LENİN’İN CENAZE MERASİMİ; STALİN-TROÇKİ’YE KARŞI

LENİN’İN CENAZE MERASİMİ; STALİN-TROÇKİ’YE KARŞI

Bu yazı, Yapı Kredi yayınlarından çıkan Stalin Troçki’ye karşı adlı kitabın giriş bölümünden alınmıştır. Bazı bölümlerdeki fikirlere katılmamamız kaydıyla, tarihin bu anının kronolojik sırasının doğruluğu nedeniyle, yayımlamak istiyoruz.

Stalin’in Tahran’dan Yalta’ya, Moskova’dan Potsdam’a dek katıldığı bütün uluslararası konferanslarda vazgeçilmez çevirmeni olan[1], sonunda da SSCB’nin Moskova elçiliği birinci kâtipliğine getirilen Valentin Berezkov 21 Ocak 1924 tarihini hiçbir zaman unutmadı. O sırada yedi yaşındaydı. Babasının Bolşevik Tarım Makineleri ve Lastik Fabrikası yöneticiliği yaptığı Kiev’de oturuyordu. İşte o 21 Ocak akşamı, henüz uykuya daldığı sırada bir fabrika düdüğü onu yatağından sıçratarak uyandırdı. Sonra bir saniye boyunca yankılandı. Kısa süre sonra hava çevredeki bütün düdüklerin sesiyle dolup taştı. Bir sessizliğin ardından yeniden başladı. Uzun, çok uzun bir süre dört bir yandan yankılandı. Elli yıl sonra, Berezkov bu düdük seslerini hâlâ işittiğini düşünecekti.

Aile kaygı içinde toplandı. Devrimden bu yana artık çan çalınmıyordu ama sanki birileri dünyanın sonunun geldiğini duyuruyordu. Bir şey olmuştu kesin. Korkunç bir şey: Savaş mı çıkmıştı acaba? Ailesi mitralyöz ateşi altında can pazarı yaşadıkları dönemi yeniden hatırladı. Kiev’in üç yıl içerisinde Almanlar, Bolşevikler, Denikin’in Beyaz Orduları, Nestor Makno’nun anarşistleri, Pilsudski’nin Polonyalıları, ardından yine Bolşevikler, Beyazlar, anarşistler arasında on dört kez el değiştirip sonunda Bolşeviklere geçtiği o korkunç iç savaş biteli o kadar az zaman olmuştu ki. Her seferinde köylüler ateşe verilen köylerinden kaçmış, çocuklar tecavüz edilen annelerinin eteklerine asılıp kalmış, katledilen Yahudilerin cesetleri arabalarla taşınmış, ÇEKA’nın insanların canlı canlı derisini yüzdüğü ya da insanların sıçanlara yedirildiği anlatılmıştı.

Berezkov’lar siyasetle hiç ilgilenmezdi. Bütün akranları gibi oğullarının da iki önadı vardı: Lenin ve Troçki. Şarkıda söylendiği gibi: “Rusya bizimdir/ Lenin ve Troçki’dir/ Onu bize veren/ Bizimdir, bizimdir.”

O dönemde Stalin’den söz edildiğini duyanların sayısı azdı gerçekten[2] Kısa süre sonra bir söylenti yayıldı. İnsanlar kulaktan kulağa sokaklarda şu haberi taşıdı: “Lenin ölmüş!” Tam bu sırada bir komşusunun gözyaşları içinde geldiğini hatırlıyor Berezkov. Orada bulunanları öpmüş, başını önüne eğmiş ve çocuk gibi ağlamaya başlamıştı: “Öksüz kaldık” diye inliyordu. “Önderimizi kaybettik. Onu yerine geçecek kimse yok. Ne olacak bize?”

Lenin öldüğünde elli dört yaşındaydı. Mayıs 1922’den Mart 1923’e dek, dokuz ay içerisinde kalbi damar sertliği yüzünden üst üste üç kez teklemişti. Birkaç haftadır sağlığı iyiye gitmiş, böylesine ani bir ölüm beklenmemişti. Gorki’deki daçasından çıkmıyordu artık, Moskova’dan yaklaşık otuz kilometre uzakta, neoklasik tarzda inşa edilmiş güzel bir konuttur. Bir şatodur adeta. Altı iyon başlıklı sütundan oluşan bir revak, pembe ve beyaz gül desenli perdeler ve koltuklar; bunlar proletaryanın kurtarıcısının imgesiyle pek uyuşmamaktadır. Tıpkı önde kızakları, arkada paletleri olan Rolls Royce’u gibi. Hastalandığından bu yana karısı Nadejda Krupskaya ve kız kardeşi Maria Ulyanova’yla[3] birlikte bu konutta ikamet etmektedir.

