Beyaz yakalılar mücadeleye!

Beyaz yakalılar mücadeleye!

Ayça Zengin

Beyaz yakalılar, ofis çalışanı ya da büro emekçileri işçi sınıfının mavi yakalı bölümüne göre özgünlükleri olan ve genişleyen bir işçi sınıfı katmanı. Birçok beyaz yaka meslek grubunda, özellikle de kamudaki büro işçileri arasında öğretmenlerin, ciddi bir sendikalaşma başarısı ve mücadele tarihi olduğunu biliyoruz. Mimar, mühendis, avukat, doktorların meslek odalarında ciddi mücadele deneyimleri var. Ancak bu genellik düzeyinden uzaklaşıp, özellikle son birkaç on yılda sayıları, oranları ve görünürlükleri artan özel sektör beyaz yakalılarının sınıf bilinci ve sendikalaşma oranlarına baktığımızda ancak yeni filizlenmelerden bahsedebiliyoruz. Beyaz yakalı zemininde sınıf örgütlenmeleri son 20 yıldır bir varlık gösteriyor, onun öncesinde bir sınıf bilinci vardıysa da bir örgütlenmenin kesinlikle olmadığını biliyoruz.

İlk sınıf refleksi en zorlayıcı mesleklerden olan çağrı merkezi çalışanlarından geldi. Bilenler muhakkak “Gerçeğe Çağrı” hareketini hatırlayacaktır. Daha sonra Plaza Eylem Platformu gibi yapılarla önce ofis çalışanlarının emekçi olduğunu fark etmesi üzerine çalışmalar yapıldı. Çalışanlar; nispeten yüksek maaşlar aldığı, iklimlendirilmiş ofislerde çalıştığı ya da şirket arabalarını kullandığı için ve bu avantajlar sebebiyle işçi olduğunu fark edemediği bir aşamadan geçiyordu. Finansallaşmanın, pazarlamanın, hizmetlerin ve enformatikleşmenin yoğunluk kazandığı sektörlerde çalışanların mesai sürelerinin uzunluğunu, tükenmişlik hallerini, birbiriyle rekabete zorlanma, mobbing gibi sınıf saldırılarını fark etmesi adlandırması zaman aldı.

Şimdi ise derinleşen kriz ve durdurak bilmeyen enflasyonist ortam, gerileyen ücretler, artan çalışma süreleri ve iş yoğunluğu ve en önemlisi iş güvenliğinden yoksunluk  bu grubun eski nispi avantajlarını da götürdü diyebiliriz. Artık tatile çıkabilmek ve dışarıda yemek yiyebilmek gibi bu grubun kendini ayrıcalıklı hissettiği etkinlikleri yapamaz hale geldiği aşikâr. Ancak daha vahimi statü avantajları, özerklik ve bireyci-rekabetçi kimlikleri ile profesyoneller yaşadıkları beklenmedik sertlikteki işsizlik deneyimi ile mavi yakalılardan çok daha derin etkileniyorlar

Mavi yakalıların uzun bir dayanışma tarihi olduğundan ve yoksullar dayanışmayı daha iyi becerdiğinden, işsiz kalmış bir beyaz yakalıya göre yaşamda daha sağlıklı pozisyonlar alabiliyor. Kamuda çalışan beyaz yakalıların, koşulları geçmişe göre çok bozulsa da, diğer sektörlere göre kısmi iş güvenlikleri, kazanımları, örgütlülükleri olduğundan dayanışma içinde ayakta kalabiliyorlar. Oysa beyaz yakalılar işsiz kaldığı zaman, tekrar aile evine dönmek, arkadaş grubunun tatil ya da dışarıda buluşma etkinliklerinin dışında bırakılmak, ciddi bir statü kaybı, rekabet sebebiyle iş arkadaşlarına karşı yaşadıkları hayal kırıkları gibi sebeplerden çok daha derin bir bunalım yaşıyorlar. Korelilerin bir dönem ünlü olmuş dizisi “Squid game” de olduğu gibi, başaramayan herkesin anında öldüğü, insanı insanlıktan çıkaran bir rekabetin içinde hayatta kalmaya benziyor beyaz yakalının yaşam mücadelesi artık Türkiye’de. Oyunun içinde kalmak için her şeyi yapmanın mübah olduğu bir distopyaya dönüştü beyaz yakalıların hayatı. Sınıf bilincinden yoksun bir beyaz yakalı için bu haleti ruhiyede sağlıklı kalmak imkansız bir hal alıyor.

Bu sebeple, son dönemde ortaya çıkan Plaza Eylem Platformu, Kaç Bize Gel, Reklamcılar Platformu gibi örgütlülüklerin Çağrı-İş, Sosyal-İş, İletişim-İş vd. sendikaların çalışanları daha aktif hale gelmeye zorlaması elzem görünüyor. Önümüzde derinleşmeye devam edeceği aşikâr olan bu krizde beyaz yakalılar insan kalmak ve insan gibi yaşamak isityorsa, militan bir mücadeleye cüret etmeli!