Brezilya’da geçtiğimiz yıl seçimi az farkla kaybeden eski cumhurbaşkanı Bolsonoro takipçilerine darbe çağrısı yapmıştı, Bolsonoro yanlıları başkentteki Ulusal Kongre binasını basmıştı. Kitlelerin seferberliği ile geri çevrilen bu girişimden sonra, Bolsonoro ABD’ye Cumhurbaşkanı seçilen Lula’ya görevi devredemeden kaçmıştı. 24 MAYIS 2022 tarihinde yazılan bir yazıyı paylaşıyoruz. Orjinal yazı https://litci.org/en/on-the-need-for-self-defense-of-the-masses-and-armament/ adresinde yer almaktadır.
Orjinal yazı: https://litci.org/en/on-the-need-for-self-defense-of-the-masses-and-armament/
EDUARDO ALMEİDA Çeviri: Can Gürola
Bolsonaro’nun seçimleri kaybetme ihtimaline hazırlık yaptığı ve askeri darbe girişiminde olduğu bilinen bir gerçek. Bu darbenin başarılı olup olmayacağı somut güç ilişkilerine bağlı olacaktır.
Şu anda Cumhurbaşkanlığı tarafından Silahlı Kuvvetler, polis ve silahlı milis [1] kesimlerinin kabul edilen desteğiyle açıkça konuşulan bu niyetin varlığı, Brezilya’daki kitle hareketinde ciddi bir tartışmaya yol açmalıdır.
Ancak, şu anda bu olasılığı tartışmıyoruz. PT ve PSOL önderlikleri ve çoğunluk sendikaları, “darbeden kaçınmak” için Lula-Alckmin’in zaferine ve burjuva demokrasisinin kurumlarına güveniyor.
Bugün bize öyle geliyor ki, ulusal büyük burjuvazinin emperyalist müttefiklerinin çoğunluğu, sandıklardaki ana listelerden ikisi de ekonomik planlarının devamlılığını (Bolsonaro veya Lula) güvence altına aldığı için askeri darbe önerisini desteklemiyor. Ancak bu, Bolsonaro’nun öngörülemeyen sonuçları olan bir darbe girişiminde bulunabileceğini dışlamaz.
Dahası, Bolsonaro burada konsolide olmuş bir aşırı sağı ifade ediyor. Seçimleri kazansın ya da kaybetsin, darbe girişiminde bulunsun ya da bulunmasın, aşırı sağ kitleler içinde her zamankinden daha örgütlü ve gelecekte çatışmalara neden olacak.
Brezilya’da ve dünyanın birçok yerinde cesaretlendirilmiş milisler (haydutlar ve ilişkili polisler), silahlı neo-faşist veya faşist gruplar, sivil ve askeri polis ve silahlı Kuvvetlerin kesimleri var. Uluslararası düzeyde sınıf mücadelesinde bir kutuplaşma var ve bunun tezahürlerinden biri kesinlikle aşırı sağın artan varlığı.
En görünür ve acil tehdit, Bolsonaro’nun olası seçim yenilgisi göz önüne alındığında bir darbe girişimi olasılığıdır. Ayrıca aşırı sağcı silahlı grupların işçi grevlerine, kadınlara yönelik, LGBT ve diğer gösterilere karşı saldırıları gelecekte olağan hale gelebilir. Kapitalist tarım şirketlerinin silahlı adamlarının köylülere, Quilombola’ya (çev: Siyahi Brezilyalıların olduğu eski köle plantasyonlarından oluşan köyler) ve yerli liderlere suikast düzenlemesiyle (Yanomami saldırısında olduğu gibi) bugün kırsal kesimde zaten var olan şey, şehir merkezlerine taşınabilir.
Bu, genellikle milislerle ilişkilendirilen polisin siyahi gençlere yönelik soykırım yaptığı mahallelerde bir dereceye kadar zaten var. Bu polis birimlerinin birçoğu aşırı sağcı gruplar tarafından yönetiliyor.
Aşırı sağın artan varlığı, önümüzdeki yıllarda daha şiddetli hale gelme eğiliminde olacak olan sınıf mücadelesindeki kutuplaşmanın bir ifadesidir. Barbarlık, açlık ve işsizlik neoliberal planların uygulanmasıyla artıyor. Bu işçilerden ve yoksul insanların daha fazla direnişi sağlayacak. Bugün National Steel Company (CSN), Avibrás [havacılık endüstrisi], Chery [Çin menşeili otomotiv terminali] ve kamu çalışanlarınınki gibi grevler var. Ve yıl boyunca daha fazlası olacak. Ama sonuçta her şey Ekim seçimlerine odaklı.
