22 Haziran günü hiç ummadığımız bir güne uyandı avukatlar. 19 Haziran Günü Baro Başkanları nezdinde Ankara’ya yapılan yürüyüş Ankara girişinde engellendi. Ve bu engelleme ile yürüyüş belki de hukukçular dahi bilinmeden tamamlanacakken, bir infialin fitilini ateşleyiverdi.
NEDEN YÜRÜYORLARDI?
Uzun süredir bir söylenti halinde Barolarda nisbi temsil sisteminden bahsediliyor. Bu nisbi temsil sistemine göre belli sayıda avukat kendi barosunu kurabilecek ve avukatlar kayıtlı olmak istedikleri baroyu seçebilecek. Kulağa ne kadar masum gelse de aslında pek de masum bir teklif değil. Barolar savunmanın örgütü olarak mevcut iktidarın ve daha evvelki iktidarların her zaman en büyük dertlerinden olmuştur. Örneğin 1980 Darbesi’nde darbecilerin ilk yaptıkları işlerden birisi İstanbul Barosu’nun kapısına mühür vurmak olmuştu. Şimdi ise mühür vurmanın başka bir versiyonu işleme konulmak isteniyor.
BAROLARIN BÖLÜNMESİNİN MUHTEMEL SONUÇLARI
Birden fazla baro kurularak yandaş barolar desteklenecek ve şu ana rengini veren savunmanın ruhu ile hareket etmeye çalışan avukatlar illegalize edilecek, mahkemelerde üye olunan baroya göre muamele görülecek. Böylece hukuk sisteminin en önemli organlarından birisi meslek içi tartışmalara ve rekabete mahkûm edilecek, vatandaşın adalet arayışının adresi olmaktan yavaş yavaş silinecek. Bunlar pratik neticeler. Peki ya demokratik temsil sorunu? Orada atlanılan en önemli husus şu andaki baro meclislerinin varlığıdır. Pratikte çok işler olmasa da teoride zaten kazanamayan avukat gruplarının baro meclisinde kendisini temsil etme, muhalefet etme ve öneri geliştirme imkânı vardır. Pratikte işler olmaması bana göre dönemin üretken ruhunun eksikliğidir. Yoksa bu mekanizma küçük bir omuz vermeye bakar. Bu durumda aslında baro meclisleri mekanizmasıyla nisbi temsil ile elde edilebilecek neticeye ulaşılabilecekken bölmekteki ısrar neden? Nedeni açık aslında…
FEYZİOĞLU SORUNU
TBB Başkanı Metin Feyzioğlu ilk önce sadece baroların sorunu iken şu an toplumsal bir vakaya dönüşmüş oldu. Geçmişteki heyecan verici çıkışlarının ardından verilen topuk selamı ile yaşadığımızın hayal kırıklığından daha fazlasına mal olacağını o zamandan biliyorduk. Netice itibariyle ara ara iyi laflar etse de, durmaya çalıştığı zeminde o ettiği iyi lafların da izleri silindi. Nisbi Baro meselesinde “ben baroların bölünmesine karşıyım” dedi demesine ama bunu her söylediğinde muhakkak İstanbul, İzmir ve Ankara Baroları başta olmak üzere kendisine muhalefet eden baroları düşmanlaştıracak laflar peşinden geldi.
Nisbi baroların en yoğun şekilde konuşulduğu süreç, Ankara Barosu’nun Diyanet İşleri Başkanlığı’na “eşcinsellere karşı nefret dili kullandığı” için yazmak “zorunda olduğu” bildiriden sonra başladı. Bu aşamada Ankara Barosu onca hedef göstermeye, tehdide, suç duyurusuna maruz bırakılırken TBB Başkanı M. Feyzioğlu’ndan destek görmedi.
Feyzioğlu Baro Başkanları polis şiddeti altında Ankara’ya giremezken şov yapma derdine düştü. Gece boyunca türlü sağlık sorunları olan Baro Başkanı meslektaşlarımıza bütün insani ihtiyaçları giderilemez halde yağmurda soğukta beklerken kendisinden çıt çıkmadı. 22 Haziran Günü ise alana teşrif ettiğinde Baro Başkanları ona sırtlarını döndüler. Metin Feyzioğlu birliğinden sorumlu olduğu baroları başka türlü bölmeye uğraşmıştı. Ancak başarılı olamadı. Şimdi barolar Feyzioğlu’nun karşısında “birlik” olmuş haldeler.
22-23 HAZİRAN EYLEMLERİ BİR DÖNÜM NOKTASI MI?
Sait Faik’in dediği gibi bir insanı sevmekle başlamaz her zaman her şey… Bazen de zulme uğrayarak başlar; bazen adaletsizlik duygusuyla, bazen öfke ile… Şimdi yaşadıklarımız sevgi dışında zikrettiklerim olabilir. Uzun süredir Avukatlar sahip oldukları gücü unutmuş halde adaleti sıradan iş haline getirmişlerdi. Bu 2 günlük eylemlilik sürecinde somut bir kazanım yok. Ancak siyaset alanına çok görkemli bir yeniden giriş var. Üstelik bütün vatandaşların en çok incindikleri yer olan adalet duygusundan doğru bir giriş.
Malum korona nedeniyle hala içimizde bir haklı korku var. Zaten Ankara Yürüyüşü’nün temsili olmasının nedenlerinden birisi de kamu sağlığını korumaktı. Ancak müdahale olunca işler de değişmiş oldu. Bazı arkadaşlar sokakta olmamdan dolayı kaygılarını dile getirince şunu söyledim: korona olacaksam eylemde olmayı tercih ederim. Evet korona korkunç bir şey insanın nefesini kesiyor. Ama aynı şeyi adaletsizlik de yapıyor. Hukuk olmayınca kimse nefes alamıyor.
Ben kendi halinde bir avukat olarak bu iki günde birçok direnişte yaşadığım duygularla bezendim. Gezi ilk akla gelen… İstanbul seçimleri, Taksim’e çıktığımız 1 Mayıslar…Çoğunda ortak duygum şu imiş; iktidara geri adım attırmak. Siyaset matematik işi olduğundan daha fazla duygu işidir. Bu duygu bizi bir arada tutar. Ortak amaçla umuda yeniden örgütler. Ben kendi açımdan yeniden örgütlendim…
Baro Başkanları’na taviz vermedikleri geri adım atmadıkları için minnettarım. Tek bir mesajla adliyelere, barolarına koşan meslektaşlarıma. Son zamanların en güzel iki gününü yaşadım. Ben kara bulutlarının aralandığını kendi gözlerimle gördüm. Şimdi sıra gözünü göğe diken herkeste…