Krizin başından beri, salgının sınıflar arasındaki çizgileri keskinleştirdiğini, en gelişmiş kapitalist devletlerden başlayarak, zorla çalıştırılan işçi sınıfının ölüme gönderildiğini söylüyoruz. Bugün zenginler konforlu alanlarında güvenle yaşarken, işçiler ölüm pahasına çalışmaya devam ediyorlar.
Covid 19 salgını Türkiye’de yaygınlaştıkça ve ekonomik kriz derinleştikçe, Sarayın sınıf tavrı daha da belirgin hale geliyor. Saray ve bürokrasisi, tavrını net bir şekilde patronlardan yana almış durumda…
Yönetemedikçe, yağma ve şiddet de artıyor… Torba yasalarla olmazlar oluyor…
“Krizin Faturasını İşçiler Ödesin”
Covid 19 salgının başlamasıyla patronlar büyük çaplı işten çıkarma yapmaya başladılar. Daha birinci ayda bu kadar çok şirket nasıl zarar etmişti? Aslında fırsat bu fırsat, işçilerden kurtulmaya başladılar.
İşten çıkarmaların emekçi halkın temel gündemi haline geldiği noktada, Saray bir manevra ile işten çıkarmaları üç ay yasaklayacağını açıkladı. Amaç artık gizlenemeyen kapitalist yağmayı ve sefaleti gündemden düşürmekti.
Krizin bedelini biz ödemeyeceğiz dedi patronlar ve Saray da gereğini yaptı; patronların dört gözle beklediği torba yasa kabul edildi.
“Yeni Ekonomik Tedbir Paketi”nde çok kritik iki temel başlık var: Birincisi, üç ay ücretsiz izine gönderme yasal hale geldi; ikincisi üç ay boyunca sendikal örgütlenme durduruldu.
Ücretsiz İzin Yasal Hale Geldi
İşçinin ücretsiz izine çıkarılması bugüne kadar işçinin kendi isteğine bağlıydı. Türkiye iş hukukunda ilk defa patrona işçiyi ücretsiz izne gönderme hakkı verildi. Bunun büyük bir saldırı olduğunu kenara yazalım.
Peki, işveren ücretsiz izne çıkardığında ne ücret alacağız? İşsizlik fonundan günde 39 lira, ayda 1.177 lira bir ücret alacağız. Hatta 10 lira da damga vergisi kesilecek. Eğer işveren kısa çalışma ödeneğine başvursaydı, 1.752 lira ile 4.381 lira arasında net bir ücret alacaktık. Belli ki Saray, bu uygulamayla işsizlik fonundan daha az para ödemeyi hedefliyor.
Öte yandan işten ayrılmak istersek haklı fesih hakkını kullanamıyoruz. Yani kıdem tazminatımızı ve diğer haklarımızı alamıyoruz. Yasaya göre ücretsiz izin süresince işçiler geçerli fesih hakkını kullanamıyor.
Sözde işsiz değiliz, evdeyiz. İşten çıkamıyoruz, işten çıkarılmıyoruz. Geçici bir işsizlik durumundayız ve alacağımız ücret sadece 1.177 lira. Ne güzel değil mi? Üstelik işbaşı yaptığımızın ertesi günü de işten çıkartılabileceğiz.
İşverenin işçi çıkartmasının tek koşulu ise “ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller”. Bu da suistimale çok açık bir madde…
Diyelim işveren işçiyi çıkardı, cezası ne? Sadece bir brüt asgari ücret.
Sendikal Örgütlenme Engelleniyor
Yeni torba yasa ile sendikalara “yetki tespitlerinin verilmesi, toplu iş sözleşmelerinin yapılması, toplu iş uyuşmazlıklarının çözümü ile grev ve lokavta ilişkin sürelerin” üç ay uzatılmasına karar verildi. Yani Saray üç ay sendikal örgütlenme, toplu sözleşme ve greve onay vermeyecek. Kısacası örgütlenme hakkı elimizden alınmış oluyor.
Sonuç olarak, Saray ve patronlar krizin faturasını kim ödeyecek konusunda anlaşmışlar. İşçiler, yoksul halk bu bedeli ödesin diye karar vermişler. Başta da söyledik, bu bir sınıf savaşı ve herkes kendi sınıfını belli ediyor.
Biz de diyoruz ki: Sağlık, temel gıda ve onlara hizmet sağlayan sektörler hariç, tüm işyerleri kapatılsın. İşçiler de evlerinde güven içerisinde oturabilsin. İşçilerin maaşlarından herhangi bir kesinti olmaksızın ücretli izne çıksınlar. Patronda para mı yok, devlette kaynak mı yok; o zaman büyük patronlardan, yüksek karlı şirketlerden yüksek gelir vergileri alınsın, emekçi halka aktarılsın.
Çözüm kolay ama Sarayın niyeti bedeli biz emekçilere ödetmek. Bu da bir sınıf tercihi…