Kremlin’de haberi öğrendiği zaman, Berezkov’ların ve komşularının aksine, Stalin’in yüzünde büyük bir gülümseme belirir. Alışılmadık bir gülümseme. “Onu hiç bu kadar keyifli görmedim. Yüzünden belli oluyordu”[4] diye tanıklık eder sekreteri. Ardından Gorki’ye gitti.

Jean-Jacques Marie şöyle aktarır: “Ölümden üç saat sonra, Stalin Politbüro’dan beş meslektaşı eşliğinde, Zinovyev, Kamenev, Buharin, Kalinin ve Tomski’yie birlikte müteveffanın odasına girer. Ağır ama kararlı adımlarla ilerler, sakindir, sağ eli askeri üniformayı andıran ceketinin arkasındadır. Cesede doğru eğilir, iki eliyle başını kavrar ve kalbine yaklaştırır. Alnında öper ve tumturaklı biçimde “Elveda, elveda Vladimir İlyiç, elveda” der, sonra vakur bir edayla çıkıp gider.”[5]

Birkaç saat sonra Stalin ve arkadaşları cenazeyi Sendikalar Evi’ne taşımak için istasyonda buluşurlar. Tabutu, şeref kıtasının beklediği Sütunlu Salon’a yerleştirilir.

Politbüro’nun yedinci üyesi olan Troçki o sırada iki bin kilometre uzakta, tedavi amaçlı istirahat için gittiği Gürcistan’ın güney doğusunda, Abhazya’daki Sohum kentine doğru trenle yolculuk etmektedir. Bakü, Tiflis ve Batum üzerinden kar altında yapılan uzun bir yolculuktur. Tiflis’te durduklarında sekreterlerinden biri olan Sermuks, istasyon şefine Troçki için bir mesaj gelip gelmediğini sormak üzere trenden iner. Birkaç dakika sonra beti benzi atmış bir halde döner ve haberi verir: “Lenin ölmüş!”

Troçki için bu ölüm korkunç bir darbedir. Lenin onun yoldaşı ve kahramanıdır. Barışmalarından bu yana, kendisini ciddi şekilde kaygılandıran Stalin’den kurtulmak için onun desteğine güvenmektedir. Gelgeldim cenaze töreninin tarihini öğrenmek ve Moskova’ya dönmek istediğini bildirmek amacıyla Troçki’nin alelacele telgraf çektiği kişi Stalin’dir. Yanıt hemen gelmez. Bu arada artık olayı duymuş olan gar çalışanlarına hitaben şu mesajı kaleme alır: “Lenin bizi terk etti. Doğanın korkunç kaprisi olan ölümü, devasa bir falezin denize inişi gibi üzerimize çöktü.” Bir saat sonra Stalin yanıt gönderir: “Cenaze töreni ayın 26’sında cumartesi günü yapılacak. Zamanında yetişemezsiniz. Politbüro sağlığınız nedeniyle Sohum’a kadar gitmenizin daha iyi olacağı görüşündedir.”

Politbüro’nun görüşü bir tavsiye değildir, bir emirdir. Ayrıca kar bastırdıktan sonra Moskova’ya dönmek günler alacaktır.

Ne var ki Stalin ona yalan söylemiştir. Daha doğrusu özenle seçilmiş binlerce militanı ona tuhaf telgraflar göndermek amacıyla görevlendirdiğini söylemekten sakınmıştır. Lenin’in naaşının tahnit edilmesi ve onun için bir anıtmezar yapılmasını rica eden telgraflardır bunlar. Öyle ki ertesi gün, “geniş halk kitlelerinin isteğine uymaya özen gösteren” Stalin, tanrıtanımazlar için akla hayale gelmeyecek bir kararı Politbüro’dan kolayca çıkartacaktır: Lenin’in mumyalanması, camdan bir tabuta konması ve onun için bir anıtmezar yapılması. Kremlin’in duvarlarının önünde, Kızıl Meydan’ın tam ortasında.

22 Ocak’ta, geçici bir tahnit işlemi yapılır. Sonra, dört gün üç gece boyunca kalabalıklar ölene son bir saygı gösterisinde bulunmak amacıyla birbirleriyle yarışır.

