NEDEN GÖRÜŞTÜLER?

NEDEN GÖRÜŞTÜLER?

Hakkı Yükselen                                                                  

7 Mayıs 2024

CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile Cumhurbaşkanı RTE görüştüler. Amacın “normalleşme” olduğu açıklandı! Görüşmenin İstanbul’daki Taksim yasaklı, gazlı, coplu, sulu 1 Mayıs’ın hemen ertesi günü yapılması insanı haliyle düşündürüyor! İlk akla gelen, neo-bonapartist rejimin “yeni normalinin” önümüzdeki dönemde yükselebilecek bir işçi-emekçi muhalefetine ve sosyalist sola karşı sert; başta CHP, burjuva muhalefetine karşı ise en azından bir süre için yumuşak davranmak olabileceği.  Eğer böyleyse, bunun anlaşılır bir tarafı var: Her şeyden önce RTE yerel de olsa ciddi, kritik bir seçim yenilgisi yaşadı. Bu yenilgi, işlerin yolunda gitmediği koşullarda, rejim açısından daha da hızlı bir gerilemeye, çözülmeye, hatta giderek bir çöküşe yol açabilir. Ana Muhalefet’in, seçimlerdeki başarısı sayesinde hızla toparlanıp inisiyatifi ele geçirme ihtimali rejim için tehlikeyi daha da büyütmektedir. RTE’nin böyle bir görüşmeyi kabul etmesinin öncelikli nedeni, bence bir yandan durumu toparlayabileceği zamanı kazanmak, öte yandan Ana Muhalefet’in inisiyatifi ele geçirmesini engellemektir. Görüşmenin 2015 Haziran seçimleri ardından yaşanan “istikşafi görüşmeleri”  akla getirmesi bu nedenle boşa değil.

“Normalleşmenin” bir diğer olası nedeni ise, toparlamaya çalıştıkları ekonomik durumla ilgilidir. Giderek dayanılmaz hale gelen sömürü, pahalılık ve yoksullaşmanın birinci dereceden neden olduğu seçim sonuçları, krizin bütün yükünü emekçilerin sırtına yıkan Orta Vadeli Program’a burjuva ortaklar, daha doğrusu suç ortakları bulunmasını gerektiriyor.  Bu sayede programın sorumluluğu paylaşılacak, muhalefetin kitlelerin gözünde bir “kurtarıcıya” dönüşmesinin önü alınabilecektir. Bu “paylaşma” taktiğinin elbette başka avantajları da var. Böylesi bir uzlaşma yerli-yabancı büyük sermayenin gözünde programın sürekliliğinin ve sapmaya uğramadan başarıya ulaşmasının da  garantisi anlamına gelecektir. RTE, paraların suyunu çektiği, kaynakların kuruduğu koşullarda,   vermeye çalıştığı bu “uzlaşmacı-normalleşmeci” görüntüyle büyük sermayenin,  yatırımcıların, uluslararası mali kuruluşların ve emperyalist sistemin (kendisini güvenilmez bulan) büyük güçlerinin güvenini bir ölçüde de olsa kazanma peşindedir.

“Normalleşme” söyleminin bir diğer amacı da bence RTE’yi ömür boyu iktidarda tutacak, rejimini de “ebedi” kılacak yeni bir anayasa konusunda muhalefeti yumuşatmak; elbette asla gerçekleşmeyecek biçimde daha geniş hak ve özgürlükler vaadiyle!

Görüşmenin bir başka muhtemel nedeni de, Saray rejimini ve bir “kurtarıcı” olarak RTE’nin konumunu kimi zaman AKP’lilerden çok daha tavizsiz ve militanca savunan, ancak gerçek amacı birtakım boşlukların ve krizlerin yaratacağı uygun koşullarda bu tarihsel fırsatı faşist bir iktidarla taçlandırmak olan Bahçeli ve MHP’nin dengelenip dizginlenmesidir.  Bunun bir ölçüde de olsa başarılması RTE’ye,  Cumhur İttifakı’nı sürdürse de, ayakta kalma konusunda daha geniş manevra imkânları sağlayacaktır.

İşin CHP boyutuna gelince; Ana Muhalefet’in yerel seçimlerdeki başarısı, onun içerideki ve dışarıdaki büyük sermaye çevrelerinin, dünya siyasetinde etkili güçlerin gözündeki ağırlığını kaçınılmaz olarak artıracaktır. Bu çevreler, gerekli performansı gösterebilmesi ve güveni vermesi halinde CHP’yi geçmiştekinden çok daha güçlü biçimde hesaba katmaya, (örneğin İmamoğlu’nun şahsında) muhtemel bir iktidar alternatifi olarak görmeye başlayacaklardır. Bu aynı zamanda CHP’nin de onları eskisinden daha fazla hesaba katması, dikkate alması anlamına gelmektedir. İşlerin bu minvalde devamı halinde CHP’nin emekçilerin önünde daha sert ve uzlaşmaz bir muhalefet dili kullanırken, malum iktisadi ve siyasi çevreler nezdinde daha “sorumlu”, yani uzlaşmacı, normalleşmeci görüntüler vermesi beklenmelidir.  İşaretler, CHP’nin egemen sınıflar katında muteber bir güç olarak, “majestelerinin muhalefetine” dönüşmek istemese de, “aklı başında” bir muhalefet imajıyla rejime bir yerinden dahil olup onu içeriden etkileme ve mümkünse “demokratik bir başkanlık rejimi” tesisi peşinde olduğunu göstermektedir. Bu, ne zaman ne yapacağı belli olmayan otokratik bir rejim karşısında daha “güvenli” bir yol olarak da görülüyor olabilir. Ana Muhalefet’in ağzından geçmişe ilişkin pek çok övgü duyulsa da uzun süredir “parlamenter rejim” sözü duyulmamaktadır! Geçerken, “başkanlık rejimi” veya “sistemi”nin Türkiye burjuvazisinin yıllanmış hülyalarından biri olduğunu da hatırlatalım!

Tarafların açıklamaları “kutuplaşmanın giderilmesi, normalleşme” vb. vurgular içerse de geniş bir kesimin rejime ilişkin engin tecrübelerinden kaynaklı tahminleri bu yönde değil. Krizin ortaya çıkardığı ağır sorunlar, zorunluluklar, büyük sermayenin acil ihtiyaçları, beklentileri ve iktidarın sınıfsal aidiyeti bir yana, RTE eliyle kurulmuş ve MHP tarafından desteklenen bu rejimin bugüne kadar pek çok kez dile getirdiğimiz temel nitelikleri, kullandığı araçlar, uyguladığı yöntemler, kurduğu ittifaklar ve her ne pahasına olursa olsun ayakta kalma çabaları uzun ömürlü, “ferahfeza” bir uzlaşma ortamını imkânsız kılmaktadır. İlişkilerde gerçekten köklü bir değişimin gerçekleşebilmesi için, rejime boyun eğdirebilecek çok daha farklı koşulların oluşması gerekmektedir. Bilindiği üzere bu, şimdiki haliyle, nüfusun bir bölümünü “millet dışı” ilan etmiş, “elinden her an bir kaza çıkabilecek” bir rejimdir! CHP’nin bundan sonra izleyeceği yolu tam olarak bilemesek de Saray rejiminin, malum stratejisi dahilinde, taktik bir manevra hamlesi içinde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.  

Unutulmaması gereken husus, RTE’nin “normalleştirilmeye”, yani “kabul edilebilir” hale getirmeye çalıştığı şeyin bu malum rejim olduğudur!