OVP’yi Yenilgiye Uğratmak ve Temmuz Zammımızı Kazanmak İçin İleri

OVP’yi Yenilgiye Uğratmak ve Temmuz Zammımızı Kazanmak İçin İleri

KIRMIZI GAZETE

KIRMIZI GAZETE 10. SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR.

31 Mar 2024 yerel seçimleri beklenmedik sonuçlarıyla yeni bir politik denkleme yol açtı. O akşam yaşanan bariz yenilgiden sonra, Saray rejiminin başlıca temsilcisi Erdoğan’ın bir süre kitlelerin karşısına çıkmayacağı bekleniyordu. Oysa kısa bir süre sonra kameraların karşısına çıktı ve gayet soğukkanlı ve tereddütsüzce projelerini ve gelecek beklentilerini bir bir sıralamaya girişti. Sanki hiçbir şey olmamıştı… Halkın mesajı alınmıştı. Erken seçime gerek yoktu. Orta Vadeli Program – OVP- aynı kararlılıkla devam edecekti. Ülkenin bekası ve istikrarı hayati önem taşıyordu. Erdoğan yalnızca Erdoğan’dan ibaret değildi. Kolay kolay seçim yoluyla alt edilebilecek biri değildi o. Karşımızda bir rejimin yüzü bulunuyordu.

Bugün “Başkanlık ya da Saray rejimi” olarak adlandırılan Bonapartist baskı rejimi, Türkiye’deki egemen siyasal ve askeri blokların uzun yıllara yayılan krizine karşı sunulmuş bir seçenekti ve benzer nitelikli başka seçenekler arasından bugün Erdoğan’a ait olan sıyrıldı.

Bu baskıcı seçenek, egemen sınıf içindeki çatışmaların, uluslararası gelişmeler ile etkileşime girerek yoğunlaşmasıyla gündeme geldi. Türkiye kapitalizminin dünya sistemine eklemleniş koşulları, on yıllara yayılan ve çözüm bulunamayan sermaye birikim yetersizliği ve Türkiye burjuvazisinin giderek özgüven kazanan yayılmacı eğilimleri ile asgari düzeyde parlamenter bir burjuva düzenine bile tahammül edemez hale gelişi, yıllar içinde bu baskı rejiminin sosyo-ekonomik temellerini attı.

Türkiye’de giderek despotikleşen bir sermaye birikim biçimi ve yıkıcı neoliberal dönüşüm programı, giderek despotikleşen devlet iktidarı olmadan yürütülemediği için, bugün bu rejim hükmünü sürdürmekte. Dolayısıyla bir dizi olağanüstü koşulun yarattığı bu rejimin bir dizi seçim yenilgisi aracılığıyla kendiliğinden çözüleceğini beklemek saflık olur.

Öyleyse nereden çıktı bu “normalleşme” bu rejimin koç başı olarak Erdoğan kısa vadede bu süreçten neyi hedefliyor?

İlk olarak Erdoğan’ın Şimşek programının başarıya ulaşması için zamana ihtiyacı var. Bu Türk egemen sınıflarını kendi sancağı altında birleştirmenin kaçınılmaz bir yolu. Erdoğan’ın asıl hedefi enflasyonun en azından artmadığı, bütçenin toparlandığı ve yüksek faiz nedeniyle iflas ve işten çıkarmaların olmadığı bir ortamda erken seçime gitmek.

Bütün bu dönem boyunca rejimin arkasındaki güçler, bir erken seçim siyaseti yapılmasını engellemek ve böylece “Şimşek programına” vakit ve itibar kazandırmak stratejik hedefine yoğunlaşmış durumdalar.  

Dolayısıyla “normalleşeme” rejimin aşil topuğu olan Erdoğan’ın güçsüzleştiği bu dönemde bir nekahat bir soluklanma arası olmak dışında özel bir anlama sahip değil.

Şimşek’in acı reçetesi adeta ülkenin emekçi yığınlarına açılmış kusursuz bir savaş ilanı. Orta Vadeli Program (OVP) adı verilmiş bu savaş borusu tam bir yıl içinde enflasyonu %38’den %75’e; benzin fiyatlarını 20’den 42’ TL’ye; doları 20’den 33 TL’ye; faizi %8,5’ten %50’ye yükseltti. OVP aracılığıyla egemen sınıflar, emeğin ulusal gelirden aldığı payı %30’un altına geriletmeyi başardı.

OVP, şimdi de inanılmaz bir pişkinlikle Aylık 17 bin liraya, açlık sınırının altında çalışmaya mahkûm edilmiş milyonlarca emekçiye, 2025 Şubat ayına dek bu ücret ve koşullarla çalışmaya devam edeceksiniz diyor.

