Leyla’dan Narin’e Çocuk cinayetleri politiktir

Leyla’dan Narin’e Çocuk cinayetleri politiktir

ÖZÜM Ö.

21 Ağustos günü kaybolan ve 19 gün sonra cansız bedeni bulunan, koruyamadığımız, yaşatamadığımız başka bir çocuğumuz Narin! Türkiye açılan soruşturmayı günlerdir, katil amca mı, ağabey mi başka bir aile üyesi mi? diye dizi izler gibi takip ediyor. Onlar sustukça öfke de merak da artıyor. Organize bir cinayet ve örtbas etme çabası, neredeyse tüm aile işin içinde. Ama bu bir kurgu değil, Trabzon’dan, İstanbul’dan, Ağrı’dan, Eskişehir’den, Diyarbakır’dan, Ankara’dan yani ülkenin her yerinden; babaları, dedeleri, amcaları, komşuları tarafından katledilen canlara her gün bir yenisi ekleniyor. Araştırmalara göre Türkiye’de çocuk istismarı son 15 yılda yaklaşık yüzde 400, çocuk cinayetleri 3 kat artmış durumda. Yıllardır bulunamayan Yusuf Kazdal, Ecrin Tunç; babaları tarafından tecavüz edildikten sonra öldürülen İkra Nur ve Irmak Kupal kardeşler, yine yakınları tarafından öldürülen Eylül Yağlıkara,  Gizem Akdeniz, Leyla Aydemir ve Narin Güran “kutsal aile”lerde yitirdiğimiz çocuklarımızdan bazıları.

Faili belli! İstanbul Sözleşmesi’nden 1 gecede çıkıldı, çocuğu ve kadın koruyan yasalar etkin şekilde uygulanmıyor. İktidar, Diyarbakır Milletvekili Ensarilioğlu gibi 40 yıllık dostu olan failleri koruyor, bilip de susuyor, çocukların yaşam hakkını korumuyor. Lanzarote Sözleşmesi’nden sonra hazırlanan çocukları koruyan yasalar değiştirilerek, cezaların caydırıcılığını arttırmak yerine istismara zemin hazırlıyor. Çocukları değil, failleri koruyan yasalar bu artışın en büyük sebebi.

Lanzarote Sözleşmesi ve koruyucu hukuk

Oysa Lanzarote sözleşmesi ile çocuklarımızı korumanın yolu açılmıştı. Lanzarote Sözleşmesi; Çocukların Cinsel Suistimal ve Cinsel İstismara Karşı Korunmasına ilişkin Ekim 2007’de İspanya’nın Lanzarote Adası’nda, Avrupa Konseyine üye devletlerince hazırlandı. Türkiye’nin de 2010’da imzaladığı sözleşme, önleyici-koruyucu ceza hukuku alanı oluşturarak özellikle kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesi ve çocuk istismarının önüne geçilmesi amacıyla geliştirildi. Maalesef tıpkı İstanbul sözleşmesinde olduğu gibi, Lanzarote sözleşmesi de 2016 yılından itibaren Türkiye’de tartışılmaya, hedef gösterilmeye başlandı. Koruyucu hukuk çocuklara değil, aile kisvesi altında istismarcılara uygulanmaya başladı.

Sözleşme uyarınca çocukları ayrım gözetmeksizin koruma sorumluluğunu devlete yükleyen yasalar değiştirilerek sorumluluk ailelerin inisiyatifine bırakıldı. Bu da yetmezmiş gibi Anayasa Mahkemesi 2016’da çocuklara yönelik cinsel istismar suçunu düzenleyen TCK’nin 103. maddesindeki “15 yaşını tamamlamamış her çocuğa karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranışın cinsel istismar sayılacağına” ilişkin hükmü iptal etti. Bir yıl içinde Müftülüklere resmi nikah kıyma yetkisi verildi. 2021’de AKP’nin meclise getirdiği 4. Yargı Paketi’nde yer alan, tecavüz ve çocukların cinsel istismarı suçlarında tutuklama için somut delil aranması kriteri getirildi, tutuklamalar neredeyse imkansız hale getirildi. Cezasızlık politikalarının sonucu ortada; artan istismar, küçücük gelinler ve peşkeş çekilen masumiyet…

Aslında İstanbul Sözleşmesi tartışmalarıyla başlayan yasal saldırılar gün geçtikçe artıyor. Kadını, LGBTİ+ bireyleri, ve çocukları koruyan İstanbul Sözleşmesi; psikolojik şiddetten fiziki şiddete, cinsel şiddetten zorla evlendirilmeye kadar pek çok şiddet türünü tanımlıyor ve cezalandırmayı şart koşuyordu. Buna göre hazırlanan 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun uygulandığı takdirde şiddeti azaltmak mümkün. Ancak, sözleşmeyi feshetmek yetmemiş gibi, bugünlerde oluşturulan 9. yargı paketinde de 6284 Sayılı kanunda da failleri koruyan değişiklikler planlanıyor. Cinsiyetçi ve muhafazakar iktidarın topyekun politik saldırısı altındayız. Biz faillere verilen cezaların artırılması için infaz yasası değiştirilsin dedikçe başka bir saldırı paketi hazırlanıyor.

Bütün bu yasal değişimler yetmezmiş gibi, tıpkı kadın cinayetlerinde olduğu gibi çocuk cinayetlerinde de soruşturmalar, ne tarafsız ne de hızlı yürütülüyor. Çocuklarımız sahipsiz, korunmasız ve kaderine terkedilmiş durumda. Yaşamak için, şiddeti durdurmak için toplumsal muhalefeti yükseltmek dışında başka bir şansımız yok.

Kabullenmiyoruz, Yaşam hakkımız engellenemez

Biliyoruz ki çocukların güvenle büyüyebileceği, eğitim hakkından dilediğince faydalanacağı eşit, özgür bir yaşamı kurmak mümkün. Her yeri çürümüş erkek devletlerinizi,  barbar kapitalist düzeninizi yerle bir edip cinsiyet eşitliğini temel alan yeni bir dünya için mücadele etmekten asla vazgeçmeyeceğiz. Ağıtlarımızla, öfkemizle haykırıyoruz; birken on, onken yüz, yüzken binler hatta milyonlar olacağız ve çocuklarımızı yaşatacağız… Kahrolsun kutsal aileniz! Kahrolsun istismarı aklamaya çalışan yasalarınız! Yaşasın Çocuklarımız! Yaşasın örgütlü mücadelemiz!