Seçimlerden sonra birçok şey kimin kazanacağına bağlı olacak. Ancak, Lula’nın zaferiyle bile, dünya kapitalizminin gerçekliği, 2003’teki emtia patlamasının verdiği olasılık olmaksızın, neoliberal planların sürekliliğini dayatır. Başlangıçta hükümete güven duyulsa bile, mücadelelerin ve seferberliklerin ortaya çıkması muhtemeldir. Sosyal patlama olasılığı göz ardı edilemez.
Burjuvazi, “düzeni sağlamak” ve kitle mücadelelerini bastırmak için Silahlı Kuvvetler, polis ve yargıyla birlikte devlet aygıtını kullanıyor. Ama üslerde gizlenmiş bu örgütlü ve silahlı grupları da kullanılabilir. Silahlı sivil bir grup, bir toplantıyı veya gösteriyi dağıtabilir.
Gerçek şu ki, aşırı sağ, hem darbe olasılığına hem de işçi hareketiyle günlük çatışmalara aktif olarak ve alenen hazırlanıyor.
Ancak diğer kutup olan kitle hareketi hazır değil. Ve bu, bu konudaki kötü siyasi eğitimle tartışılmaya başlamalı. PT ve PSOL önderlikleri etrafında eklemlenen çoğunluk akımlarının stratejisi, burjuva demokrasisi kurumları içinde seçimlere dayalıdır. Her şey Ekim seçimlerine ve adalet sistemine, Kongre’ye, Silahlı Kuvvetlere güvene yönelik. Hareketin öz-örgütlenmesini asla istemezler ve hatta öz savunma için daha az çağrıda bulunurlar.
Burjuva kurumları, bir darbe girişimine direnmek, hele işçilerin mücadelelerini savunmak için bile güveni hak etmiyor.
Yüksek Federal Mahkeme (STF) de dahil olmak üzere adalet sistemi, aşırı sağ karşısında burjuva sınıf karakterini ve korkaklığını çoktan ortaya koymuş, Marielle Franco’nun öldürülmesi ve mahallelerde polis katliamları gibi suçları örtbas etmiştir. Centrão [merkez partiler] tarafından yönetilen Kongre, kendisini en yüksek teklifi verene satabilir. Bir darbe karşısında Silahlı Kuvvetler ve polisin bölünmesi muhtemeldir. Kaldı ki tarihsel olarak da kitlelerin mücadelesine karşıdırlar.
Bu kurumlar darbeye dirense bile direniş kısmi ve sınırlı olacaktır. Galip gelebilirler ama hiçbir şey bunu garanti etmez. Ve bu silahlı gruplar, silahsız kesimlere karşı sahneye çıkarlarsa, başarı şansları daha yüksek olacaktır.
Direnişin tek gerçek olasılığı kitle hareketinden kaynaklanacaktır. 1984’te Brezilya’da, 1982’de Arjantin’de, Bolivya’da birçok kez (sonuncusu 2019 darbesini bozguna uğratarak) diktatörlüğü halk sokaklarda devirdi ve 2002’de Venezuela’da emperyalist darbeyi engelledi.
Ancak bunun için işçilerin kendilerini hazırlamaları gerekiyor. Hem darbe ihtimali için hem de önümüzdeki yılların mücadeleleri için. Tam da aşırı sağın halihazırda yaptığı gibi. Bu, işçilerin öz savunmasını örgütlemek anlamına gelir.
ACİL İHTİYAÇ OLARAK ÖZ SAVUNMA
İşçiler toplumda mutlak çoğunluktur ve yediğimiz, giydiğimiz, içinde yaşadığımız her şeyi onlar üretir. Ama devleti ve toplumu kontrol eden küçük bir azınlık, büyük şirketlerin sahipleri olan burjuvazidir. O azınlık bugün Bolsonaro ile yönetiyor ve farklı bir çehreyle de olsa Lula ile iktidarda olacak.
Burjuvazinin tahakkümü, ve onun kabulünü sağlayan kurumlar (hükümet, meclis, siyasi partiler) tarafından sağlanan ideolojik ve siyasi bir parçaya sahiptir. Bu tahakkümün önemli bir parçası, burjuva demokrasisinde, (bugünkü Bolsonaro gibi) halk tarafından kabul edilmeyen hükümetlerin, beklentilerinin olduğu (Lula gibi) başka hükümetlerle değiştirilmesi olasılığıdır. Böylece, hükümetlerin aşınması ve krizi, her zaman büyük sermaye tarafından kontrol edilen seçimler yoluyla yönlendirilebilir.
Burjuva egemenliğinin temel ve belirleyici unsuru, “burjuva düzeni”ni, yani büyük sermayenin silah zoruyla ve baskı yoluyla kapitalist sömürüsünü garanti eden Silahlı Kuvvetler ve polistir.
