Ömer Demirci
İngiltere son otuz yılın en büyük ulaşım grevini yaşıyor. Ulaştırma Çalışanları Sendikası (RMT)’nın öncülüğünü üstlendiği bu grev, sadece RMT’ye ait olmaktan çıktı. Benzer sendikaların da destek verdiği grev, İngiltere işçi sınıfının kazanımlarına karşı yapılan neo-liberal saldırılara otuz sene sonra artık yeter demenin başka bir ifadesi olarak karşımıza çıkıyor. Son yapılan kamuoyu araştırmalarında RMT’nin resmi Twitter hesabından paylaştığı üzere Birleşik Krallık’ ta yaşayanlar, muhafazakarların yaydığı “modernleşme ihtiyacı” yalanının gerçekleri yansıtmadığına ve grevin haklılığına giderek daha fazla inanmaya başlıyor.
Grev kararı alındıktan sonra RMT genel sekreteri Mick Lynch Ulaştırma Bakanı Grant Shapps’a yazdığı mektupta grev başlamadan önce Hükümet ile acil bir toplantı yapmak istediğini belirtti. Ancak Mick Lynch’e Hazine’nin “son kararı verdiği” ve demiryolu işverenlerinin sendikayla anlaşmaya varılmasına izin verilmediği iletildi. Lynch, mektubunda herhangi bir ön koşul olmaksızın, anlaşmazlıklarını hükümet ile direk görüşmek istediğini belirtmiş, Ancak İngiliz hükümeti Lynch’in bu talebini görmezden gelip, görüşme talebini pek ciddiye almamıştı.
Bir “Yandaş Medya” klasiği olarak işçi düşmanlığı
Tüm bunlar yaşanırken muhafazakârlar başta olmak üzere siyasi partilerin temsilcileri daha grev başlamadan RTM ve onun Genel sekreteri Mick Lynch‘e saldırmaya başladılar. Muhafazakâr Milletvekili Jonathan Gullis RTM, Lynch ve dolayısıyla grev kararı alan işçileri demiryollarında modernizasyona karşı çıkmakla ve demiryolu ağını baltalamakla suçladı ve Lynch’in yolculardan özür dilemesini talep etti.
TV’de süreçle ilgili röportajlar veren Lynch’i karalama kampanyası Good Morning Britain’s sunucusu Richard Madeley ile başladı. Madeley röportajının henüz başında Lynch’i komünist olmakla suçladı ve ardından Lynch’e Marksist olup olmadığını sordu ve ekledi, “eğer bir Marksist iseniz devrimden ve kapitalizmi yıkmaktan yanasınız”. Aynı şekilde, Sky News kanalından Kay Burley, Lynch ile röportajında grevin daha da büyüyüp şiddetli çatışmalara yol açabileceğini belirtti. Burley yayında ısrarla işçilerin hükümetin belirlediği sınırları aşmak için ne yapacağını sorarak Lynch’i, Sendikasını ve grevdeki işçileri kriminalize etmeye çalıştı. Hatta Lynch’in Facebook’ta profil resmi dahi onu ve grevci işçileri terörist olarak göstermenin bir aracı olarak kullanılmaya çalışıldı.
Greve Giden Yol
Hükümet, taşeron işçilerle ilgili yasayı değiştirmek istediğini ve böylece grev yapılan işletmelerin grev sırasında personel boşluklarını doldurmalarına izin verecek şekilde yasayı değiştirmek istediğini açıkladı. Bu karar, hükümet eliyle grev kırıcılığının yasallaşması anlamına geliyor. Hükümetin bu hamlesi, on binlerce demiryolu işçisinin çalışma koşulları ve ücretleri konusunda şiddetli bir anlaşmazlık içinde grev yapmasının ardından geldi.