“Stalin daha sonra içine nüfuz edebileceği bir Lenin kültü, bir Lenin efsanesi inşa edecektir” diye açıklar Hélène Carrère d’Encausse. “Parti genel sekreteri konumu cenaze töreninin düzenleyicisi olarak öne çıkmasını sağlasa da böylesine olağanüstü bir tören düzenlemesine imkân tanımıyordu. Devrimci bir düzende yaşanıyordu, imparatorlukta değil. Lenin’in naaşının tahnit edilerek gözü boyanmış bir halka sonsuza dek bir anıtmezarda teşhir edilmesi, bütünüyle saçma bir fikirdir Rusya’da, ne ki Stalin’in fikridir. Yaşam boyu onun mücadele arkadaşı olan karısı, Lenin’in bedeninin mumyalanmasına isyan etmiştir.”[6]

Nadejda Krupskaya nitekim 30 Ocak tarihli Pravda gazetesinde kocasının mumyalanmasını ve onun için anıtmezar yapılmasını protesto edecektir. Her türlü yüzeysel saygı gösterisine karşı çıkarak -tören, kutsama, anıt inşa etme- onun anısını onurlandırmanın tek yolunun kreşler, çocuk bahçeleri, okullar ya da hastaneler yapmak ve ilkelerini uygulamaya koymak olduğunu ileri sürer. Troçki de bu görüşü paylaşır. Daha sonra Hayatım’da[7] anıtmezarı “devrimci bilince yakışmayan, onu zedeleyen bir şey” olarak niteleyecektir.

Stéphane Courtois bunu doğrular: “Yeni ölmüş bir önder(in) kültü sonradan yaşayan öndere tapınmanın yolunu açacaktı. 1920’li, 30’lu, 40’lı yılların Sovyet imgeleri her zaman iki profili, Lenin ile Stalin’i biraraya getirecektir. Yaşayan önderin suretini ölen önderin suretiyle sürekli birleştirecekti. Bedenini tahnit etmek ne olağanüstü bir fikirdi! Camdan tabutunda Lenin bir idoldü ve insanlar gelip bir idole selam duruyordu.

Troçki bunu ürkütücü bulmuş olmalı. Ama Stalin, bunun ürkütücü olup olmamasını hiç umursamıyordu. Yüzyıllar boyunca ikonlara tapmış yığınlara yönelik bir siyasal eylemdi bu. Onlara etten ve kemikten yapılmış yeni bir ikon sunulur deyim yerindeyse. Biraz dondurulmuştur, ama neyse! Anıtmezarın önünden sırayla geçirilirler, herkes anıtmezara! Bakın, başkaları da bunu devam ettirdi. Lenin’in ardından Bulgar lider Dimitrov mumyalandı, Kim İl Sung mumyalandı, Mao mumyalandı. Bu, rejimle atbaşı gider. O zaman da insan aklına bazı sorular düşebiliyor. Hitler kazanmış olsaydı ölümünden sonra kendini mumyalatır mıydı acaba? Bilmiyorum!”[8]

Ayrıca tahnit etme işlemi Stalin’e göre cenaze töreni hazırlıklarını uzatma imkânı sunar, bu nedenle tören pazar gününe ertelenir, bu da geri dönmek için fazlasıyla zamanı olabilecek Troçki’nin yokluğunu skandala çevirecektir. Bütün parti yöneticileri, Gürcistan’dan gelenler bile törene katılacaklardır. Bir kişi -Stalin hesabına Troçki’yi gözetlemek amacıyla orada kalan Beria- hariç, herkes.

27 Ocak günü, sonu gelmeyen bir kortej, dondurucu soğukta, bayraklarla, flamalarla, Lenin resimleriyle hâlâ geçit yapmaktadır. İnsanlar, oracıkta yakılmış odun ateşlerinde ısınmak için kısa süreliğine durur, sonra kahramanlarının camdan katafalka kapatılmış naaşına doğru tekrar taban teper.

Lenin’in halefi kim olacak diye merak eder matemdeki kitle. Çoğu Troçki’nin halef olacağını düşünür. Kendi oğlu, on sekiz yaşındaki Lyova[9] başta olmak üzere herkes Troçki’nin yokluğuna, artık bir idole dönüştürülmüş büyük öndere karşı saygıda kusur etmesine şaşırır. Siyasi görüş ayrılıkları mı söz konusudur? Yoksa kişisel anlaşmazlık mı?

