Burjuva Devrimi mi Sosyalist Devrim mi? Yirminci yüzyılın başından bu yana, özellikle de 1905 Rus Devrimi’nin kanla bastırılmasından sonra, Çarın ülkesinde gerçekleşecek devrimin niteliği işçi hareketi içinde, tüm Avrupa düzeyinde tartışıldı.(1) Üç teori birbiriyle çarpışıyordu.
Üç Karşıt Teori
İlk teori, Rus Marksizminin babası Menşevik Georgi Plehanov’un başını çektiği ve kendilerine “ortodoks Marksistler” diyenlerin teorisiydi. Marx’ı mekanik bir determinizmle ele alarak, Marx’ın sözde “tarih yasaları” temelinde sosyalizmin yalnızca kapitalizmin olgunlaştığı ülkelerde ortaya çıkabileceğini; dolayısıyla geri kalmış bir ülke olan Rusya’da komünistlerin görevinin burjuvazinin önderliğinde bir burjuva devrimini savunmak ve kapitalizmin tamamlanması sosyalist devrimin yolunu açana kadar birkaç on yıl ya da yüzyıl beklemek olduğunu savundular(2).
İkinci teori, 1903’ten beri resmi olarak Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisi’nin içinde bir fraksiyon oluşturan, gerçekte (Menşevik fraksiyon gibi) kendi lideri, organları ve kendi basınıyla kendi başına gerçek bir parti olan Lenin liderliğindeki Bolşeviklerin teorisiydi. Lenin gelecekteki devrimin burjuva karakterini sorgulamadı, ancak burjuvazi emperyalizme tabi olduğundan ve bu nedenle kendi devrimine önderlik edemeyeceğinden, bu rolü proletarya ve köylüler arasındaki bir ittifaka verdi, ki bu da demokratik görevleri (tarım reformu, demokratik özgürlükler, sekiz saatlik iş günü vb.) Menşevik teori ile devrimin yönü ve zamanlaması açısından derin farklılıklar vardı: ancak burada bile süreç, yüzyıllarla ayrılmamış olsa da aşamalara bölünmüştü. Lenin’e göre ilk aşamanın sonucu “işçilerin ve köylülerin demokratik diktatörlüğü”, yani özel tipte bir burjuva cumhuriyetiydi.
Son olarak ise, 1905 devriminde doğan mücadele aygıtı (ve potansiyel olarak iktidar) Sovyetin başkanı olarak öncü bir rol oynamış olan Leon Troçki’nin sahip olduğu üçüncü bir pozisyon vardı: Troçki, partinin yukarıda bahsedilen iki fraksiyonunun dışında, Menşevikler ve Bolşevikler tarafından farklı biçimlerde de olsa benimsenen evrimci şemadan ayrıldı.
Lenin gibi Troçki de liberal burjuvaziye güvenmiyordu; ancak Lenin’den farklı olarak, demokratik ve sosyalist görevleri iki ayrı aşamaya ayırmanın mümkün olduğuna inanmıyordu. Bu nedenle, devrimin yoksul köylülerle ittifak halinde hegemonik proletarya diktatörlüğüne yol açması gerektiğini, bunun da ayrılmaz bir şekilde iç içe geçmiş olan demokratik ve sosyalist görevlerin çözümünü gerektireceğini savunuyordu. Lenin için olduğu gibi Troçki için de Rusya’da sosyalizme geçiş uluslararası devrim çerçevesinde gerçekleşecekti.
Troçki’ye göre, Rusya’nın sosyalist devrim için “olgunluğu”, Rusya’nın sosyo-ekonomik gelişme derecesine (sanayi proletaryasının yoğunlaşması; örgütlenme derecesi, vb.) bağlıydı, tek başına değil, “ileri” ve “geri” ülkeleri içeren bir bütünün parçası olarak, eşitsiz ama birleşik bir şekilde gelişerek, geri ülkelerin ileri ülkeler tarafından halihazırda aynı yolu izlememesine izin verecekti(4).
