BİZE BİR İŞÇİ İTTİFAKI LAZIM!

BİZE BİR İŞÇİ İTTİFAKI LAZIM!

MURAT YAKIN

Oldukça hareketli bir yıl geride kaldı ve belli ki çok daha hareketli bir yılın eşiğindeyiz. Emperyalizmin Gazze’de yol verdiği Siyonist soykırımdan, Ukrayna’ya yayılan ve çığırından çıkma dinamiği taşıyan savaşa varıncaya dek, burjuva liberalizminin tüm barış, demokrasi vb. safsatalarının alaşağı olduğu, dünya çapında ekonomik daralmanın olanca etkisinin hissedildiği, bir yandan sınıf mücadelesi dinamiklerinin yükseldiği, diğer yandan otoriter rejimlere ve militarizme yol açan kaygı verici gelişmelerin yaşandığı bir yıldı. Nitekim yılın sonu, ABD seçimlerinde bir oligarşik baskı rejimi vaat eden Trump’ın sarsıcı seçim zaferiyle tamamlandı.

Türkiye’de de görünümün aynı eğilimler temelinde şiddetlenerek sürdüğü söylenebilir. Yerel seçimlerde ağır bir darbe yiyen “Saray Rejimi”, kısa bir sendelemenin ardından bir dizi taktik girişimi aynı anda devreye sokarak, bir karşı saldırıya girişmiş durumda. Bu girişimlerin başında burjuva muhalefet odaklarını paralize etmek ve karşısında tutunamaz hale getirmek var. Bu alanda epeyce mesafe kat edildiği bir gerçek.

İkinci yönelim Saray Rejiminin maliye nazırınca yürürlüğe konan ekonomik karşı devrim politikalarını kararlılıkla sürdürmek;

Türkiye kapitalizminin iki blokunun da tam desteğini alan Şimşek Programı ile esas olarak reel ücretlerin ezilmesi ve ülke tarihinde daha önce eşi benzeri görülmemiş bir servet transferinin gerçekleştirilmesi hedeflenmekte. Bu alan söz konusu baskı rejiminin en zayıf halkalarından biri zira, program ağır bir ekonomik krize yol açıyor ve bir baskı rejimi kurmaksızın sürdürülmesi olanaksız. Bugün gerçekten de sömürülen sınıflardan sömüren sınıflara doğru korkunç oranlarda gerçekleştirilen tarihi bir servet transferine tanık oluyoruz. 

Dikkatli okurlarımız hatırlayacaktır, Asgari ücret ve genel olarak ücretlere enflasyon oranında zam sorunu etrafında temmuz ayından itibaren bir seferberliğe girişmenin ve bir “İşçi İttifakı” inşa etmenin zorunluluğundan söz etmiştik. Rejimin bu yıkıcı saldırısını püskürtmeyi başaramadık ve henüz bir İşçi İttifakı da kurabilmiş değiliz. Tam da bu nedenle Rejim muazzam saldırısında mesafeler kaydedebiliyor ve gübreye, elektriğe, akaryakıta, demire, kiralara yüzde 90-100 oranında zam gelirken, yaşamın sadece yüzde otuz oranında pahalandığını ileri sürebiliyor arsızca.

Bütün bunlar ne tipte bir baskı rejimiyle karşı karşıya olduğumuzu açıkça ortaya koyuyor.

Saray Rejimi, Türkiye büyük sermayesine, emeğe yönelik “ekonomik saldırıyı” kararlılıkla başlatacağını, sosyal harcamalarda kesintiye gideceğini, demokratik mevzileri dağıtacağını, şirket vergilerini azaltacağını ve ayrıca yatırımcı kazançlarını yükselterek yeni pazarlar kazandıracağını vaat ediyor.

Diğer yandan Saray rejiminin izlediği ekonomi politika, tüm tumturaklı palavralarının aksine ülkenin bağımsızlaşarak gelişmesine değil, daha ziyade tarihte eşi görülmemiş ölçekte yoksullaşırken giderek emperyalizme finansal ve teknolojik olarak bağımlılaşmasına yol açıyor.