Bakanlar, mevcut sendika yasaları uyarınca, grevlerin işletmelere “orantısız bir etkisi” olabileceğini söyleyerek, mevcut yasanın grevcileri koruduğunu söylüyor. Mevcut yasayla grevdeki fabrikalara taşeron işçileri tedarik etmenin kısıtlandığına dikkat çekiyorlar. Hükümet, yeni yasanın “zahmetli” yasal kısıtlamaları kaldıracağını ve grev eyleminden etkilenen işletmelere kısa sürede özel istihdam büroları tarafından geçici vasıflı personeli sağlayabileceğini söylüyorlar. Böylece halkın işletmelerin hizmetlerinden yararlanma özgürlüğü sağlanacağını, bu durumun özel istihdam büroları tarafından sağlanan geçici işçilerin trenlerin hareket etmesini sağlayacak roller üstlenmesine ve böylece gelecekteki grevlerin etkisinin hafifletilmesine de yardımcı olacağını belirtiyorlar.
Buna ek olarak Hükümet, yeni yasa ile, grevin mahkeme tarafından yasa dışı olduğu tespit edildiğinde, mahkemelerin bir sendika aleyhine verebileceği maksimum tazminat miktarını artırdığını da duyurdu. Bu değişiklik en büyük sendikalar için, 250.000 sterlin olan maksimum cezanın 1 milyon sterlin ‘e yükseleceği anlamına geliyor.
Hükümetin bu girişimlerine İngiltere İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TUC) Genel Sekreteri Frances O’Grady yanıt verdi: “Hükümet, bu demiryolu anlaşmazlığına adil bir çözüm bulmak için insanları masanın etrafına toplamalı. Ancak bakanlar, müzakere edilmiş bir anlaşmaya varmaktan ziyade sendikalarla alaycı bir şekilde kavga etmekle daha fazla ilgileniyorlar. “Bu planlar, grev hakkını baltalamak ve işçilerin pazarlık gücünü azaltmak için kasıtlı bir girişimdir.”
Hükümet tarafından gerçekleştirilen ya da gerçekleştirilmek istenen bu hamleler İngiliz işçi sınıfının kazanımlarına açık ve planlı bir saldırı anlamına geliyor.
Grev Kararı zorunlu muydu?
İngiltere’nin yıllık enflasyon oranı 12 aylık ortalamaya göre Mayıs 2022’de yüzde 7.9[1]‘a ulaşarak 40 yılın en yüksek seviyesine ulaştı. Bu yıl ise yıllık enflasyonun % 11’i aşması beklenmekte.
Bunların yanı sıra 2017’den beri demiryolu ulaşımı alanında çalışan işçiler neredeyse hiç zam almadı ya da aldıkları zam enflasyon oranın altında kaldı. Ayrıca sektör içinde zam yapılan çalışanlar arasında zam oranlarında farklılıklar oldu. Beyaz yakalılara daha yüksek zam oranları verilirken diğer işçiler ya zam almadı ya da daha düşük zam aldılar.
RMT Genel sekreteri Mick Lynch, bir röportajında demiryolu şirketleri yılda en az 500 milyon sterlin kar elde ederken, ensesi kalın demiryolu patronlarına Covid-19 salgını sırasında milyonlar ödendi” demiş ve patronların bu süreçte daha fazla kar elde ederken işçilerin ücretlerinde değişiklik olmayışına dikkat çekmişti.
Tüm bu karlılığa rağmen Network Rail (Ülkenin demiryolu altyapısının çoğunu işleten ana şirket) iş azaltmalarına gitme yöntemiyle (İngiltere’de sıklıkla patronlar tarafından uygulanan bir işçiye daha fazla iş yükü yükleyip diğer işçileri boşa çıkartıp işçi fazlası yaratarak dolaylı işten çıkartma) işten çıkarmalar planlıyor. Network Rail’in bu yöntemle bakım ve onarım departmanlarında görev yapmakta olan yaklaşık 2500 işçinin işten çıkartma planı hala geçerliliğini korumakta.
RTM, Network Rail ve tren işletme şirketlerinin işten çıkarmalarla “demiryollarını güvensiz hale getireceğini belirtiyor. İşten çıkarmalar ve personel açığı iş güvenliğinin önemli olduğu bir sektörde daha fazla iş kazası ve cinayeti anlamına da geliyor. Bu durum RTM’ nin grev kararını etkileyen sebeplerden biri. RMT Grev öncesi işverenler ile yaptığı görüşmelerde işten çıkarma planlarının durdurulmasını talep etmiş ancak bu konuda garanti alamamıştı.