Finlandiya İstasyonuna Bir Tren Geliyor
Özetlediğimiz tartışma akademisyenler arasında değil, militanlar arasındaydı ve her pozisyon kendi doğrulamasını ya da olumsuzlamasını pratikte, Marx’ın dediği gibi sınıf mücadelesinin içinde bulmak zorundaydı. Tartışmayı sonuçlandıracak ve Troçki’yi haklı çıkaracak olan 1917 devrimi olacaktır.
Demokratik hedeflerin (ekmek, barış, toprak) gerçekleştirilmesini garanti altına almak için, önce (yoksul köylüler tarafından desteklenen) proletarya diktatörlüğünü kurmak gerekiyordu: ve bu nedenle, sovyetlerin tam iktidarına giden yolda bir engel olan burjuva hükümetini devirmek gerekiyordu.
3 Nisan 1917’de (bizim takvimimize göre 16 Nisan), “zırhlı tren” Finlandiya tren istasyonuna vardı. Bu trende Lenin, Zinovyev, Inessa Armand, Radek ve yurtdışında sürgündeki diğer liderler vardı.
Lenin, Sovyet delegasyonuna ve kendisini karşılamaya gelen işçilere bir konuşma yaptı. Aynı içeriği sonraki günlerde birçok kez tekrarlayacaktı: devam eden devrim sosyalisttir; bu nedenle (önceki haftalarda Bolşevik liderliğe gönderdiği telgraf ve mektuplarda öngördüğü gibi) (Çar’ın düşüşünden sonra kurulan) Geçici Hükümete hiçbir destek verilmemelidir; Menşeviklerin ve Sosyal Devrimcilerin (SR) önderliğinde, sınıfsal niteliği nedeniyle bir burjuva hükümeti olan geçici hükümeti destekleyen sovyetlerde küçük bir azınlık olan Bolşeviklerin çoğunluğu elde etmesi gerekmektedir. (5) Bu yolda, sovyetlerde çoğunluk sağlandıktan sonra, burjuva devleti yıkıldıktan sonra gerçek bir işçi hükümeti, yani bir proletarya diktatörlüğü kurmak gerekecektir.
Nesnel olarak bunlar, Troçki’nin on yıl önce “sürekli devrim” teorisiyle detaylandırdığı pozisyonlarla aynıydı. Bu nedenle pek çok kişi yeni programı “Troçkist” olarak değerlendirdi.”(6)
Çetin Geçen Nisan
Şair T.S. Eliot “Çorak Topraklar ‘da ’Nisan en acımasız aydır” diyordu.(7) 1917 Nisan’ının burjuvazi için acımasız olduğu kesindi, ama Bolşevik liderlik için de kolay değildi.
Lenin, Nisan Tezleri olarak hatırlanacak olan programatik değişiklik önerisini sunduğunda,(8) başlangıçta kendisini parti içinde izole edilmiş buldu.
Yeni çizgi, o sırada Rusya’da bulunan liderler Kamenev ve Stalin yönetiminde, evvelki “işçi ve köylülerin demokratik diktatörlüğü” çizgisini sürdüren ve burjuva hükümetine “eleştirel destek” sunan ve hatta burjuva hükümetine katılan Menşeviklerle birleşmeye hazırlanarak onu sağa doğru daha da çarpıtarak yeniden yorumlayan parti çizgisinin tam tersiydi.
Lenin’e göre ise eski “demokratik diktatörlük” sloganı tarih müzesine kaldırılmaya layıktı (ne yazık ki on yıl sonra Stalinistler tarafından yeniden diriltilecekti).