Sadece yılın ilk 9 ayında Türkiye’ye toplam 52 milyar dolar dış sermaye girdi. Peki Saray Rejimi, yılın aynı döneminde dış sermayeye ne kadar faiz ve kâr payı ödedi? Tam 21,5 milyar dolar. Neredeyse gelenin yarısı. Ücret ve maaşlar baskılandı, toplum sefalete mahkûm edildi ve önce oligarşik güçlerce yağmalanan kaynaklar, emperyalist metropollere ve yabancı sermayeye misliyle aktarıldı. Nereden bakılırsa bakılsın korkunç bir manzara bu.

Yeni rejimle kenetlenmiş halde ve uzun zamandır palazlanmakta olan Savunma, Enerji ve inşaat sanayii oligarşisinin Suriye’nin Kuzeyinde, Kuzey Irak’ta, Libya’da, hatta Azerbaycan’da açılacak yeni koridorlar aracılığıyla Asya steplerine doğru yeni pazar fetihlerine iştahla ihtiyaç duyduğu ortada. Bu süreç, asıl emperyalist odaklar ile yerel yayılmacı aktörler arasındaki muazzam kapasite farkları düşünüldüğünde

  1. Emperyalizme mali, politik ve finansal ölçekte daha da bağımlı hale gelmeden
  2. İçeride demokratik alanları ve işçi sınıfı mevzilerini tasfiye ederek bir baskı rejimi inşa etmeden
  3. Savaş tehlikesi de dahil, yayılmacı ve çatışmacı bir hat izlemeden hayata geçirilemez. Zira zor ve şiddet, pahalı işler. Saray Rejiminin toplumda yaratmayı istediği köklü dönüşümü başlatabilmek için bile milyarlarca dolara ihtiyacı var. Bunun için de yeni gelir kaynakları ve bağımlılaşmayı derinleştiren ulus ötesi ticari partnerler gerekiyor.

Toplumsal, ekonomik ve idari kapasitesiyle orantısız bir yayılmacı güç konumu işgal etmek Türk egemenleri açısından temel bir çelişki ve yakın geleceğe damgasını vuracak bir kumar gibi görünüyor. Türkiye’nin ufkunda yükselen sınıf mücadelelerinin ayan beyan belirdiği bugünlerde yaşanan ekonomik alt üst oluşun bu gerçeklikle doğrudan bir ilişkisi var.

Lenin, her ekonomik mücadelenin aynı zamanda politik nitelik taşıdığından söz ederdi. 2025, Türkiye işçi sınıfının, kendisine yönelik bu açık düşmanlığa birleşik ve güçlü bir karşılık verip vermediğiyle belirlenen bir yıl olacak.

Yeniden vurgulayalım; Toplumsal örgütsüzlük, sınıf içi bölünmeler, işçi ittifakının nüvelerinin hala yaratılamamış olması ve seçimlere endekslenmiş bir sermaye muhalefetinin varlığı, ülkede bırakalım devrimci bir atılımı, en ufak bir reform sürecini bile olanaksız kılıyor.

Türkiye emekçilerinin bugün en acil ihtiyacı, emeğin bir politik güç olarak açığa çıkabilmesi ve ülkenin kaderinde belirleyici bir aktör olmasını mümkün kılacak araçların yaratılması. Şüphesiz temel hedef, “Ülkedeki sendikal konfederasyonlar, memur sendikaları ve tüm emek örgütlerinin doğal bir parçası olacağı, her kesimin uygun ölçeklerde temsil edileceği bir “İşçi İttifakının” yaratılması ve birleşik bir acil mücadele planının ilanıdır.

Bu ittifak, tüm Anadolu’nun sanayi havzalarında temsil olunmayı hedeflemeli, ülke ölçeğinde kongreler düzenleyerek, işçi sınıfının ulusun kaderinde belirleyici olma iradesini dağa taşa ilan etmelidir. “İşçi İttifakının” programının merkezinde, Saray rejiminden kopuş ve demokratik hakların yeniden fethi yer almalıdır ve kaçınılmaz olarak bu hedefler, Türkiye egemen sınıflarından ve kapitalizminden kopuş çizgisi vurgulanmadan tamamlanamaz.

Saray Rejimi durdurulmalı, Şimşek programı yenilgiye uğratılmalı, ücretlere üç ayda bir gerçek enflasyon oranında zam yapılmalı, dış borç ödemeleri durdurulmalı, kaynakların başka topraklarda yayılma hedefleri için ayrılmasına son verilmeli, sendikal haklara ve alın teriyle geçinenlere açılan savaş ezilmelidir…

“Yeter Söz İşçi Sınıfının!” Denilmelidir.

Yazar Hakkında