İşçisiz “Demokrasi”den Gelmeyecek “Baharı” Beklemek

İşçisiz “Demokrasi”den Gelmeyecek “Baharı” Beklemek

Esat Erdoğan

1. Önemli bir cumhurbaşkanlığı ve meclis seçimini geride bıraktık. Cumhurbaşkanı seçimi ikinci tura kalırken, meclis çoğunluğunu AKP ve MHP’nin liderlik ettiği Cumhur İttifakı kazandı. Seçim sonucunda, ilk olarak, hiçbir işçi adayın parlamentoya girememiş olmasını, geleceğe ertelenmiş önemli bir konu olarak değerlendiriyoruz. İşçi sınıfı olmadan bir siyasi demokrasi mümkün değil. Kuşkusuz, sosyalist ve ezilenlerden yana milletvekilleri parlamentoya girdiler. Ancak bizzat iş yerlerinden ve mücadelelerden gelen işçilerin seçilmediğini görüyoruz. İkincisi, meclisin her türden milliyetçi, siyasal İslamcı, cinsiyetçi, kadın düşmanı erkekle dolmuş olmasının tehlikeli ve kabul edilemez olduğunu düşünüyoruz. Üçüncüsü de Erdoğan’ın, ilk turda önde de bitirse, ikinci turda seçimi de kazansa, derinleşen ekonomik kriz, rejim içi klikler arası kavgalar ve bölgesel hegemonya savaşları arasında burjuvazinin önderlik sorununu çözemeyeceğidir.

2. Otoriter Saray rejimini durdurmanın önemli olduğunu ilk tur öncesi ifade etmiştik. Maalesef sandıkta durduramadığımız gibi, seçim hilelerine karşı bir seferberlik de gerçekleşmedi. Seçim sonuçlarına çok sayıda itiraza rağmen Cumhurbaşkanlığı seçimi için ikinci tura gidiyoruz.

Yüksek enflasyona, depremdeki büyük yıkıma ve Cumhur İttifakı sözcülerinin saldırgan diline rağmen, Erdoğan beklentilerin üstünde bir oy aldı. Muhalefeti, terörizm ve emperyalizm yandaşlığı ile suçlayan kampanyası toplumda karşılık buldu. Sorunları kendisinin çözebileceğine ikna etti. Erdoğan, ayrıca muhalefeti çok iyi çözerek, kimi zaman sosyal medya trolleriyle, kimi zaman içine yerleştirdiği ajanlarla ve hatta devlet istihbaratının desteği ile muhalefet içi sorunları derinleştirdi. Halkın gözünde zayıf göstermeyi başardı.

Bizzat kurucusu Erdoğan eliyle siyasi parti vasfı ortadan kaldırılmış olan AKP’nin kötülükleri dışında hiçbir dinamizmi kalmasa da, Saray rejiminin elinde tuttuğu devlet gücü, imkânları ve  “Reis”in “tarihsel konumu” sayesinde geniş kitleleri halen yeterli ölçülerde denetim altında tutabildiği, “milletiyle”  irtibatını sürdürebildiği görüldü. Katılımın çok yüksek olduğu seçimde, sanılanın aksine, yüksek katılımı AKP kitlesinin sağladığı görülmektedir. Bu da farkı yaratan önemli faktörlerdendir. Seçim hilelerinin yanında, bütün devlet olanaklarının Erdoğan lehine kullanıldığı herkes tarafından bilinmektedir. Devletin kasasının sonuna kadar açıldığı kampanyada, özellikle Kürtler ve sosyalistler olmak üzere muhaliflere yoğun bir baskı yapıldı, çok sayıda gözaltı ve tutuklama gerçekleştirildi. Yeşiller ve Sol’un, sosyalist partilerin ve sosyalist bağımsız adayların kampanyaları sık sık rejim güçlerince engellemelerle karşılaştı. Burjuva muhalefet bile bazı şehirlerde kampanya yapmakta zorlandı. Böylece muhalefetin kampanyası paralize edilmeye çalışıldı.