Bu baskıyı engellemek için Silahlı Kuvvetler ve polis içinde demokratik özgürlükleri savunuyoruz. Erlerin ve Astsubayların sendika ve grev düzenleme hakkını, subay seçme hakkını ve Askeri Polisin silahsızlandırılmasını talep ediyoruz. Açıktır ki, kapitalizm var olduğu sürece polis her zaman halkın baskı altına alınmasının hizmetinde olacaktır. Bu nedenle programımız, başka bir toplumun inşası ve halka yönelik tüm baskı organlarının yok edilmesidir. Askeri Polisin (MP) silahtan arındırılmasını savunarak ve askerlerin örgütlenme hakkına sahip olduğu ve aynı zamanda kamu denetimine sahip olduğu birleşik bir polis oluşturarak, baskıcı güçlerin tasfiye edilmesine yönelik adımlar atmaya çalışıyoruz.
Ama bu bugün imkân dahilinde değildir. Gerçek, devletin baskı aygıtı tarafından kitlelerin acımasızca bastırılmasıdır.
Burjuva devletinin silah tekeli, halk tarafından “normal” görülen ve çoğu burjuva ve reformist parti tarafından savunulan bu egemenliğin temel bir parçasıdır.
Sonuç, polis baskısının genellikle gösterileri ve grevleri sona erdirmeyi başarmasıdır. Polis, siyah gençleri yaralayıp öldürerek topluluklarda işgalci olarak hareket edebilir.
Ayrıca, köylü liderlerine suikast düzenleyen kırsal kesimdeki Yagunzo’lar gibi, burjuvazinin yarı-resmi silahlı grupları da var. Bolsonaro, mülklerini savunmak ve darbesini desteklemek için burjuvazinin ve üst orta sınıfın silahlanmasını teşvik ediyor.
İşçiler, mutlak çoğunluk olmalarına rağmen, karşı tarafın ideolojik ve politik kontrol yoluyla tahakkümlerini ve sömürülerini kabul ediyorlar. Ve isyan ettiklerinde, silahlı devlet ve bir azınlığın, yani büyük burjuvazinin önderlik ettiği yarı-resmi aygıtı tarafından bastırılıyorlar.
Bu duruma karşı mücadele siyasetle başlar. İşçilerin, burjuvazinin şiddetine karşı kendilerini savunma hakları vardır. Devletin ya da burjuvazinin silahlı gruplarının baskısını pasif olarak kabul etmek doğru değildir.
Bunun, kitle hareketinden kopuk, kitlelerin eyleminin yerini alıyormuş gibi görünen grupların, gerillaların savunulmasıyla hiçbir ilgisi yoktur. Ya kitleler kendilerini savunmak için seferber olurlar ya da hiçbir şey olmaz. 2013 deneyimi, Kara Bloklar gibi bazı öncü grupların, kitlelerle kopuk eylemleri sadece polis baskısının kolaylıkla arttırılacağını gösterdi. Ayrıca, bazen polis tarafından bu grupların içlerine sızmalar da gerçekleşmeye mahkumdur.
Ancak kitleler harekete geçip savunmalarını üstlendiklerinde zaferle çıkabilirler, bilinç ve örgütlenme biriktirirler.
Bu genellikle doğrudan mücadelelerin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Grevlerde, şüphe duyanları ikna etmeye ve aynı zamanda grev kırıcılara karşı güç kullanmaya yarayan gözcüler oluşturulur. Gözcüler, kitlelerin nefsi müdafaa örnekleridir.
Mücadelenin daha ileri anlarında, örneğin 1980’lerde Minas Gerais’de Mannesman ve Belgo’da ve São José dos Campos’ta GM’de düzenlenen işgal grevleri sırasında gözcüler ayrıca polisin fabrikalara girmesini engelledi ve grevlerin zaferini garantiledi.
Troçki’nin belirttiği gibi, “Aslında, grev gözcüleri işçi milislerinin embriyosudur. Fiziksel mücadeleden vazgeçmenin gerekli olduğunu düşünen, tüm mücadeleden vazgeçmelidir çünkü ruh beden olmadan yaşayamaz.”
São José dos Campos (SP) şehrinde bulunan Pinheirinho’nun işgalinde, 2012 yılında halk polis işgaline karşı direniş örgütledi. Polis Pinheirinho’yu işgal etti ama yine de halk kahramanca direndi. Pinheirinho’daki direniş örneği diğer işgaller için referans oldu.
