Nihan Drama
Türkiye İşçi Partisi Milletvekili, geçtiğimiz günlerde sosyal medya uygulaması Twitter üzerinden bir çağrı yaptı. Partisine üye olmak isteyen kişilerin “iyi ve vicdanlı” olmasının yeterli olduğunu söyledi.
Edilen bu sözün nedeni, yine partinin bir diğer milletvekilinin, sosyal medya kullanıcılarının oldukça iyi tanımak zorunda kaldığı Oğuzhan Uğur isimli fenomenin programına katılmasıydı. Yayınlanan programın ardından Türkiye İşçi Partisi’ne çok sayıda üyenin katılım sağladığı açıklandı. Parti için güzel bir sonuç olabilir.
Fakat sormamız gereken bir soru var; Tek adam rejiminin yine birçok hileyle manipüle edeceği bir seçim yaklaşırken, ırkçı, homofobik, kadın düşmanı, transfobik görüşleri ile adeta egemen ideolojinin bir simgesi haline gelmiş olan Oğuzhan Uğur’un programına katılma fikrinin, gerçekten bize parti yöneticilerinin ve üyelerinin söylediği kadar sosyalizme kapı araladığı doğru mu?
Şu an Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan, yasalara göre, seçimlerde 2 kere Cumhurbaşkanı seçildiği için bu sene seçime katılamaz. Yasayı dinlemeyip katılacağını da hepimiz biliyoruz. Çünkü Recep Tayyip Erdoğan bir savaşta olduğunun farkında.
Oğuzhan Uğur da bu savaşın taraflarından biri. Neden simge haline geldi; çünkü milyonlarca takipçisine her gün kendi ideolojik fikirlerini empoze edebilen biri. Ayrıca Jitem üyesi bir baba tarafından gayet iyi yetiştirildiği(!) belli olan, düzen içi işe yarayan aktörlerden biri. Programına muhalif görüşlü insanları davet ederek sonra “Neredeyse solcu olacağım” açıklaması(!) yapsa da birkaç gün önce “Bu ülkenin cumhurbaşkanına kimse laf edemez!” minvalindeki çıkışıyla da bunu kanıtlamıştır.
Bu topraklarda halkları katleden, aileleri göç ettiren, işçi sınıfını balyoz gibi ezen ideolojinin temsilcisi olan birine bu kadar meşruiyet kazandırmak acaba uzun vadede işçi sınıfının yararına mı olur yoksa zararına mı? Düşünmemiz gereken konu budur.
Türkiye İşçi Partisi’nin 7 bin ve üzeri üye kazanması, sosyalizme giden yolda en önemli adım mıdır? Bu soruları dürüstçe içimizden cevapladıktan sonra, program sonrası yine TİP milletvekilinin çağrısına gelelim.
“Birçok üye geldi. Partimize gelin, iyi ve vicdanlı olmanız yeter,” diye konuşan milletvekiline soralım.
İyi ve vicdanlı olmak her insan için tabii ki gereklidir. Fakat işçi sınıfı için bu yeterli midir?
Her gün artan zamların, dağ gibi yükselen enflasyonun altında ezilmekten beter olan, okuluna çocuğunu aç göndermek zorunda kalan, iş yerlerinde, fabrikalarda, sefalet ücretine mahkum edilmeye çalışılan ezilenlere ve işçilere “iyi ve vicdanlı olun” çağrısı yapamazsınız.
Prangasız köleler toplumunda, ezilenlere ve işçilere gereken, öfkeli olmaktır. Bizi sömürenlere karşı “vicdan” değil öfke! Halklar bebekleri için mama bile alamazken, sarayda oturanlara karşı “iyilik” değil intikam!
Seçim öncesi gerçekleştirilen muhalefet ittifaklarının eylemlerinde de gördüğümüz gibi, emekçi sınıfını temsil ettiğini iddia eden partilerde bir “lay lay lom” havası hakim. Sanki Tayyip Erdoğan gitmiş, sosyalizm geliyor ve TİP üye sayısını arttırdı, şen kahkahalar, çekilen fotoğraflar.
İşçi sınıfının umutlu olması gerekir elbet. Peki sizin öfkeniz nerede?
Özellikle pandemiden sonra işçi sınıfındaki hareketliliğin artması, grevler ve direnişlerin yayılması, toprağın derinlerinden gelen bir isyanın halen var olduğunu bize hatırlatıyor. Grevde olan işçiler, birbirine dayanışma ziyareti gerçekleştirerek, mesaj yayınlayarak sınıf kardeşi olduklarının bilincine varıyorlar.
Günden güne yoksullaşan halkların umutsuzluğa kapılması, kendilerinde potansiyel olmadığından değil, onları yönlendirecek bir devrimci öncünün olmamasındandır. Ne yazık ki “iyilik edebiyatı” yapılması işçi sınıfını hazırlanması gereken savaştan uzaklaştırıyor.
Bizi öfke kurtaracak. Azalmayan, dinmeyen, aksine gün geçtikçe büyüyen bir öfke. Aç kalmış bir insanın öfkesini, Oğuzhan Uğur’un programına katılmak ortaya çıkaracaksa eğer buyurun devam edin.
Bir başka dikkat çeken durum da özellikle sosyal medyada parti üyesi genç arkadaşların hiçbir eleştiriyi kabul etmemecesine farklı görüşteki insanları azarlaması, küçük görmesi ve bir üstünlük tavrı sergilemesi. Bu hem geçmiş mücadeleleri hem de şu anki farklı grupları hor görme siyaseti, Stalinizmin bürokratik kibrinin güzel bir örneğini sunuyor.
Önümüzdeki günlerde işçileri ne bekliyor? Açlık, yoksulluk, eğitimsiz bırakılmak, barınamamak, insan onurunu ayaklarının altına alan bu sisteme karşı dişlerini bilemek ama çaresiz olmak.
İşçi sınıfının sabredecek tek bir günü bile kalmadı.
Burjuvaziye vicdan yapılmaz, bizim tek silahımız örgütlülüğümüz ve birliğimiz.