Lenin ancak yoğun bir mücadeleden sonra partide çoğunluğu kazanabildı.(9)
Bern’de Hegel Çalışmak
Lenin’in programatik dönüm noktası Nisan 1917’de başlamadı: birkaç yıl önce başladı. İkinci Enternasyonal (Bolşeviklerin de dahil olduğu) ve onun ana partisi (Alman SPD’si) 4 Ağustos 1914’te çöktüğünde. Çünkü neredeyse tüm ulusal “devrimci” liderler Birinci Dünya Savaşı katliamında kendi burjuvazilerini desteklemişti. Bu ihanet karşısında kafası karışan herkes gibi Lenin de, giderek burjuvaziye ve onun devletine tabi hale gelen bir lider bürokrasinin maddi çıkarlarını örten teorik “gerekçelerin” izini sürme ihtiyacı hissetmişti.
Bu nedenle, görünüşte soyut ve salt bir felsefe çalışmasına girişti. Birkaç yıl önce felsefi konular üzerine sadece bir kitap ayırmış olan bu kişi, Plehanov’un epistemolojik kavramları olan Materyalizm ve Ampiryokritisizm’e hala bağlıdır (10). Kendisini “felsefe meraklısı” olarak gören Lenin, felsefe tarihi, Aristoteles ve Yunanlılar ve özellikle de Hegel üzerine çalışmaya dalmıştır. Görünüşe göre bu sonuncusunun bazı kitaplarını okumuştu: ama en önemlisini, yani Mantık Bilimi’ni okumamıştı(11).
Eylül 1914 ve Mayıs 1915 tarihleri arasında gerçekleştirilen bu çalışmadan geriye sadece Felsefe Defterleri olarak yayınlanan notlar ve alıntılar kalmıştır(12).
Bu bilgiyle donanmış olan Lenin, deyim yerindeyse, İkinci Enternasyonal oportünizmi tarafından deforme edilen gerçek Marx’ı yeniden keşfeder: “eğitimcinin eğitilmesi gerektiğini” (Feuerbach Üzerine Tezler’in üçüncüsü), koşulların insan eylemiyle, sınıf mücadelesiyle, devrimci praksisle değiştirilebileceğini onaylayan Marx’ı.
Kendisinin belirlemediği, ancak yine de (Plehanov’un iddia ettiği gibi) var olmayan “tarih yasaları” tarafından dikte edilmeyen, ancak önceki sınıf mücadelesinden miras kalan koşullarda bile tarihi yapanın insan olduğunu onaylayan Marx’ı buldu. Bu Marx’ta ise kadercilik yoktu.
Lenin, 1904’te siyasi olarak çoktan koptuğu ama felsefi referans noktası olarak kalmaya devam etmiş olan Plehanov’un Marksizmin temellerini anlamadığını bu dönemde fark etti.
Defterler Plehanov’a yönelik eleştirilerle doludur: tam da Lenin’in materyalizm ve ampirizm üzerine savunduğu noktalarda. Plehanov, idealizmi “diyalektik materyalist bakış açısından çok kaba materyalist bakış açısıyla” eleştirmekle suçlanır; “felsefe üzerine (diyalektik üzerine) belki bin sayfa” yazmakla ama Hegel’in mantığı üzerine hiç yazmamakla suçlanır: “nihil”, yani hiçbir şeydir.
Sonuç nettir. “Hegel’in tüm mantığını dikkatle incelemeden ve anlamadan Marx’ın Kapital’ini tam olarak anlayamazsınız (…)”. Ve suçlama sadece Plehanov’a yönelik değildir: “Sonuç olarak, yarım yüzyıl sonra, hiçbir Marksist Marx’ı anlamamıştır!!!”(13) Lenin’in söylediği bu sözlerde kendisini ve önceki çalışmalarını da kapsadığı açıktır: Plehanov’un sert eleştirisi açık bir özeleştiri anlamına gelir.
