
[6] İsrail özelleştirilen 98 şirketi bünyesinde topluyor – Opportimes
[7] İsrail’in İhracatı 165 Milyar Dolara Ulaşabilir (israelnoticias.com)
[8] İsrail’in piyasa değerine sahip başlıca şirketlerinin listesi – Capital Times
[9] Servetlerine göre İsrailliler listesi – Vikipedi
[10] Bu bağlamda, referans 2’deki raporu dinlemek ilginçtir.
[11] https://elpais.com/internacional/2011/07/21/actualidad/1311199207_850215.html
[12] Filistin – Sahte “iki devletli” çözüm üzerine. – Uluslararası İşçi Birliği (litci.org)
[13] İsrail’de Nitelikli Hükümet Hareketi (mqgisrael.org)lıt