Ülke Başkanlık rejiminin ve OVP saldırısının mahsulü olan olağanüstü bir fakirleşme ve çöküş sürecinin tahakkümü altında. Usta bir yönetmenin elinden çıkmış bir baş yapıt misali bir fakirleşme süreci bu.

Son olarak bu paket rejimin militarist, yayılmacı ve otoriter karakterlerini de açıkça ortaya koyuyor. Zira OVP kapsamında hemen her türden sosyal harcama kısılırken, savunma ve güvenlik harcamaları bu tasarruf tedbirlerinin dışında bırakılıyor.

“Normalleşme” lafzının peşi sıra yaşanan tüm gelişmeleri bu çerçevenin içine yerleştirmek gerekiyor; 1 Mayıs operasyonları, Kobani davası kararları, Kürt illerinde bir silah olarak sistematik uygulanan Kayyum girişimleri ve hatta sokak hayvanlarına yönelik kırım planları, bir devlet terörü olmaksızın hayata geçirilemeyecek OVP saldırı dalgasının ne pahasına olursa olsun nihai sonuçlarına ulaştırılma arzusuyla yakından ilişkili.

Karşı karşıya bulunduğumuz program, nihayetinde, ülke kaynaklarının bir avuç finansal spekülatöre aktarılması ve ülkenin ücretli çalışanlar ve emekliler için bir cehenneme çevrilmesi programıdır.

Türk kapitalistleri, toplumsal yapı ve ilişkilerin her alanını ele geçirdikçe, kendi varoluşlarının yeni kaidelerini sosyal hayata yaymakta ve tüm topluma itaat çağrısında bulunmaktadır.

Emeğin kendi cephesini yaratamadığı bu yenilgi günlerinde siyaset Kapalı kapılar ardında dönen pazarlıklar, saray odalarında planlanan entrikalar, suikastlar, feodal evlilikler, kumpaslar, bazen katliamlar, bazen ziyafetler, rüşvetler eliyle yürütülmektedir.

Emekçiler ve yoksul yığınlar, önümüzdeki dönemde işçi sınıfı ve emekçilerin talepleri karşısında daha direngen ve zalim bir tek adam rejimi bulacaklar. Bundan emin olunabilir.

Bu kaçınılmaz olarak işçi sınıfının önümüzdeki dönemde daha büyük bir güç ve dirençle mücadele etmek durumda kalacağı anlamına geliyor. Dolayısıyla böyle bir mücadeleyi hem merkezileştirecek hem de tüm topluma umut ışığı verecek şekilde büyüklü küçüklü zaferlere taşıyacak bir dizi adımın atılması artık kaçınılmaz olmuş durumda.

Ülkedeki sendikal konfederasyonlar, memur sendikaları ve tüm emek örgütlerinin doğal bir parçası olacağı birlikte birleşik bir acil mücadele planı ivedilikle açıklanmalıdır. Bu mücadele planının ilk hedefi, Şimşek’in OVP’sinin tarihin çöplüğüne gönderilmesidir. Tüm ülke düzeyinde etkinlik kazanmayı hedefleyecek, ulusal bir koordinasyon tarafından sevk ve idare edilen bir işçi ittifakının süratle oluşturulması yaşamsal bir önem kazanmıştır. Bu işçi ittifakı belki de sanayi havzalarında hayata geçirilecek bir dizi ulusal kongre üzerinde yükselecektir.

İşçi sınıfı açısından durum şudur; Toplumsal örgütsüzlük, sınıf içi bölünme, işçi ittifakının nüvelerinin hala yaratılamamış olması ve seçime endekslenmiş bir sermaye muhalefetinin varlığı, ülkede bırakalım devrimci bir atılımı, en ufak bir reform sürecini bile olanaksız kılmaktadır. Üstesinden gelinmesi gerek karanlık tablo budur.

OVP yenilgiye uğratılmalı, temmuz ayında zam yapılmalı. Ücretlere üç ayda bir gerçek enflasyon oranında zam yapılmalı, dış borç ödemeleri durdurulmalı sendikal haklara açılan savaş ezilmelidir. İşte İşçi İttifakının varlık nedenleri bunlardır. Bu anlayışta ortaklaşacak herkesle birlikte ilerleyebiliriz…

Bugün Başkanlık rejimine karşı mücadele parlamenter yöntemlerle zafere eriştirilemez. Türkiye’nin içinde bulunduğu yol ayrımı düşünüldüğünde, bundan böyle en ufak bir demokratik kazanımın garantisi, açıkça sınıf mücadelesinin yöntemlerinden ve işçi sınıfının seferberliğinden geçecektir. Gerisi boş hayaldir.