Uluslararası Taşımacılık İşçileri Federasyonu (ITF)’ ndan Destek
ITF’in küresel düzeyde başlattığı “Güvenli ve sürdürülebilir demiryolları”[1] kampanyasının bir parçası olarak tüm üye sendikalara çağrı yaparak RMT, grev kararına dayanışma gösterilmesini talep etti. Dünyanın dört bir yanından demiryolu sendikaları RMT sendikasıyla dayanışma mesajlarını paylaştı. Dünya çapında 20 milyondan fazla işçiyi temsil eden, 52 ülkeden, yüzden fazla taşımacılık sendikasını temsilen ITF, İngiltere Ulaşımdan sorumlu devlet bakanı Grant Shapps’ a grevdeki sendikayla görüşme çağrısı yaptı. Bu çağrıda, hükümetin demiryolu hizmetleri ve altyapı projelerinde kesintiler uygulamaya hazırlanıyor olmasını “şok” olarak tanımlarken, bu karara imza atanların İngiltere’nin endüstriyel ilişkiler konusunda güvenilirliğine zarar verme riskiyle karşı karşıya olduğu uyarısında bulundu. Ancak ITF’in bu çağrısı ne Ulaşımdan sorumlu devlet bakanı Grant Shapps ne de İngiliz Hükümeti nezdinde karşılık buldu.
RMT, İngiltere’de enflasyonun Haziran’da %9,1’e ulaşması ve sonbahar tahminlerinin %11’i göstermesinden, ücretleri dengelemek için işçi maaşlarında en az %7’lik bir iyileştirme talebinde bulunuyor. İşverenler ise sendikanın planlanan yeni çalışma uygulamalarını kabul etmesi ön şartıyla en fazla %3 artış teklifinde bulundular.
Tüm bu yaşananlar karşısında RTM’nin başını çektiği (RMT, Unite the Union ve ASLEF bu grevde yer alan ana sendikalar) sendikalar Birleşik Krallık’ın demiryolu ağı ve Londra’nın Metrosunda greve gitme kararı aldılar.
Birleşik Krallıkta İşçiler Mücadeleyi Birleştiriyor
İngiltere’de demiryolu grevinin toplumdan büyük destek görmesi ve işçilerin ücret artış taleplerinin karşılanmaması üzerine farklı sektörlerin de grev çağrısı yapmasını ya da grev kararı almasını sağladı. İngiltere İtfaiyeciler sendikası FBU genel sekreteri Matt Wrack, %2’lik bir maaş artış teklifine öfkeyle tepki vererek grev uyarısında bulundu. İtfaiye Sendikaları (FBU) yöneticisi, yükselen enflasyon oranının oldukça altında olduğunu belirterek teklifin reddedilmesini tavsiye ediyor. Wrack, 2009 ve 2021 yılları arasında itfaiyecilerin maaşlarının %12 düşürüldüğünü ve kazançlarının yıllık ortalama 4.000 £ azaldığını söyledi.
Sağlık Sektörü için Grev yakında!
Doktorların da 2008’den bu yana %30’luk reel maaş kaybı üzerinden bu yaz greve kararı alacaklar arasında olabileceğine dair haberler var. İngiliz Tabipler Birliği’nin (BMA) yıllık konferansındaki üyeler geçen pazartesi günü yaptığı açıklamada, doktor maaşlarının 2008’den bu yana enflasyona karşı %30’a kadar düştüğünü ve bu da her doktor için “milyonlarca poundluk kariyer kazancı kaybı” anlamına geldiğini söyledi. Bir sağlık görevlisi, “hükümeti bu konuda harekete geçmek için grevin gerekli olacağı” konusunda uyardı. Ayrıca İngiltere Ulusal Sağlık sistemi NHS genelinde işçileri temsil eden Unison, genel sekreterinin İngiltere genelinde işten çıkarmalar olabileceğini öne sürdü ve adil bir ücret artışı almazlarsa personellerin işten ayrılacağı konusunda hükümeti uyardı. NHS hemşireleri Aralık 2021’deki oylamada grevleri desteklediler ancak greve çıkmak için gereken %50’lik oylama katılımını sağlayamadılar. Unison genel sekreteri Christina McAnea şunları söyledi: “Hükümetin basit bir seçeneği var, ya personele ve hizmetlere yatırım yaparak böylece hastalar için gecikmeleri azaltarak makul bir ücret artışı yapar ya da potansiyel bir grev ve artan işgücü sıkıntısı riskiyle karşı karşıya kalırlar.”