Şili’deki devrimci yükselişte 2019 ve 2020’de “Birinci Hat” örgütlendi. Bunlar, polise karşı eylemleri ve yürüyüşleri savunan eylemcilerdi. Bunlar, 2013 seferberliklerindeki Kara Bloklar gibi, kitlelerin dışında bireysel eylemler değildi. Birinci Hat, hareketin doğrudan bir parçası ve kitlelerin bir parçasıydı.
Sınıf mücadelesinde keskinleşme ve kutuplaşma eğilimi görüyoruz. İşçiler ister polis, ister sağcı milisler, ister silahlı kuvvetler tarafından olsun, burjuvazinin şiddetine karşı mücadele etmek için örgütlenmeli.
Bu nedenle, kitle hareketinin kendini savunması için örgütlenmeye şimdi başlama gereğini vurguluyoruz. Bir Bolsonaro darbesi olasılığıyla yüzleşmek, yalnızca kitlelerin derin ihtiyacın ifadesidir.
Söylediğimiz gibi bu, partiler ve hareketin PT, PSOL ve CUT gibi başlıca sendika merkezleri tarafından alenen tarafı olması gereken siyasi bir tartışmayla başlar.
Bu, tüm sendikalarda, toplumsal hareketlerde (köylüler, kentsel ve kırsal arazi işgalleri ve kadınların ezilmesine karşı quilombolalar, LGBT, ırkçılığa karşı), gençlik ve mahalle derneklerinde özsavunma ekipleri oluşturmak anlamına gelir. Dövüş sanatları eğitimi ve gösterilerde, gözcülüklerde vs. Buna özsavunma timlerini seçimler için hazırlamak ve bir darbe durumunda karşılık hazırlamak da dahildir.
ÖZSAVUNMA HAKKI SORUNU
Bu tartışmanın bir kısmı, halkın silahlanıp silahlanmaması ile ilgili. Bu, yukarıda söylediğimiz gibi, kitlelerin kendi mücadele örgütlerine karşı kendilerini savunmalarının kolektif sürecini içerir. Bu aynı zamanda bireysel silahlanma hakkını da içerir.
Bu polemik harekette açıktır. Bunun bir kısmı da Bolsonaro’nun burjuvazinin ve orta sınıfın silahlanmasını sistematik olarak savunmasıyla ilgili. Hem PT hem de PSOL, burjuva partilerinin çoğunluğu gibi, buna silahlanmaya karşı pasifist bir duruşla yanıt veriyor.
Ancak bu konum, devletin ve aşırı sağcı Bolsonarist grupların şiddetine karşı kitle hareketinin ve bir bütün olarak halkın savunma hakkını yalnızca zayıflatır. Bolsonaro hükümetinin ilk üç yılında (2019’dan 2021’e kadar), Federal Polis tarafından ateşli silahların ruhsatlandırılmasının önceki üç yıla (2016’dan 2018’e) kıyasla üç kattan fazla arttığı bir gerçektir. Ülkede orta sınıf ve burjuva “silah kulüpleri” çoğalıyor. Bolsonarist milisler açıkça silahlı.
Bu gerçekle karşı karşıya kalan pasifistler silahsızlanmayı savunuyorlar. Buna katılmıyoruz. Halkın silahlanması demokratik bir haktır. Fransız devriminden başlayarak, burjuva devrimlerinde esastı. ABD’nin burjuva-demokratik devriminde halk da silahlanmıştı ve bu hak, silahsız yurttaşın özgür yurttaş olamayacağını söyleyen Anayasa’da hâlâ güvence altına alınıyordu.
Neden işçilerin toplu silahlanma hakkını güvence altına almıyorsunuz? Amerika Birleşik Devletleri Anayasasında olduğu gibi, neden Brezilya nüfusunun bireysel silahlanma hakkını güvence altına almıyorsunuz? Hareket neden polise, burjuvazinin Yagunzolarına ve aşırı sağa karşı kendini savunamıyor? Yoksul topluluklarda insanlar neden hem haydutlara hem de polise karşı kendilerini savunamıyorlar?
Bolsonarist silah sahipliğine karşı, yoksulların demokratik silahlanma hakkını savunuyoruz.
Not:
[1] Brezilya’da “milis”, şehirlerin en yoksul mahallelerinde uyuşturucu çetelerine karşı savaşmak için kurulan ve sonunda kendilerini bir suçluya dönüştüren aktif veya emekli polis ve askerlerden oluşan aşırı sağcı gruplara verilen addır. [Çevirmen Notu].
www.pstu.org.br adresinde Portekizce yayınlanan makale, 16/5/2022.
www.litci.org adresinde İspanyolca yayınlanan makale, 19.5.2022.
İspanyolca Çeviri: Natalia Estrada
İngilizce Çeviri: John Joseph