Burjuva muhalefet ise dönem dönem inisiyatifi eline de alsa halkın çoğunluğunu ikna edemedi. Muhalefetin Ali Babacan’da cisim bulan, Özal benzeri neo-liberal politikaları, emekçi halkta karşılık bulmadı. Ayrıca, uzun vadede belirleyici olsalar da, politik alanda her şeyin her zaman yerli ve yabancı (uluslararası) büyük sermaye ve emperyalist merkezler tarafından belirlendiği gerçeğinin doğru olmadığı bir kez daha görüldü. 

2. Meclis seçimlerine baktığımızda tablo oldukça kötümserdir. AKP’den kaçan oylar büyük ölçüde ittifaktaki diğer sağ ve siyasal İslamcı partilere kaymıştır. Bu anlamıyla AKP’nin yüzde 35’lere gerilemesi bir teselli değildir. Meclis tam anlamıyla sağcılaşmıştır. Yeşiller ve Sol ile CHP Milletvekillerinin sayısı sağ milletvekillerinin yaklaşık yarısıdır. CHP listelerinden giren sağ partilerden 34 milletvekili çıkınca, 135 milletvekili CHP ve 61 Yeşiller ve Sol ve 4 TİP (Türkiye İşçi Partisi) milletvekili meclise girmiştir. Sol, Sosyalist ve Kürt milletvekillerinin toplamı 200’dür. Muhalefette yer alan milliyetçi İYİP 43 milletvekili çıkarmıştır. AKP 268 milletvekili (bunun da 4 tanesi Türkiye Hizbullah’ının partisi Hüda-Par’ın milletvekilidir), MHP 50, Yeniden Refah ise 5 milletvekili çıkarmıştır. Hükümette 323 sağcı milletvekili, muhalefette de 79 sağcı milletvekili bulunmaktadır. Toplamda 402 sağcı milletvekili parlamentoda olacak.

Farklı partilere de dağılsa Türk milliyetçiliğinin oyları yüzde 25’lere varmıştır. Bu gelişme, siyasal İslamcılığın görece gerilemesine karşın, faşist eğilimlerin Türkiye gericiliği içinde başat bir rol elde edebileceğini gösteriyor. Bunun olumsuz etkilerini başta Kürtler, Sosyalistler, göçmenler, hakkını arayan emekçiler olmak üzere tüm toplumda hissedeceğiz.

3. Kürtlerin öncülüğünde, sosyalist ve demokratik güçlerin oluşturduğu Emek ve Özgürlük İttifakı, 65 milletvekili çıkarmıştır. Bunlardan 4’ü TİP (%1,73 oy aldı)  milletvekili, 61 tanesi Yeşiller ve Sol (%8,82 oy)  milletvekilidir. Emek ve Özgürlük milletvekilleri, parlamentoda kalabalık bir sağ bloğa karşı mücadele edecekler. Bu açıdan onların varlığı tüm ezilenler açısından önemlidir. Bir diğer sol ittifak olan ve TKP, TKH, Sol Partiden oluşan Sosyalist Güç Birliği ise 0,29 oy almıştır.

Kapatılma riski nedeniyle YSP çatısında seçime giren HDP, bir önceki seçime göre yaklaşık %3 oy kaybetmiştir. Genel olarak YSP seçmeninin bir kısmının sandığa gitmediği analizlerde görülmektedir. Bu katılım azlığının bir nedeni 2015 yılında Kürt illerinde barikatlarda özerkliği savunurken ölen binlerce gencin ölümünü, ailelerinin ve halkın bir kısmının kabul edememesidir. Bu ölümler bir travma yaratmıştır. Bir diğer nedeni de Kılıçdaroğlu’na verilen tüm desteğe rağmen Kürtlerin taleplerinin görülmemesidir. Sandıktaki kaybın önemli kısmının ise CHP ve TİP’e kayan oylardan oluştuğu Kürt hareketinin temsilcileri tarafından da ifade edilmektedir.

İşçi Sınıfı Siyaseti

4. Bizce, iş yerlerinden, grevlerden işçilerin bizzat kendilerinin mecliste temsil edilmemesi dün olduğu gibi bugün de büyük bir eksikliktir. Bu açıdan bir işçi seçeneğinin inşa edilmesi görevi kritiktir. Demokrasi ve özgürlük ancak işçi sınıfının sokakta ve mecliste mücadelesiyle mümkündür. Bu mücadele sokağa ve meclise yansımadığında demokratik bir açılım da mümkün değildir.