Öğretmenler grev için ücret artış oranını bekliyor!
Ülkenin iki büyük öğretmen sendikası da önemli bir ücret artışı teklif edilmezse, üyelerinin grev oylamasına gideceğini belirtti. İngiltere Ulusal Eğitim Sendikası (YDÜ) Eğitim Sekreteri Nadhim Zahawi, okul personeline “tüm öğretmenler için “enflasyon farkı kadar maaş artışları” sağlanması gerektiğini söyledi. Sonbahar döneminde beklentileri karşılayan bir teklif sunulmazsa, sendika, üyelerinin greve başlayacağını belirtti. Zahawi yaptığı açıklamada, “üyelerimizi grev için evet oyu kullanmaya teşvik edeceğiz, siz eğitim ve eğitimcileri yerle bir ederken artık seyirci kalamayız” dedi.
Uluslararası Taşımacılık İşçileri Federasyonu’ndan ulaştığımız bir uzman İngiltere’de yaşanan süreci aşağıdaki gibi özetliyor.
Bildiğiniz gibi 21, 23 ve 25 Haziran’da İngiltere’de ulusal demiryolu grevi yapıldı. RMT ve ASLEF sendikaları, demiryolu işçilerimizin işleri, ücretleri ve koşulları da dahil olmak üzere karşı karşıya olduğu meseleleri ele almak için neredeyse iki yıldır hükümet ve işverenlerle müzakere ediyordu. Üstelik, grev oylamasında ezici çoğunlukla greve evet kararı -neredeyse grevden dört hafta önce- alınmasına rağmen RMT öncelikle müzakere yolunu seçti.
Şunu belirtmeliyiz ki demiryolu işçileri, grev oylamasına %71’lik bir katılım gösterdi ve %90’in üzerinde “greve evet” oyu kullandı.
Peki uyuşmazlık maddeleri nelerdi?
- Anlaşmazlığın önemli bir yönü, binlerce işçinin zorunlu işten çıkarılma tehdidi ile karşı karşıya olmasıydı. Bu, iş sağlığı ve güvenliği açısından kritik rolde olan tren makinistlerinin ve trendeki yemek hizmetleri personelinin çıkarılması dahil olmak üzere istasyonlarda ve trenlerde daha az personel, temizlik çalışanı ve neredeyse tüm bilet gişelerinin kapatılmasını içeriyor. İşverenlerin bir savı var: “modernleşme”. Oysa bu bir modernleşme değil; işten çıkarmaların yolcular için hizmetleri kötüleştireceği ve demiryolunu daha az güvenli ve erişilebilir hale getireceği açıktır.
- Tüm demiryolu personeli “kilit rolde çalışanlar” olarak tanımlanır. Her türlü olumsuz havada ve koşulda yedi gün boyunca güvenlik açısından kritik bir sektörde çalışıyorlar. Birçoğu düzenli olarak saldırıya uğrama riskiyle karşı karşıya. Temizlikçiler, yemek servisi personeli, kontrolör, makinistler, mühendisler, sinyal işçileri, istasyon personeli, ray işçileri ve tren bakım personelinin tamamı “kilit çalışan” statüsünde kalmalıdır. Çoğu demiryolu işçisi, 31.285£ olan ulusal ortalama yıllık maaş civarında, 25- 31.000 £ arasında temel maaş oranlarına sahip.
- Demiryolu işçileri, Pandemi sırasında diğer tüm ulaştırma sektörleri durmasına rağmen ülkeyi “hareket halinde” tuttukları için Birleşik Krallık Ulaştırma Bakanı Grant Shapps tarafından “kahramanlar” olarak adlandırılmıştı. Şimdi, yükselen geçim sıkıntısına rağmen, çoğu demiryolu işçisi iki ila üç yıl arasında maaşlarının sabit kalmasına katlanırken, örneğin milletvekilleri bu dönemde maaşlarında neredeyse %6 bir artış elde etti. (Ayrıca Demiryolu şirketlerinden Network Rail’in patronunun yıllık 600.000 sterlin maaş aldığını belirtmeliyiz)
- Demiryolu şirketleri 1 milyon sterlinlik ek ödeme paketlerini aldılar ve son 1 yılda 500 milyon sterlini aşan kârlar elde ettiler.