Hélène Carrère d’Encausse’un işaret ettiği gibi “Troçki uygun zamanda orada değildir. Rusya’nın güneyinde istirahat etmektedir ve geri dönmez, çünkü Stalin dönmemesi için her şeyi ayarlamıştır. Ona dönmesinin gereksiz olduğu, yetişemeyeceği söylenmiştir. Troçki olabilecekleri düşünememiştir. Hükümdarlara, iktidarın kişiselleştirilmesine karşı savaşmış ve birdenbire kişileştirilen ve efsaneleştirilen bir Bolşevik Parti önderine çar muamelesi yapma düşüncesi Rusya’da hiç var olmamıştı. Bir kişi kültü inşa edileceğini kimse düşünmemişti, bu Lenin’in teorisine ve sosyalist düşünceye ters düşüyordu. Troçki kişi kültüne karşıdır. Ona göre her devrimci, herkes eşitlik içinde görev yapar. Oysa Stalin, tersine, bir önder kültü inşa etmenin ve onu mumyalamanın gerektiğini gayet iyi anlamıştı.”[10]

Jean-Jacques Marie ise farklı bir yorum getirir: “Troçki cenaze törenine katılmaz, çünkü o sıralarda tedavi görmek amacıyla Kafkasya’dadır ve kimse Lenin’in ne zaman öleceğini bilmez. Geri dönmesini engellemek için Stalin ona yanlış bir tören tarihi gönderir ve töreni bir gün öne alır. O dönemde hızlı tren yoktur, dolayısıyla Troçki zamanında dönemez. Genellikle onun yokluğuna çok büyük bir önem atfedilir. Lenin’in tabutunu omuzlayanlara bakarsak, Zinovyev oradadır, Kamenev oradadır, Buharin oradadır; hepsi tasfiye edilecektir. Lenin’in tabutunu taşımamış olması Troçki’nin tasfiyesinde belirleyici bir rol oynamamıştır.”[11]

Her halükârda o gün Chopin’in cenaze marşı eşliğinde Lenin’in tabutunu omuzlayanlar Stalin, Molotov, Buharin, Cerzinski, Zinovyev, Kamenev, Tomski ve Rudzutak’tır. Bolşevik aydınlar ateisttir, ancak Stalin kitlelerin hâlâ gelenekleri içlerinde yaşattığını bilir ve bu kartı mükemmel oynar. Tören Lenin’in dillere destan sadeliğine aykırı biçimde, Ortodoks gelenekle yoğrulmuş halkı etkilemeli ve ona Lenin kültünü aşılamalıdır. Devrimin dini duygularını bütünüyle boğmaksızın maskelediği milyonlarca Rus için bu anıtmezar bir hac yerine, yeni bir peygamberin kutsal mezarına dönüşecektir.

Stalin Gürcü şivesiyle bir metin okur, konuşmasında durak yerleri özenle hesaplanmıştır. Yeniyetmeyken Tiflis’teki papaz okulunda bellediği dini öğütleri andıran bir sadakat yeminidir. Tam anlamıyla bir vaazdır:

Yoldaşlar,

Biz komünistler, bizler özel bir sınıfız. Özel bir kumaştan yapıldık. Proletaryanın büyük ordusunu, yoldaş Lenin’in ordusunu oluşturanlar bizleriz. Bu ordunun parçası olmaktan daha büyük bir onur yoktur. Yoldaş Lenin’in kurucusu ve önderi olduğu partinin üyesi olmaktan daha büyük bir onur yoktur. Böylesi bir partinin üyesi olmak herkese nasip olmaz. Böylesi bir partinin üyelerinin gördüğü sıkıntıları ve fırtınaları aşmak herkese nasip olmaz. Böylesi bir partinin parçası olmayı hak etmek için işçi sınıfından, yoksulluktan ve mücadeleden, akıl almaz yokluklardan ve kahramanca mücadelelerden gelen çocuklar olmak gerek.

Yoldaş Lenin aramızdan ayrılırken bizlere partinin imajını her daim yukarıda ve temiz tutmamızı emretti. Bu emre uyacağımıza ant içeriz yoldaş Lenin.

Yoldaş Lenin aramızdan ayrılırken proletarya diktatörlüğünü güçlendirmemizi emretti. Bu emre uyacağımıza ant içeriz yoldaş Lenin.

O dönemde pek dikkat çekmeyen bu yemin daha sonra bütün okul kitaplarında “On Emir”in yerini alacaktır. Oysa Troçki orada olsaydı, cenaze törenindeki konuşmayı kesinlikle o yapacaktı ve tarihe geçecek bir konuşma olacaktı.

Troçki Sohum’da battaniyelere sarınmış halde odasının balkonunda güneşlendiği o pazar günü gerçeğin farkına varır ancak. Kıyıdaki garnizondan gelen top atışlarını duyunca nedenini sorar ve bunun Moskova da gerçekleşmekte olan törenin onuruna yapıldığını öğrenir, yani Stalin’in ikinci telgrafı, yalan söylediği o telgraf olmasaydı kesinlikle katılacağı törenin.