Tarihin materyalist kavranışının Plehanovcu yorumundan kopuş, kendi önceki felsefi bilincinden bir kopuştur. Bu çalışmadan önce Lenin’in düpedüz bir determinist olduğu söylenemez. Aksine, onun öncü parti ve parti, bilinç ve kitleler arasındaki ilişki anlayışının (sosyalizm, mücadelenin kendiliğinden bir “yansıması” olarak değil, işçi partisinin olağan sınıf çatışmasının “dışından” taşıdığı bir şey olarak düşünülür) 1914’ten önce zaten derin bir diyalektikle gerçek Marx ile tam bir uyum içinde olduğunu savunuyoruz. Bununla birlikte, Bolşevik Parti’nin inşasına ilham veren bu diyalektik kavrayışın, farklı Plehanovların politik determinizminden kopan bir kavrayışın, henüz Plehanov’un epistemolojisinin içerdiği teorik-felsefi hataların farkındalığına tercüme edilmemiş olduğunu savunuyoruz. Ve bize göre, “işçilerin ve köylülerin demokratik diktatörlüğü” şeklindeki çelişkili programı açıklayan da tam olarak bu iki unsur arasındaki çözülmemiş çelişkidir.
Bilindiği gibi, Lenin’in olgunlaşması ve radikal değişiminin felsefi açıdan bu yorumu yıllardır çeşitli yazarlar tarafından dile getirilir. Bunların çoğu, siyasi pozisyonları bizimkinden çok uzakta olan akademisyenlerdir: ancak bu elbette onların analizlerini geçersiz kılmaz ve bizi onların siyasi sonuçlarını kabul etmek zorunda bırakmaz.Burada kendimizi, İsviçre’deki felsefi çalışmanın Lenin’in en verimli döneminden hemen önce geldiğini belirtmekle sınırlayacağız. Bu dönemde emperyalizm ve savaş üzerine çalıştığını, askeri teorisyenlerin en Hegelcisi olan von Clausewitz’in yazıları üzerine yaptığı yorumlardan anlayabiliyoruz; (15). Ve bu dönemdeki çalışmaları, ezilen halkların kendi kaderlerini tayin etme talebine kaba bir materyalizm temelinde karşı çıkan Buharin gibi bazı Bolşeviklerin tutumuna karşı ulusal sorun üzerine polemikleri de içerir(16); ayrıca Marx’ın bir başka mekanik yorumcusu olan Kautsky tarafından çarpıtılan Marx-Engelci Devlet kavramını da incelemiştir. Tüm bu çalışmaları Nisan Tezleri’ne, Bolşeviklerin “teorik yeniden silahlanmasına”,
Ekim Devrimi’ni mümkün kılacak Troçkist sürekli devrim programının zımnen kabul edilmesine yol açacaktır. Kuşkusuz bu, Lenin’in yaşamındaki ve aynı zamanda ezilen sınıfların kurtuluşunun uzun tarihindeki en önemli tarihsel olgudur.
En azından Lenin’in teorik mirasıyla donanmış olarak bir sonraki devrimi zafere ulaştırana kadar.
(1) Ryazanov, Kautsky, Parvus, Luxemburg ve diğerlerinin dahil olduğu tartışma hakkında daha fazla bilgi için D. Gaido ve Richard B. Day’in editörlüğünü yaptığı Sürekli Devrimin şahitliği ne bakınız. (Brill, 2009).
(2) Marx’a göre devrimin mutlaka önce Batı Avrupa’da gerçekleşmesi gerektiği temelsiz bir yaygın kanıdır. Aslında Marx ve Engels, örneğin, Rus Devrimi’nin “Batı’daki proleter devrim için bir işaret olarak hizmet edebileceğini, böylece ikisinin birbirini tamamlayacağını (…)” iddia etmişlerdir. (bkz. Komünist Parti Manifestosu,). Marx birkaç metinde, kendisine tüm ülkelere aynı yolu dayatacak bir “tarihsel-felsefi teori” geliştirdiği atfını reddeder: Otiecestvennye Zapiski (1877) editörlerine yazdığı mektup, Marx-Engels, Lettere sul Capitale, Laterza, 1971 ya da Rus lider Vera Zasulich’e 1881’de yazdığı mektup (a.g.e.), ki Zasulich bu mektubu sözde Menşevik ortodoksluğuyla çeliştiği için uzun süre gizli tutmuştur.