Gazetemizin ikinci sayısında, demokratik haklardaki gelişme ile işçi eylemleri arasında paralelliğe değinmiştik. Seçim sonuçlarını gördüğümüzde bunu bir kez daha hatırlamakta yarar var. İşçi sınıfı seferber olmadığı sürece ülkenin gerçek bir demokratik dönüşüme uğraması mümkün değil, bir kez daha gördük.

“…The Washington Post gazetesi, 1900-2006 yıllarını kapsayan ve “protesto hareketlerinin toplumsal niteliğinin demokratikleşme sürecindeki etkisini” araştıran bir çalışma yayımlamıştı. …Çalışmanın ortaya koyduğu en önemli bulgu, sanayi işçilerinin egemen olduğu protesto hareketlerinin demokrasiyi sağlamadaki etkisinin diğer bütün protesto kampanyalarına kıyasla daha fazla olduğu; sanayi işçilerinin rolünün demokrasinin gelişiminde çok büyük bir önem taşıdığıydı. …Kısacası işçiler olmayınca demokrasi de olmuyor veya en iyi ihtimalle bizdeki kadar oluyor!  …Sermayenin asıl derdi, işçilerin bir sınıf olarak, bağımsız ve örgütlü bir güç olarak doğrudan kendi talepleriyle siyasete dahil olmamaları.” (http://www.kirmizigazete.org/2023/05/05/unutulan-bir-slogan-ozgurluk-iscilerle-gelecek/)

5. İşçi havzalarının önemli bir kısmında, AKP, MHP ve Yeniden Refah’ın yüksek oylar aldığını görülmektedir. İslamcılık ve milliyetçilik, işçi sınıfını zehirlemeye devam etmektedir. Antep, Maraş, İskenderun, Çerkezköy, Kapaklı, İzmit, Gebze, Ereğli, Kozlu, Soma, Manisa, Düzce, Konya, Kayseri vb. Cumhur ittifakı kazanmış ve sağ oylar oldukça yüksek çıkmıştır. AKP, sendikaları birer derneğe döndürüp yönetimlerini tamamen yozlaştırmayı başarmış, işçileri tarikatların, sağ örgütlenmelerin kontrolüne bırakmıştır. Kaybolan sınıf kimliğinin yerini din, etnik köken, hemşericilik vb. kimlikler almış ve bu kimlikleri dayanışma ağları ile AKP ve ortaklarına bağlamıştır.

Oysa AKP döneminde, milli gelirde emeğin payı 35,3’den 25,2 ‘ye gerilemiştir.  Patronların payı ise yüzde 48’den yüzde 56,7’e yükselmiştir. Gıda fiyatları son iki yılda neredeyse dört katına çıkmıştır. İşsizlik oranı yüzde 22’lere varmıştır. Sosyalistler dâhil muhalefet, bu sorunlara gerçek çözümler üretemediği veya sınıfa ulaştıramadığı için işçi sınıfının çoğunluğunu ikna edememiştir. Aynı demokrasi meselesinde olduğu gibi toplumun çoğunluğunu oluşturan çalışanları, sınıf ekseninde toparlayamadıkça bu gerici meclisi de dönüştürmemiz gelecekte de mümkün değildir.

İkinci Tur ve Sonrası

6. Zor bir ikinci tur bizi bekliyor. Üstelik Sinan Oğan’ın milliyetçi söylemine verilen yüzde 5’lik oy ikinci tur öncesi muhalefeti siyasi pazarlığın içine çekmiş görünüyor. İkinci tur öncesinde Kılıçdaroğlu’nun göçmenleri göndereceğiz diye kampanyaya başlaması bunun bir göstergesidir.

Yukarıda saydığımız olumsuzluklara rağmen, Erdoğan’ın sandıklarda durdurulması hala mümkün.  İlk tur öncesinde şöyle demiştik:

“Bir yanda 22 yıldır ülkeyi patronlar için cennete, yoksul halk için cehenneme çeviren Erdoğan ve onun zorba Saray rejimi var. Bu rejim, ekonomik olarak işçileri, küçük esnafı yoksullaştırmış, bankacıların, tefecilerin eline muhtaç etmiştir. Erdoğan, ekonomik krizi patronlar lehine çözmeye çalışırken bizleri sefalete sürüklemektedir.  İşçi sınıfının örgütleri; patronlar, sendika bürokratları ve rejimin güçleri tarafından her gün daha fazla ezilmektedir. Binlerce işçi iş kazalarında, güvencesiz çalışma koşulları nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Bu rejim altında kadına dönük şiddet ve cinayetler artmıştır. Yanlış yapılanma nedeniyle on binler enkazlarda, sellerde hayatını kaybetmiştir. Kâr merkezli anlayışları nedeniyle eğitim ve sağlık sistemi çökmüştür. Bu otoriter rejim altında emekçi halklar, farklı kimlikler, birbirine düşman edilmiştir. Bu, aynı zamanda kendi koyduğu kanunları tanımayan zorba bir rejimidir. Erdoğan’ın durdurulması yetmez, işçi düşmanı Saray Rejimi’nin alaşağı edilmesi gereklidir. …Kitlelerin sadece sandıkta değil, sokakta da kararlı seferberliği Saray’ın yenilgisini sağlayabilir.

Tüm bunların ışığında, biz, emekçi halkımızı seçimlerde Erdoğan, Bahçeli ve diğer gerici ortaklarının ittifakına oy vermeme çağrısı yapıyoruz. Saray rejiminin alaşağı edilmesi için, Erdoğan sandıkta yenilgiye uğratılmalı diyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ı devirmek için seferber olan halk, Kemal Kılıçdaroğlu etrafında toparlanmaktadır. Biz de bu süreçte, gerçek kurtuluşun sadece işçi sınıfının ellerinde olduğunu unutmadan, Saray Rejimi karşısında seferber olan kitlelere eşlik edeceğiz. Seçimde ve sonrasında olabilecek her türlü saldırıya karşı sokaklarda ve seçim sandıklarında olacağız.” (http://www.kirmizigazete.org/2023/04/30/saray-rejimini-durduralim/)

Yukarıdaki satırlarımız, ikinci turda da geçerlidir. Kılıçdaroğlu’na ve temsil ettiği burjuva siyaset anlayışına hiçbir güvenimiz yok, ancak Otoriter Saray rejimini durdurmak için Erdoğan’ı ilk önce seçimde yenmeliyiz. Ardından oyumuza, sandığımıza ve sokaklarımıza sahip çıkmalıyız. Hala ikna edilebilecek çok sayıda insan var; emekçiler, kadınlar ve gençler, AKP politikasından koparılabilir. Hala Kürtler ve umutsuzlar sandığa gelmeye ikna edilebilir. Elbette zor ama imkânsız değil.

Ortaya çıkan siyasi sonuç, cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda bir değişiklik yaşanmadığı takdirde, bir süre sonra burjuva muhalefet saflarında büyük bir ihtimalle dağılmaya yol açacaktır. Burjuva muhalefetin sağ kanadı, varlığını muhafaza edebildiği ölçüde “kısmetini” rejim saflarında bir yerlerde veya başka bazı ittifaklarda arayacaktır.  Seçimler sonucunda, bugün Meclis’te, gücünü küçük sağcı ortaklarıyla paylaşmak zorunda kalan, bu anlamda güç kaybeden CHP’yi soldan sayabildiğimiz ölçüde,  en gerici yasalara, şovenist-militarist politikalara rahatlıkla onay verebilecek büyük bir sağcı çoğunluk oluşmuştur. CHP’nin, bu defa oyları ve milletvekili sayısı azalan HDP (YSP) ile ilişkilerindeki, “geleneksel” tereddüt ve korkularından kurtulamaması ölçüsünde bu sağcı çoğunluğun etkisi artacaktır. Eğer Erdoğan büyük bir farkla zafer elde ederse bu bir yıl sonraki belediye seçimlerinin de kaybına yol açar. Ve hatta genel kitle mücadelesine de olumsuz yansır. Umutsuzluk da faşistleri, siyasal İslamcıları yani karşı devrim güçlerini büyütür.

Bu karanlık girdaptan çıkmak için, anketleri bir kenara bırakıp yüzünü işçi sınıfına, emekçi halka, kadınlara dönen partiler ve örgütler kuralım, var olan mücadeleleri devleştirip birleştirelim. İşçileri ve mücadelelerini yegâne kurtuluş olan sosyalizm fikri ile buluşturalım.

Yazar Hakkında