MURAT YAKIN
Her devrimci durum iktidar sorununu ortaya çıkarır. Buradaki ikilem, işçi sınıfının örgütlü sosyalist öncüsünün tüm işçi sınıfını iktidar mücadelesinde nasıl birleştirebileceğidir. Bu anlamda Sovyetler basitçe birleşik cephenin en eksiksiz biçimidir.
Petrograd işçileri bu sorunu 1905 Devrimi sırasında İşçi Temsilcileri Konseyi’ni kurduklarında çözdüler. Bu meclis, tüm işyerlerinden gelen delegelerden oluşuyor, işçi sınıfı içindeki desteklerine göre tüm işçi partilerinin temsilcilerini bir araya getiriyordu bir işçi parlamentosuna benziyordu, ancak temsilciler doğrudan seçiliyor ve derhal geri çağrılabiliyordu.
Ekim Devrimi, Sovyet rejimini inşa etmek, yıkım halindeki Rus toplumunu sosyalist temellerde yeniden örgütlemek, ülkeye yönelik kapitalist kuşatmayı yarmak ve dünya devrimini yaygınlaştırmak gibi iç içe geçmiş ve son derece karmaşık bir tarihsel görevler dizisinin bir ürünüydü.
Şüphesiz bu olağanüstü sürecin en belirgin aktörlerinden biri adına Rusça ’da Konseyin karşılığı olarak “Sovyet” denilen özel bir örgütlenme modeliydi. Bu örgütlenme modeli ilk kez 1905 devriminde ortaya çıkmış, 1917 yılı başındaki devrimci kabarışla yeniden biçimlenerek işçi ve emekçi yığınlar adına bir karşı iktidar organına dönüşmüştü.
Sovyetler aslında siyaset sahnesinde Çarlık rejiminin yol açtığı sefalet koşullarına karşı mücadelede koordinasyon ve birlik alanları işleviyle yer aldılar, ancak zamanla işçiler tarafından işletilen fabrikaların üretimini düzenleyen, nakliye ve depolara el koyan, çarlığın ve onun paramiliter çetelerinin saldırılarına karşı işçilerin kendilerini savunmak için silahlandığı organlar haline geldiler.
Sovyetler fabrikaların, mahallelerin, alayların ve kampların tabanındaki seçilmiş delegelerden oluşan konseylerdi. Pierre Broué’nin[1] tanımıyla yerel sorunları çözme özerkliğinin yanı sıra merkezi iktidarın kararlarını uygulama yükümlülüğüne de sahiptiler. Müzakereci ve demokratik meclislere dayalı olarak yürütme ve yasama işlevlerini yerine getiriyorlardı.
Sovyet delegelerinin seçimi, sınıf kriterine dayalı bir oylama ile gerçekleştirilirdi. Dahası, bu yeni tip örgütlenme modelinde egemen sınıf mensupları ve ücretli emek istihdam edenler oy kullanma hakkını sahip değildiler.
Her fabrika ve iş yerinde her 500 işçiyi temsilen bir delege seçiliyordu. Herhangi bir Sovyet delegesinin temsil yetkisi asla bir süreklilik ya da ayrıcalık garantisi anlamına gelmiyordu. Bir Sovyet delegesinin konumu her daim sorgulanabilir her delege görevden geri çağrılabilirdi.
Devrimci Rejim: Sovyetlerin üzerinde yükselen Rusya
1917 yılının şubat ayında çarın kitle seferberlikleri yoluyla devrilmesinin hemen ardından, Duma’da (bir tür parlamento) geçici bir hükümet seçildi. Bu hükümet esas olarak bir Cumhuriyet kurulmasını isteyen liberal burjuva liderlerle ve güçlü bir köylü tabanı olan SR (Sosyalist Devrimci- parti lideri Kerenski’nin önderliği ile şekillenmişti.
Takip eden iki ay içinde işçi ve asker hareketleri yeniden büyüdü, çünkü geçici hükümet devrimin bayraklarını yerine getirmiyordu: toprak sorunu çözülmedi, açlık devam etti, ama en derinden hissedilen slogan olan barış gerçekleşmedi ve işçiler ve köylüler emperyalistler arası savaşta ölmeye devam etti.
Rusyanın zayıf Burjuvazisi, gün geçtikçe büyüyen bu hareketleri başka yöne çekmek için bugün de kullanmaya devam ettiği bir politikaya başvuracaktı; sınıf işbirlikçi bir ittifakı çekim merkezi haline getirmek ve bir karşı iktidar odağı olan Sovyet’in, ana partilerinin -Menşeviklerin ve SR’lerin- Duma’daki halk Cephesi hükümetine entegre edilmesi.
Böylece Şili’deki Allende hükümetine (1970-1973) çok benzeyen ve Latin Amerika’da sıkça karşılaştığımız sözde “ilerici hükümetlerle” de benzerlikler taşıyan bir hükümet türü ortaya çıktı ve beklendiği gibi işçi sınıfı ve halk kesimlerinde büyük beklentiler uyandırdı. Ama sadece kısa bir süre için…
Bolşevikler, Sovyetlerin çoğunluğunu, “Tüm iktidar Sovyetlere” ve “Ekmek, barış ve toprak” temel sloganlarında özetlenen politikalarına kazanmayı başardılar. Bu gerçek hayati bir fark yaratacaktı. Dolayısıyla “ayaklanma anı aniden ortaya çıkmadı.” Ayaklanma ve iktidarın devrimci zaptı hedefi daha temmuz ayında Kerenski’den bıktıklarını göstermiş olan kitleler tarafından bekleniyordu.
