Ayça Zengin
Sırrı Süreyya Önder gitti. O vakur gülüşü, bir bardak demli çay gibi içimizi ısıtan sesi, sokaklarda yankılanan kelimeleri artık aramızda değil. Ama Süreyya bir kişi değildi; Süreyya bir direnç biçimiydi.
Bir ömür boyu hayata karşı dik durmanın, zalime “boyun eğmem” demenin, halktan yana yaşamayı seçmenin adıydı.
Adıyaman’ın yoksul toprağından çıkıp Meclis’in kürsüsüne kadar yürüdü ama halkının gözüne bakmaktan hiç vazgeçmedi.
Komedyen dediler, şair dediler, yönetmen dediler… Oysa o hep “devrimci” kalmayı bildi.
İktidarın kibrine, devletin hoyratlığına, sermayenin arsızlığına karşı halkın sözcüsü oldu.
Roboskî’de annelerin gözyaşına omuz verdi.
Gezi’de gençlerin gözlerine umut ekti.
Barış dedikçe yargılandı, o gülerek “yargılanan sizsiniz aslında” dedi.
Mizahla isyanı harmanladı; bizim öfkemize zarafet kattı, zarafetimize devrimci bir aykırılık
Ölümünü örgütlercesine 1 Mayıs haftasında gitti. Taksimde pek çok halktan devrimciyi birleştirdi. Cenazesi büyük bir mitinge dönüştü. Gezi parkından toprak alınıp mezarına serpiştirildi
Halkların kardeşliği, barışın sesi, devrimin zarif şairi…
Gözümüzdesin, kalbimizdesin, mücadelemizdesin