HAZIRLIK, ÖRGÜTLÜLÜK, MÜCADELE
Turkuaz/Çakıl Fabrikası Deneyimi
Turkuaz/Çakıl, Reebok için fason üretim yapan bir tekstil fabrikası. Fabrika, Ümraniye’de bir çok benzer fabrikanın olduğu bir sanayi sitesinde. Dönem dönem değişmekle birlikte yaklaşık 220 işçi çalışıyor. Turkuaz’da yaklaşık 9 yıl önce bir mücadele daha yaşanmıştı. Yine Reha Tekstil, Ünlü tekstil gibi yakın fabrikalarda bir dizi önemli mücadeleler yaşanmıştı. Sözün kısası Turkuaz/Çakıl, sömürünün ve mücadelenin yaşandığı bir işçi havzasında.
Bu havzadaki diğer fabrikalar gibi, sefil koşullarda çalışan Turkuaz/Çakıl işçileri, 7 ay önce kötü iş koşullarına ve düşük zamma tepki olarak örgütlenmeye başladılar. Örgütlenme önce modelhanede başladı. Ancak model hanedeki işçiler sendikal örgütlemenin hazırlığı ve zorlukları konusunda yeterince deneyimli değildiler. Üstelik diğer bölümlerle de bağları zayıftı. En önemlisi işleyen bir işyeri komitesine sahip değillerdi. Ancak belli bir oranda örgütlülüğü sağlamışlardı.
Model haneden bağımsız bir fabrika komitesi örgütlenmesi de dikimhane bölümünde vardı. Bu bölümde daha gizli bir örgütlenme sürdürülüyordu. Ancak model hanedeki örgütlenmenin duyulması sonucunda bir anda iki örgütlenme yan yana geldi. Ve TEKSİF Bakırköy şubesinin “Çoğunluğu sağlamak için 78 işçi yeterli” demesiyle bir anda tüm örgütlenmenin biçimi değişti. Mevcut örgütlenme zaten bu rakama yakındı. Bu heyecanla, bir açık toplantı yapıldı ve sendika üyelikleri tamamlanmaya çalışıldı. Yeterli hazırlık yapılmadan böylesi bir sürece girmek doğru olmamasına rağmen, sendikanın da verdiği moralle süreç hızlandı. Artık patronun da duyma olasılığı artmıştı.
Mücadele Başlıyor
Öncü işçilerin bir kısmı, arkadaşlarını uyarmalarına rağmen süreç bir kez başlamıştı… Bu noktadan sonra patrona karşı açık mücadele başladı. Öncülerin katkısıyla, işleyen geniş bir komite oluşturulmaya çalışıldı. Komite düzenli toplanarak süreci yönlendirmeye çalıştı. Karar alma süreçlerinde geniş toplantılar yapıldı. İşçiler birbirlerini ikna ederek yola devam ettiler.
Turkuaz işçileri çoğunluğu sağlamanın rahatlığıyla hareket ederlerken sendika sürpriz bir açıklamayla geri döndü. Bakanlıkta kayıtlı işçi sayısı 220 idi ve 30 üyeye daha ihtiyaç vardı. Yaşanan moral bozukluğu öncülerin kararlı ve toparlayıcı tutumları sayesinde tersine döndü. Çoğunluğu sağlamak için bir seferberlik daha yapıldı. Patron da boş durmadı. Modelhanedeki işçileri, kendine ait başka bir şirkete, Boncuk’a kaydırmak istedi. Modelhanedeki arkadaşlar avukat ve noter çağırarak çıkış ve geçişleri imzalamadılar. Çünkü kendi rızaları olmadan böyle bir değişiklik yapılması kanunen yasaktı. Noterin gelmesi patronu sıkıştırdı. Arkadaşlar çalışmaya devam ettiler. 25. maddeden tazminatsız atılmamak için iş durdurmadılar.