- Şu anda personelden kesintiye gidilmesi önerisinin nedeni, yolcular için sonuçlarına bakılmaksızın şirketlerin kâr elde etmeye devam etme ve karlarını daha da arttırma isteğidir.
Özetle işverenler karlarına kar katarken demiryolu çalışanları bırakın maaşlarının azaltılması ve işlerini kaybetme tehdidi ile karşı karşıya kalmışken grev ’den başka ne yapmaları beklenebilirdi?
Merkez Avrupa ülkelerinde hükûmetler çalışan kesimi teşvikler ile desteklerken AB’den Brexit ile çıkan İngiltere’de hükümetin bu konuda başarılı olduğu söylenemez bu yüzden İngiliz işçi sınıfını zor günler bekliyor.
Sendikaları sindirme politikası da değinilmesi gereken diğer bir konu. Uzun yıllar boyunca demiryolu isçilerinin yüksek maaş aldığı liberal medya tarafından gazetelerde yazılarak ve hedef gösterildiler. Oysa bu kazanımlar işçi sınıfının ve sendikaların yürüttüğü mücadelenin eseriydi. Liberal medya bu konuda örgütlü bir propaganda ile grevin “halk düşmanı” olduğunu yazdı ve halen İngiltere’de hem televizyon kanallarında hem radyoda hem de yazılı medya da bu söylemler abartılarak konuşulmaya devam ediyor. Ancak tüm bu karalama kampanyası ve baskılara rağmen Londra metrosu, belediye otobüsleri (600 şoförün isten çıkartılması tehdidi sebebiyle Unite sendikası da greve çıktı) -ülke genelinde yolcu taşımacılığının bel kemiği olan- tüm demiryolu ulaşımı durdu.
Ülkede yaşanan sürecin başka birçok sektörde yapılması planlanan grevlerle farklı bir evreye döneceğini düşünenler olsa da Johnson hükümetinin çıkarmayı planladığı yasal düzenlemeler ile sendikaların elini zayıflatma çabası sendikaların işini oldukça zorlaştırıyor.
İngiltere’deki grevlerin önümüzdeki aylarda toplumsal muhalefet üzerinde ve işçi sınıfı üzerinde nasıl bir etki göstereceğini hep birlikte göreceğiz. Ancak bu mücadele deneyiminin hem sendikalar için hem de işçiler için çok öğretici olduğu aşikâr.
Sonuç Yerine
Kapitalizm neo-liberal politikaları aracılığıyla tüm dünyada işçi sınıfına saldırılarını arttırdı. Bu saldırılarının temel hedefi sınıfın geçmişten gelen kazanımlarını ellerinden tamamen almak ya da en aza indirmek. İngiltere’de yaşanan süreç aslında bu saldırının İngiliz işçi sınıfının payına düşen kısmından başka bir şey değil. Burjuvazinin Boris Johnson Hükümeti aracılığıyla işçi sınıfına karşı açmış olduğu “sınıf savaşına” İngiliz işçi sınıfı ancak birlik olarak karşı durabilir. Bu birliği sağlamanın ön koşulu ise sendikalı ve sendikasız işçilerin birliğinden geçer. Tüm işyerlerinde işçi sınıfının öz örgütlenme araçları olan fabrika komiteleri, konseyleri gibi organların yaratılması sınıfın birliğini sağlamada önemli bir adım olacaktır. Bu komite/konseylerin ulusal ölçekte bir araya gelmesi ise işçi sınıfının mücadelesini hem organize bir hale getirecek hem de ileriye taşıyacaktır. Aksi taktirde burjuvazi için mücadeleyi bölüp sınıfın birliğini kırmak kolaylaşacaktır.
[1] https://www.itfglobal.org/sites/default/files/2021-10/ITF-SSR-Vision-Statement.pdf