Covid19’un ölüm istatistiği %3,5 civarında. Ancak bu rakamın çok büyük çoğunluğunun yaşlı ve bağışıklığı düşük vakalar arasında olduğu da gerçek. Şimdiden özellikle yayılımının hızlı olduğu ülkelerde yoğun bakıma alınacak hastalar arasında seçimler yapıldığı, yaşlıların ya da kronik hastalığı olan insanların yoğun bakıma alınmadığı ve o açıdan kaderlerine terk edildikleri söyleniyor. Hekimler değil elbette bunun sorumlusu; sınırlı yoğun bakım üniteleri var iken ve yayılımın hızının hiçbir şekilde engellenmesi için ciddi önlem alınmamış iken olacağın bundan farklı olması beklenemez. Tevekkeli, TV yayınları sokağa çıkmaması gerektiği halde dışarı çıkan yaşlıları hedef gösteriyor. Toplumsal bilince ölümlerin yaşlıların arasından olduğu bizzat resmi demeçlerle sokuluyor. Her köşede saçma sapan şakalar yapmaya nazır gruplar “bu yaşlılar da..” minvalli şeyler söylemeye başlıyorlar. Salgının %20 sinin hastane bakımına, bu oranın %10 unun da yoğun bakıma ihtiyaç duyacağını hesaplarsak, sayısı 20 bin ya da 30 bin olan yoğun bakım ünitelerinin hasta başına birkaç haftaya yayılacak olan bu talebi karşılaması imkânsız görünüyor; hele ki, üretimin devam ettirildiği, bir sokağa çıkma yasağının bile duyurulmadığı bir dönemde. Ne de olsa söyledikleri, salgından “en az hasarla”kurtulmak. Böyle olması mümkün değil, bunu bilmemeleri ise ihtimal dışı.
Bütün yazılarımızda ifade ettik; krizden çıkışa dair tek reçetenin, burjuvazinin insanlık üzerinde derin bir yıkım yaratmak olduğunu. Kapitalistler, ancak bir dünya savaşı ile kıyaslanabilecek bir yıkımla geniş kitlelerin yok oluşu ile krizden çıkış için bir yol bulabilirler. Eşyalarının doğası bu.
Elbette bu salgının kapitalistler tarafından bilinçli olarak çıkarıldığını söyleyecek kadar komplo teorisi meraklısı değiliz. Ancak, kapitalistlerin “belli bir miktar ölümü” çoktan göze aldıkları ve hatta bu ölümün işlerine geldiğini de görmemek saf dillilik. Evet virüs “sınıf” tanımıyor. Ancak tedavi “sınıf” tanıyor. Devlet başkanları, kapitalistlerin virüs kaptığı haberleri var ama onların acil tedavilere sınırsız ulaşacakları malum.
Dolayısıyla, yaşlı ve hastaların kıyımına doğru dört nala giden sürecin, göze alınan cinste bir yıkım olduğunu görmek gerekir. Kapitalizm bir savaşa gerek duymadan nüfusu silkeliyor, devlet üzerinde yoğun masraf kalemi olan yaşlıların ve tedaviye muhtaç olanların “oyundan çıkması” ile yoluna devam edecek görünüyor.
Dolayısıyla aslında son günlerde yaşadıklarımızın, Hollywood’un çektiği çeşitli salgın hastalıkları filmleri ile değil, yaşlılar ve yoksulların yok edildiği bir dünyayı resmettikleri filmlerle karşılaştırmak daha doğru.
Trump, salgının kendiliğinden birkaç ayda geçecek olan bir şey olduğunu söyledi ilk başta. İngiltere Başbakanı ise kitle bağışıklığını beklemenin bir seçenek olduğunu. Bu aymazlık terk ediliyor gibi görünse de, salgın yükünü büyük oranda aldı, almaya devam ediyor. Tevekkeli, her ülkede günlük rastlanan vakalar geometrik olarak artıyor, ölümlerin sayısı da günlük 3 haneli rakamları çoktan aşmış durumda. Her ölüm haberlerine eklenen ölenlerin yaşları bilgisi gözden kaçmıyor.
İtalya’da en kötü durumda olduğu söylenen Milano’da ilan edilen sokağa çıkma yasağının ciddiyetsizliğini, Çin’de ilk salgının durdurulmasında emeği olan doktor heyeti tespit ediyor; toplu taşıma araçlarının çalıştığı bir sokağa çıkma yasağı… Üretimin devam etmesi ya da oluşan işsizlik tehdidine karşı yapılan çok ciddi bir şey yok. Başarılı yönetildiği söylenen işte bu; adım adım ölümlerin sayısına alışmamız, yaşlarına bakarak ölümleri vakayı adiye saymamız. Kapitalizmin yeni yıkım biçimi doğrudan bu. En basit haliyle can çekişen insanların ölümlerini seyretmek. Buna neden olmak, göz yummak.
Bu belli bir miktarda oluşacak resesyonun göze alınabilir olmasını da sağlıyor. Hem bu arada, “bolluk” ortadan kaldırılabilir, işten atmalar, maaş kesintileri, uzaktan çalışma modelleri, çağrılı çalışma denenebilir; meta fiyatları arttırılarak birim başına kar oranları da arttırılabilir. Mesela yine, patronların ellerinin altında duran konkordato ilanları için de bulunmaz fırsat bu günler.
Herhangi bir sokağa çıkma yasağının ciddi olarak uygulanmamasının, ota “bona” ilan edilmesinde hiç imtina edilmeyen “OHAL” in bu dönemde esirgenmesinin başka bir gerekçesi olamaz.
Beklenen ve yakın zamanda seyredeceğimiz, çürüyen kapitalizmin her şeyi kendisi ile birlikte çürüttüğü barbarlık koşullarıdır. Bunu kapitalist devletlerin, her türden muhalefetin tepkilerinin sakilliğine bakılınca herkesten çok bildiği de aşikar. Onların malum sloganın ikinci kısmını referans aldıkları belli “ya barbarlık ya da barbarlık.”