Düzenli toplantıları, ev ziyaretleri izledi. Bu arada sitedeki patronlar da toplandı. Kesinlikle siteye sendika sokmama ve Turkuaz’ın patronuyla dayanışma kararı aldılar. Hatta Ünlü’nün patronu gerekirse öncülüğü çeken devrimcileri vurdurmaya kadar gideceklerini açıkladı. Ancak bu durum işçilere geri adım arttıramadı. Hazırlıksız başlayan örgütlenme, gittikçe birliğin, moralin, birbirine ve sınıfına güvenin arttığı bir örgütlenme biçimini aldı. Arkadaşlar işten atılmamak için çok dikkatli davranmaya başladılar. Ancak fabrikadaki örgütlülüğün gittikçe güçlendiğini gören patron son bir hamle daha yaptı ve 29. maddeden yani ekonomik veya teknolojik nedenlerden daralacağını ya da kapanacağını açıkladı. Resmi olarak başvuru yaptıktan sonra bir avukat ve noter eşliğinde bu kararı işçilere açıkladı.
Her şey kanunlara uygundu. AKP hükümetinin yeni iş yasası tamamen patronların lehine ve patron da bunu kullanarak işçi çıkarmaya başladı. Sendikanın görüşme talebini de kabul etmedi. Yeni giren işçiler öncelikle olmak üzere işçileri kademe kademe çıkarmaya başladı. 29 Temmuzda son işçi grubu da çıkarılmış oldu. Patron 6 ay yeni işçi alamaz. Eski işçileri öncelikle almak zorunda. Fakat 6 ayın sonunda yeni işçi almaya başlayacak. Şimdilik işlerini fasona vermeye devam edecek. Amacı belli: sendikalaşmayı yani işçilerin birliğini ve örgütlülüğünü engellemek!
Atılmalara Karşı Eylemler
Peki bu süreç boyunca Turkuaz/Çakıl işçileri ne yaptı? Bu karar karşısında kısa süreli bir kafa karışıklığı da olsa, arkadaşlar örgütlü bir tepki verdiler. İş yavaşlatma, mesaiye kalmama gibi eylemler yaptılar. Öğle yemeklerinde, çay molalarında alkışlı, sloganlı protestolar yaptılar. Yakalarına sendika hakkımız engellenemez yazısı astılar. Siyah bant taktılar. Basın açıklamaları yaptılar. Mücadeleyi yaymak için çevre fabrikalara bildiriler dağıttılar, destek istediler. Bölgedeki parti, sendika, sivil toplum kuruluşlarını gezip mücadeleyi yaygınlaştırdılar. Patrona rahat nefes aldırmadılar. Son ana kadar haklarını arayacaklarını gösterdiler. Bu arada birlikteliklerini güçlendirmek için coşkulu bir 15-16 Haziran etkinliği gerçekleştirdiler. Ardından ailelerle pikniğe gidildi. 1 Mayıs İşçi Bayramı, 2 Temmuz Sivas anması mitinglerine katılındı. Birçok salon toplantısında mücadelelerini aktardılar. En önemlisi, mücadeleyi uluslararası bir boyuta taşıdılar. İşçi sınıfının enternasyonalist mücadelesini sağlamak için düyadaki pek çok sendika ve partiden mücadelelerine destek istediler ve Reebok’la Turkuaz’ı protesto mesajları çekmelerini talep ettiler. Liverpol liman işçilerinden, İspanya Eğitim İşçileri Sendikasından, İspanya metro işçilerinden, göçmen işçilerden, Enternasyonalist Mücadele (LI) grubundan ve Brezilya’daki birçok sendikadan ve Uluslararası İşçi Birliği’nden (UİB-DE) destek mesajları aldılar.
Bu arada bazı çevreler tarafından fabrikanın işgal edilmesi, iş bırakılması gibi öneriler de yapıldı. Bu iyi niyetli önerilerin mücadelelerine destek olamayacağını düşünerek işçiler kabul etmediler. Birçok benzeri mücadelede de gördüğümüz gibi, iş durdurmak 25. maddeden tazminatsız işten atılmakla sonuçlanabiliyor. Hatta işveren para ödettirebiliyor. Fabrikada sürekli avukat vardı, noterde sık sık geliyordu.. Sonuç olarak her iki öneri de işçiler tarafından kabul görmedi.