(3) Rusya’daki devrimin burjuva karakteri o dönemde Lenin için bir aksiyomdu. Bkz: “İki taktik” (1905).
(4) Bu, “eşitsiz ve birleşik gelişme teorisi ”dir. Troçki tarafından Rus Devrim Tarihi (1932),
(5) Lenin, 6 Mart 1917’de İsviçre’den parti liderliğine bir telgraf gönderdi: “Taktiklerimiz: tam güvensizlik, yeni hükümete destek yok: özellikle Kerenski’den şüphelen; proletaryayı silahlandır, tek garanti (…) diğer partilerle yakınlaşma yok”. Daha sonra aynı içerikte bir dizi mektup yazdı (“Uzaktan Mektuplar,”), bunlardan sadece biri Pravda’da kısaltılarak yayınlandı.
(6) Leon Troçki’nin kendisi bunu ironik bir şekilde ifade etmektedir, op. cit. cilt I, s. 416.
7) T.S. Eliot, Çorak Ülke
(8) V.I. Lenin, “Nisan Tezleri,” Collected Works içinde, cilt 24, s. 10 vd.
(9) 12 Nisan’da Petrograd Komitesi’nde yapılan ilk oylamada Tezler 13 aleyhte ve 2 lehte oyla reddedildi. 7. Tüm Rusya Parti Kongresi’nde (Petrograd, 24-29 Nisan), Lenin’in Tezleri çoğunluğu aldı. Ancak burada bile, devrimin sosyalist karakteri sorununa ilişkin özel bir karar 118 oydan sadece 71’ini aldı. Nisan konferansının ayrıntılı bir analizi için bkz: Marcel Liebman, Rus Devrimi (Marabout Université, 1967);
(10) V.I. Lenin, Materyalizm ve Ampiryokritisizm (1908, 1909’da basılmıştır), Collected Works, cilt 14. Bu, Anatoly Lunacharsky, Vladimir Bazarov ve Empiriocriticism (1904-1906) adlı üç ciltlik eserin yazarı Alexander Bogdanov’un başını çektiği Bolşeviklerin bir kesiminin epistemolojik pozisyonlarıyla bir polemiktir.
(11) Lenin’in yoldaşı ve eşi N. Krúpskaia’nın My Life with Lenin (Red Star Press, 2019) adlı kitabında belirttiğine göre, genç Lenin Sibirya’daki ilk sürgünü sırasında Hegel’i ve özellikle de Tinin Fenomenolojisi’ni incelemeye başlamıştı. Ancak bu erken dönem okumalarına dair başka hiçbir iz günümüze ulaşmamıştır.
(12) V.I. Lenin, Felsefe El yazmaları, Collected Works içinde, cilt 38. Bu editöryal başlık hem 1914-1915 yıllarına ait sekiz defteri (bunlardan üçü Hegel’in Mantık’ına ayrılmıştır) hem de daha önceki felsefi yazıları içermektedir.
(13) V.I. Lenin, a.g.e. s. 166-167.
(14) Özellikle Michael Löwy’nin Devrimin Diyalektiği (Anthropos, 1973); Löwy’nin The Politics of Combined and Uneven Development: The Theory of Permanent Revolution (Haymarket, 2010); ya da Kevin Anderson, Lenin, Hegel and Western Marxism (University of Illinois Press, 1995).
(15) Lenin’in von Clausewitz’in ana eserinden (Savaş Üzerine) alıntılar ve notlar içeren defteri Toplu Eserler’e dahil edilmemiştir.
(16) Lenin’in sözde “emperyalist ekonomizm” ya da “Baugy grubu” (toplandıkları İsviçre kasabasının adıyla), Buharin, Radek, Pyatakov, vb. ile polemiği (1915-1916) Toplu Eserler’in 23. cildinde yer almaktadır.
F. Ricci Çeviri: B.Turgut yazının orjinaline https://litci.org/en/when-lenin-became-trotskyist/ den ulaşılabilir.