Asgari ücret ne oldu?
2018 yılında bir kararname ile Cumhurbaşkanına faaliyetleri doğrudan bağlanan asgari ücret komisyonunun açıkladığı rakam bugün belli oldu. Komisyonda; işçi sendikalarından sadece Türk-İş’in katılabildiği üzere 5 adet işçi temsilcisi, 5 adet hükümet ve 5 adet işveren örgütü TİSK temsilcisi yer alıyor.
Bakanın açıkladığı rakama göre 2.374,70 TL olan asgari ücrete %15,04 oranında zam yapıldığı ifade ediliyor.
Toplantıdan kararı kabul etmediğini söyleyerek ayrılan Türk-İş in önerisi ise 2.578 TL idi.
4 gün önce, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) bir görüş bildirmişti:
“Ülkemizin bugün ulaştığı ekonomik değerde, işçinin de işverenin de çok büyük payı var. Çalışanların yaşam koşullarının da farkındayız. Gönül ister ki tüm ücretler yükselsin. Ancak, gerçekçi ve stratejik bakış açısı ile yeni yatırım çekmemiz için, yanı başımızdaki ülkelere yatırım kaptırmamak için, makul ve dengeli bir asgari ücretin tespit edilmesi elzem.”
İşverenler, asgari ücretteki bir artışın, yeni yatırımların önünü kesebilecek bir oranda olmaması gerektiğine dair şu görüşlerini paylaşmıştı:
“Yeni Ekonomik Program’ın hedeflerine ulaşmak, yeni yatırımlar çekmek, rekabet edilen ülkelere yatırım kaptırmamak, zor durumdaki sektörlerin üzerindeki baskıyı rahatlatmak için yeni asgari ücrette dengeler gözetilmeli. Mevcut ekonomik tablo, üretim, istihdam ve rekabet edebilirlik açısından vergisini düzenli ödeyen, çalışanın sigorta primini düzenli yatıran işletmelerin varlığını sürdürebilmesini gerekli kılıyor. Bu işletmeler yüzde 36’ya ulaşan kayıt dışılıkla da mücadele ediyor. Bu sebeple yeni asgari ücret, gerçekçi bir bakış açısıyla mevcut istihdamı koruyacak, 1,5 milyonu genç olmak üzere 4,5 milyon işsize iş sağlayacak düzeyde olmalı.”
Bununla beraber, hükümetten başka bir beklentileri olduğunu da söyleyerek, işsizlik sigorta fonundan alınan 150 liralık desteğin 200 TL ye çıkarılmasını; işsizlik sigortasına verilen işveren payının tamamen kaldırılmasını; hükümetin verdiği işveren desteğinin %5’ten %6’ya, toplu iş sözleşmeli işletmelerde ise %7 ye çıkarılmasını talep ediyorlardı. TİSK e göre Türkiye’de rekabet edilen ülkelerden ve hatta OECD ülkelerinden daha yüksek bir asgari ücret var. Eğer bu ücrette yapılacak bir iyileştirme ancak devletin bu ücret üzerinden aldığı vergilerin kaldırılması ile mümkün olabilirdi.
Yine, “müzmin işveren karşıtı kesimlerin” davranışlarının anlamsız olduğunu da eklemekten geri durmadılar.
İşverenler masaya kayıp için değil, tam tersine kazanç için oturmuş oluyordu.
Açıklamalara bakılırsa, asgari ücret komisyonuna katılan hükümetin ve jestimizi yaparız diyen Saray’ın fikri de bu yönde ki; karar işçi temsilcilerinin muhalefetine rağmen oyçokluğu ile alınmış.
Aslında olan ne?
Türkiye’de asgari ücret ve alım gücü, Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Macaristan, Slovakya gibi yakın ülkelerin oldukça gerisine düştü. TL’nin değer kaybetmesi bu süreçte önemli bir girdi olduğu kadar asgari ücrete peş peşe yapılan düşük zamlarda bu süreçte etken.
İşverenlerin kaybı var mı?
Aslında hükümet, işçi temsilcileri denilen bürokratların taleplerini kabul etse dahi, bu maliyetleri doğrudan işsizlik fonunda biriken işçi payı ödemelerinden finanse edecekti. Bu açıdan aslında işverenlerin cebinden çıkacak pek bir şey yok.
Buna rağmen, Saray, yine de popülist bir yöntemi benimseyerek işçi temsilcilerinin taleplerini kabul edebilirdi. Örneğin, perde gerisinde işverenlerin “kaybı” bu fondan yine finanse edilebilirdi.
Bunu bile yapmamasının altında yatan neden, bu fona çoktan başka nedenlerle de göz dikilmiş olması. Özellikle son dönem basına yansıyan, kamu bankalarının birtakım batık işletmeleri kurtarmak için harcadığı paralar; çeşitli vesilelerle ifade edilen “işveren teşvikleri”; Kanal İstanbul gibi bir takım saçma yatırımların tamamına bu fon kaynak adres gösteriliyor.
Onaylanan bu ücret içerisinde eskiden KDV olarak geri alınan asgari gelir indirimi (AGİ) de mevcut. Bu miktar asgari ücretten düşülürse kalan 2.100 TL.
Bunun yanında, asgari ücrete verilen bu zam oranları, tüm iş kollarında yapılan toplu sözleşmeler ve MESS süreci gibi önemli yerlere de işverenler lehine emsal oluyor.
Bu süreci işçilerle birlikte ve onlara da yayarak yönetmeyen sendika temsilcilerinin de bu karardaki payları azımsanmayacak oranda. Açıklama sonrası, saygılar sunarak komisyonu terk etmelerinin pratik bir karşılığı olmadığı gibi, bir önceki seferde yaşanan “açık mikrofon” rezaletini de kapatma yönünde bir adım gibi görülebilir.