Kim bilir belki de
Ölmeye 8 Mart’larda başlarız
Ve gideriz ardımızda
Boş sokaklar bırakarak…”Gülten Akın
Bazı günler vardır ki diğer tüm günlerden ayrılır. Çünkü tarihsel bir dönemeci ifade eder böylesi günler ve insanlığın ortak hafızasında derin izler bırakır. İşte 8 Mart da böyle bir gündür.
Bugün, yalnızca takvim yapraklarından bir tarih değil; bir direnişin, bir isyanın, bir umudun ve bir özgürlük çığlığının adıdır! Bugün, yüzyıllardır emeği sömürülen, hakları gasp edilen, sesi kısılmaya çalışılan kadınların, zincirlerini kırarak eşit ve adil bir dünya için ayağa kalktığı gündür! Bugün, tarih boyunca isyan eden, mücadele eden, susturulmaya çalışıldıkça daha gür haykıran kadınların günüdür!
8 Mart, 1857’de ABD’de dokuma işçisi kadınların daha iyi çalışma koşulları için başlattığı direnişin alevlendiği gündür. O gün başlayan mücadele, 1910 yılında Clara Zetkin’inönerisiyle dünya kadınlarının ortak mücadelesi olarak kabul edilmiş ve bugüne kadar sürmüştür. Türkiye’de de 8 Mart, 1921’den itibaren anılmaya başlamış, özellikle 1980’lerden sonra kadın hareketinin önemli bir parçası haline gelmiştir.
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının ardından kadına yönelik şiddete karşı hukuki koruma zayıflamış, kadın hakları mücadelesi daha da kritik bir hale gelmiştir. Sözleşmenin feshedilmesi, şiddet mağdurlarının korunmasını sağlayan hukuki güvencelerin ortadan kalkmasına, kadınların devlet eliyle desteklenmemesine ve faillere karşı cezasızlık algısının yayılmasına neden olmuştur. Kadınlar için adalete erişim zorlaşmış, uzaklaştırma kararlarının uygulanmasında aksaklıklar yaşanmış ve şiddete uğrayan kadınların başvurabileceği yasal mekanizmalar ciddi şekilde zayıflatılmıştır. İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasıyla toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesine yönelik saldırılar artmış, kadın hakları savunucuları daha büyük baskılarla karşı karşıya kalmıştır. Buna ek olarak, LGBTİ+ bireylere yönelik baskıların arttığı ve onları hedef alan yasa tasarılarının gündemde olduğu bir dönemde, toplumsal cinsiyet eşitliği için mücadele etmek her zamankinden daha büyük bir önem taşımaktadır. İktidarın erkekçi baskısına karşı her ittifak denenmiş bir tek istanbul sözleşmesi etrafında tüm unsurların birleşmesi gündeme gelememiştir. Bir istanbul ittifakı, yani sözleşmeyi koşulsuz koruyacak bir siyasi ittifak kesinlikle gereklidir. Sadece birilerine karşı biraraya gelmek değil, bir sözleşme etrafında birleşmek asgari de olsa toplumsal muhalefet için bir omurgadır. Toplumun en acil meseleleridendir. Emekçi ve ezilen kadınlar erkekler arasında yitip giden hukuk zeminini çok daha sert ve şiddetli hissetmektedir.
Biz bu 8 martta da bizi susturmaya çalışanlara inat, susmuyoruz! Bizi yok sayanlara inat, buradayız! Bizi yoksulluğa, şiddete, eşitsizliğe mahkum etmek isteyenlere inat, mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz! Erkek egemen sisteme, sömürüye, şiddete, ayrımcılığa karşı birleşiyoruz!
Biz, Mirabal Kardeşlerin cesaretiyle, Clara Zetkin’inkararlılığıyla, Necla Kelek’in bilgeliğiyle yürüyoruz. Çünkü biliyoruz ki tarih, direnenleri yazar! Biz de bu tarihi yazmaya devam edeceğiz!
8 Mart 2025’te, Türkiye’nin her yerinde sesimizi daha gür çıkaracağız! Kadın cinayetlerinin son bulduğu, eşit ücretin sağlandığı, şiddetin ve baskının tarihe gömüldüğü bir ülke için mücadelemiz sürecek! Çünkü biz kadınlar, yarınları kuran elleriz! Çünkü biz kadınlar, dünyayı değiştiren iradeyiz!
Bugün sokakları, meydanları, yaşamın her alanını dolduruyoruz! Sınırları yıkıyor, korkuyu aşıyor, yeni bir dünya kuruyoruz! Kadınlar varsa, umut da vardır! Kadınlar varsa, gelecek de vardır!
Yaşasın 8 Mart! Yaşasın kadın mücadelesi!