Şubat Devrimi, Çar’ı deviren o beş gün boyunca yaşanan sokak çatışmalarıyla ve seferberlik dalgası ile şekillenmişti; Ekim Devrimi ise eski düzenin güçlerini alt eden ve Sovyetleri Rusya’da tartışmasız iktidar olarak kuran ayaklanmayla zirveye tırmandı.
Sovyetlerde, savaş cephelerinde ve kırsal kesimde destek çok büyüktü. Devrim o zamanlar halkın arkasındaki bir azınlığın meselesi değildi. Lenin’in “kitlelerin yaratıcı inisiyatifine”, yani işçi sınıfı ve kitlelerin eylem ve örgütlenme için devrimci inisiyatif üstlenme yeteneğine güveni tamdı. Sokaklar, kışlalar ve kırlar devrimci bir itkiyle kaynıyordu ve Lenin bunu nasıl yorumlayacağını çok iyi biliyordu.
25 Ekim 1917 tarihinde toplanan İkinci Tüm Rusya Sovyetleri Kongresi esas olarak, bu ilk işçi devletinin parlamentosu rolünü üstlendi. Bu parlamentoda çoğunluğu oluşturan Bolşevikler ile Sol Sosyal Devrimci Parti (Sol SR) üyelerinin oluşturduğu fiili bir koalisyon, yeni devrimci rejime ruhunu vermeye hazırlanıyordu.
Bu kongre aynı zamanda yeni tipte bir iktidarı şekillendiren ve işçi, köylü ve asker kitlelerinin taleplerine yanıt veren ilk kararnameleri kabul etti: savaş halindeki emperyalist güçlerin hükümetlerine ve halklarına hitaben adil ve demokratik bir barış kararnamesi; soyluların, toprak sahiplerinin ve kilisenin topraklarının tazminatsız kamulaştırılması ve fabrikaların işçilerin denetimine verilmesi…
Diğer sosyalist partiler (Menşevikler, Devrimci Sosyalistler ve Enternasyonalistler), devrilen geçici hükümette burjuvaziyle yaptıkları iş birliğinin neden olduğu derin bir kriz içindeydiler. Ayaklanmanın karşısında yer almakla kalmadılar, iktidarın derhal burjuvazi ile yabancı güçler arasındaki uçurumu kapatacak bir koalisyon hükümetine – bir tür halk cephesi- devredilmesini talep etmeye ve işçi sınıfına ihanet batağında çürümeye devam ettiler.
Sovyet iktidarı, tüm sanayi, ticaret, tarım ve hizmet faaliyetlerinin işçiler tarafından oluşturulan komiteler ya da konseyler tarafından kontrol edilmesi demekti. Burjuva iktidarının başlıca sihri olan ticari ve diplomatik gizliliğin kaldırılması demekti. Bankaların kamulaştırılması demekti. Iç ve dış borçların reddedilmesi demekti. Ve dahası işçi kontrol komisyonlarının üretimle ilgili her şeyi (asgari üretim, malların fiyatı vb.) düzenleyebilmesi demekti.
Bu, nüfusun beslenmesi ve temel ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli malları üretmek ve sabotajla mücadele etmek için işçilerin fedakârca disiplinle ve merkezi bir çizgide yoğunlaşması anlamına geliyordu.
Sovyet, emekçi yığınlar ve o güne dek yok sayılanlar adına, basın özgürlüğünü hayata geçirdi, yurttaşları devlet teröründen ve karşı devrimden korumak için devriyeler örgütledi; demiryollarını ele geçirdi ve patronların lokavt girişimlerini kırmaya odaklanıp, fiilen sekiz saatlik iş gününü bir mevzi olarak kalıcılaştırmaya çalıştı. Bu şekilde sadece burjuvazi ve otokrasiye karşı bağımsız mücadelesinde işçi sınıfı için en uygun örgüt olduğunu göstermekle kalmadı, aynı zamanda işçi iktidarının bir organizması olarak dönüştürücü potansiyelini de ortaya koydu.
2024 yılında yapılanları şöyle bir gözünüzün önüne getirin… Egemen sınıflar bugün 1917 koşullarından da korkunç yöntemlerle vahşet ve yıkım kapasitesine sahip. Dahası, yüzyıl sonra bugün teknolojik ve entelektüel gelişmelerle bu suçlar daha da ölümcül ve tehlikeli sonuçlar doğuracak durumda. Öyle ki artık gezegenin geleceği tehlike altında.
Böyle bir dünyada, bugün çalışan yığınlar ve toplumsal hareketler, bırakın fabrikaları ve ofisleri ele geçirip egemen sınıfa karşı ayaklanmayı, greve ya da protestoya bile gidecek özgüvene şimdilik sahip görünmüyorlar.
Ama siz yine de görüntüye aldanmayın ve unutmayın: Özgüven mücadele içinde öğrenilir. Büyük kitle önderleri ancak büyük seferberlik dalgaları içinden çıkar. Ve öğrenme süreci bir kez başladığında, çok ama çok hızlı ilerleyebilir.
20. yüzyılın kaybedilmiş tüm devrimci deneyimlerinin ortak bir dizi bilançoya sahip olduğunu bir an bile akıldan çıkartmamak gerekir; Bir devrim emekçilerin devrimci inisiyatifini temsil eden kurumların üzerinde yükselmediğinde, halkın değişik kesimleriyle ittifak çıkmaza girdiğinde, yığınların saflarında atomizasyon arttığında, ayaklanmanın nihai hedeflerinde son derece kararlı bir devrimci örgüt tarafından bilinçli bir şekilde örgütlenmediğinde, Devrimin kendine yönelen iç ve dış saldırılara karşı kendini savunma kararlılığı ve olanakları zayıfladığında devrimler geri çekilir ve devrimler geri çekilmeye başladığında yenilir.
[1] Broué, Pierre. El Partido Bolchevique.