Sinsiliğini ve düşmanlığını bildiği bu adama böylesine önemli bir konuda nasıl güvenebilmiştir? Nasıl olur da gelen bilgiyi, belirtilen tarihi doğrulatmayı savsaklamıştır? Bunun nedenini şöyle açıklayacaktır Troçki: “Stalin belki de bir yıl önce Lenin’in sözümona zehir istediğine dair yaptığımız tuhaf bir konuşmayı benim Lenin’in ölümüyle ilişkilendirmemden çekindi. Belki de doktorlara bir zehirlenmenin söz konusu olup olmadığını sormamdan ve bir otopsi talep etmemden korktu. Beni mumyalama işlemine dek uzakta tutmak her açıdan işine geliyordu. İç organlar yakıldıktan sonra post mortem bir inceleme imkânsızlaşıyordu.”[12]

Her ne kadar beş yıl önce uğradığı bir suikast girişimi sonrasında ensesinde bir mermi parçası kalmış olsa ve zehir uzmanı Gürcü doktor Grigori Moiseviç’le tanışıklığı bulunsa da, resmi açıklama Lenin’in ölümünü damar sertliğine bağlar. Gerçekten de, görünüşe bakılırsa, boynundaki atardamarlar tıkalıdır ve ailesinin birçok üyesi bu hastalıktan ölmüştür. Öte yandan, yakında iyileşeceğine dair güvence alanlar onun ani ölümüne şaşırmışlardır.

Troçki yarasını daha çok deşmemek adına Nadejda Krupskaya’ya onun nasıl öldüğüne dair soru sormayacaktır. İki yıl sonra konuyla ilgili sorular yönelttiği Zinovyev ve Kamenev ise, kendisiyle göz göze gelmekten kaçınarak kısa yanıtlar verecekler ve bu konu hakkında konuşmayı reddedeceklerdir. Bunun üzerine Troçki bir şeyler bilip bilmediklerini merak edecektir. Gerçeği kendisinden sakladıklarından kuşkulanacaktır.


[1] Ailesi, geleceğini önceden sezmiş gibi, çok erken yaşta Almanca öğrenimine ve kısa süre sonra da İngilizce öğrenimine başlatmıştır. Babası 1928’de yalan yere sabotajla suçlandıktan sonra aylarca hapis yatacaktır. 1940’ta yirmi dört yaşında olan ve mühendislik eğitimini henüz bitiren Valentin deniz kuvvetlerinde hizmete girer o sırada, Almanya’dan bir silah alımı görevi vesilesiyle, Mikoyan onun teknik Almancayı çevirmedeki yeteneğini keşfeder. Onu Molotov’a tanıtır, o da onu önce Almanca sonra İngilizce çevirmen olarak yanına alacak olan Stalin’e tanıtır. At Stalin’s Side. 1994’te Carol Pub Group tarafından basılan His Interpreter’s Memoirs from the October Revolution to the Fall of the Dictator’s Etnpire’ın yazarıdır.

[2] Valemin Berezkov, At Stalin’s Side, age, s. 67.

[3] Lenin’in adı Vladimir İlyiç Ulyanova, karısınınki Nadejda Krupskaya’ydı.

[4] Robert Conquest, Staline, Paris, Odile Jacob, s. 111.

[5] Jean-Jacques Marie, Staline, Paris, Fayard, 2001, s. 282.

[6] Hélène Carrère d’Encausse’la yapılan söyleşi.

[7] Léon Trostki, Ma Vie [Hayatım], Paris, Rieder, 1930.

[8] Yazarın Stéphane Courtois ile yaptığı söyleşiden.

[9] Troçki’nin dört çocuğu vardır. İlk karısı Alexandra Sokolovskaya’dan iki kızı olur: Nina Nevelson ve Zina Volkova. İkinci karısı Natalya Sedova’dan iki oğlu olur: Lakabı Lyova olan Lev Sedov ve lakabı Seryozha olan Sergey Sedov. Troçki’nin hâlâ hayatta olan (kitabın yazıldığı sırada hayatta olan-çn) ve bizimle Mexico’da bir söyleşi yapmayı kabul eden torunu, namıdiğer Esteban Volkov, Zina’nın oğludur.

[10] Yazarın Hélène Carrère d’Encausse’la yaptığı söyleşiden.

[11] Yazarın Jean-Jacques Marie’yle yaptığı söyleşiden.

[12] Léon Trostki, Ma Vie, age.

Yazar Hakkında