Hakkı Yükselen
Seçimler “yarı demokratik” ve tamamen eşitsiz koşullarda gerçekleşti. Ayrıca pek çok bölge ve sandıkta iktidar koalisyonu yararına hile ve usulsüzlük, YSK listelerinde de ciddi “kaydırmalar” olduğu anlaşılıyor. İlk elde ortaya çıkan sonuçlar rejim güçlerini ferahlatırken muhalefeti hayal kırıklığına uğratmış görünüyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalması, önümüzde kıran kırana geçecek bir on beş gün daha olduğunu gösteriyor. Sonrasında kim bilir neler neler olacak! Muhalefetin kazanma umudu ve imkânı elbette var, ancak şimdilik de olsa RTE’nin kazanma ihtimali daha ağır basıyor.
Bence seçimlerle ilgili asıl sorun, sayısal sonuçların ötesinde bir yerde düğümleniyor: Çok yönlü bir krizin neden olduğu derin bir yoksulluk ve umutsuzluk, toplumun bütün hücrelerine nüfuz eden ağır bir çürüme ve gericileşme sürecinde böyle bir sonucun ortaya çıkması, ideolojik-kültürel ve siyasi planda, toplumsal bir kamplaşmanın neden olduğu ciddi bir “kilitlenmeyi” işaret ediyor. Bu, epeydir ülkenin siyasi dengelerini ve seçim sonuçlarını da belirleyen bir gerçek. Hiç olmazsa kısmi bir ferahlamaya yol açabilecek, durumu bir ölçüde düzeltebilecek, geleceğe ilişkin birtakım umutları yeşertebilecek bir değişim ihtimalini büyük ölçüde zayıflatan böyle bir kilitlenme, ortaya anahtar bir gücün çıkamaması halinde ülke için çok daha ağır sonuçlara neden olacaktır.
Bu, sorunun bir boyutu. Bir başka boyutu ise, Kürt siyaseti ve solun bir bölümü dışında, Türk toplumunda hâkim olan ve işçi sınıfının büyük bir bölümünü de etkisi altında alan, şoven-faşizan tınıları güçlü bir milliyetçilik. Tabii, bir de kökü maziye dayanan örgütlü ve devlet içinde de etkili bir faşist hareketin varlığını da akıldan çıkarmayalım
Bu iki olgunun varlığı, neo bonapartist-otokratik bir rejim altında seçimlerin sayısal sonuçlarından çok daha büyük bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Çok yönlü bir kriz ve çürümenin belirlediği koşullarda gücünü artıran bir faşist hareket, devrimci bir alternatifin yokluğunda, umudu kırılmış “orta sınıfların” da ötesinde işçi sınıfının milliyetçi- mukaddesatçı gericiliğin etkisi altındaki genişçe bir bölümünü de peşinden sürükleyebilecektir. Kısacası, ekonomik durumun seçim sonuçları üzerinde ne derece etkili olduğu tartışması bir yana, var olan nesnel-ekonomik koşulların doğrudan faşizme yarama ihtimali yabana atılmamalıdır.
Karşımızdaki daha yakın tehlike ise, ikinci turda yeniden cumhurbaşkanı seçilmesi halinde RTE’nin, yaşadığı endişeleri bir daha yaşamamak ve çürümüş rejiminin istikbalini kendince garanti altına alabilmek amacıyla toplum ve muhalefet üzerinde daha ağır baskılara yönelecek olmasıdır. Rejimin ayakta kalabilmek için Türkiye’nin en gerici güçlerini etrafında toplaması tehlikeyi ağırlaştırmaktadır. İktidarın şiddet eğilimi, muhalefetin baskılara boyun eğmeyip karşı koyması ölçüsünde daha da açıklık kazanacaktır. Bu neo-bonapartist rejimin devamı, aynı zamanda kendi içinde “daha beter bir şeye” dönüşme ve birtakım “saray darbeleri” ihtimaline de güç katacaktır.
Seçimlerin toplumsal planda en önemli yönü, işçi sınıfının bu kritik süreçte bilinçli, örgütlü ve bağımsız bir özne olarak yer almamasıdır. Bu durum yukarıda sözü edilen toplumsal kamplaşmadan kaynaklanan tehlikeli “kilitlenmenin” anahtar gücü olabilecek en önemli toplumsal gücün devre dışı kalması anlamına gelmektedir. Gerici akımların işçi sınıfı ve genel olarak emekçiler üzerindeki ideolojik-siyasi etkileri kırılmadan bu kilidin açılması mümkün değildir. Sol için, “orta sınıfların” yaşam tarzı ve son yıllardaki gelir kayıplarından kaynaklı tepkilerine dayalı, “aydınlanmacı” ve “demokratik cumhuriyetçi” bir siyasetle daha ötesi mümkün değildir. “İşçi sınıfsız siyaset” ancak bu kadar olmaktadır. Oysa “ekonomizmle” sınırlanmayan güçlü bir sınıf çalışmasına ve devrimci bir sınıf siyasetine ihtiyaç vardır. İşçi sınıfının her türden gericiliğin kuşatması altında köreltilmiş sınıf bilincindeki köklü bir dönüşümün yolu, her türden sınıf mücadelelerinin, sağlam bir program ve öz örgütlenmeler temelinde, devrimci sosyalist düşünceyle birleştirilmesinden geçmektedir. Unutmayalım, var olan “kilitlenmenin” anahtarı işçi sınıfıdır.