Fabrika işgalleri işçi sınıfı mücadelesinde önemli deneyimlerdir. Ülkemizde de bu tarz eylemler yaşanmıştır. Son olarak DİSK Nakliyat-İş üyesi işçiler, işyerlerini işgal ettiler. Eğer patron zarar ettiğini söyleyip fabrikayı kapatıyorsa, işçilerin fabrikaya el koyması ve üretimi sürdürmesi, yani emeklerini ve işlerini savunması meşrudur. Böylesi bir durumda, devletten işçilerin kontrolünde fabrikayı millîleştirilmesini talep ederiz. Fabrika işçiler tarafından üretilip yönetilir. Buna benzer örnekler Arjantin’de yaşanıyor. Ancak gerek sınıf mücadelesini Türkiye’deki durumu, gerek devletin baskı aygıtlarının şiddeti böylesi mücadelelerin oluşmasını engelliyor. Bir de bunlara fabrikadaki işçilerin bilinç düzeylerinin, mücadele deneyimlerinin azlığı eklenince böylesi bir eylemin başarısı neredeyse imkânsız hale geliyor. Patronun desteğiyle polis işçileri çok sert bir müdahaleyle kolayca söküp atabiliyor. Böylesi durumlar, işçiler açısından muazzam bir yıkım, moral bozukluğu ile sonuçlanabiliyor. Arjantin’de olduğu gibi, güçlü bir sınıf hareketi olduğunda ve kitleler fabrikaların önünde barikat oluşturduğunda böylesi bir mücadele başarılı olabilir.
Atılmaların ardından Turkuaz işçileri işverene karşı kötü niyet davası açtılar. Çünkü sendikalı oldukları için atılmışlardı. Kazanırlarsa minimum 12 aylık brüt maaş üzerinden olmak üzere kötü niyet tazminatı kazanacaklar. Ancak bunun için davanın iyi takip edilmesi, mücadelenin ve birlikteliğin inatla korunması gerekiyor.
Sonuçlar
1)Turkuaz/Çakıl fabrikası işçileri hem sınıf hareketindeki gerilemeye, hem de her tür baskıya rağmen örgütlenmeye başladılar ve son ana kadar da mücadelelerini kararlılıkla sürdürdüler. Saldırıların yoğunlaştığı böylesi bir süreçte, kimse onların başarılı olacağına inanmazken onlar örnek bir mücadele verdiler.
2)Örgütlenmenin ve mücadelenin doğal sonucu olarak sınıflarını tanıdılar, dostlarını ve düşmanlarını gördüler. Bantlarda çalıştıkları arkadaşlarına güvenmeyi, birbirine kenetlenmeyi öğrendiler. Burjuvaziyi, yasalarını, polisini, devletini tanıdılar.
3)Mücadele içerisinde sürekli öğrendiler, yeni özgün eylem biçimleri geliştirdiler. Yasal sınırları zorlayan bir dizi meşru eylem gerçekleştirdiler. Ayrıca kendi öz güçleri etkinlikler yaptılar. Turkuaz işçileri, “işçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır” diyenleri bir kez daha haklı çıkardılar.
4)İşten çıkarmalara rağmen moral ve birliktelik düşmedi, sendikalaşmadan, örgütlenmeden dolayı pişmanlık yaşanmadı. Atılmalardan sonra bile kitlesel toplantılar devam etti. Kıdem tazminatları alındı. Yaşadığımız birçok mücadelede patronlar tazminat bile vermeden kaçtılar. Turkuaz/Çakıl işçilerinin haklarını almalarının nedeni, atılmalarına rağmen eylemleri ve kararlılıkları ile patronun üzerinde baskı yaratmalarıdır.
5)Turkuaz işçileri eylemleri ve örgütlülükleri ile sendika şubelerine yön verdiler. Sendikalarına sahip çıktılar ve haklarını aradılar. Bu anlamda da örnek bir mücadele sergilediler. Ne sendikayı yüceltip kuyruğuna takıldılar, ne de lanetleyip sendikadan kaçtılar. Kendileri için, işçi sınıfı için örgütlendiler. Kendi birliklerine, örgütlülüklerine güvendiler ve sendikadan istediklerini talep ettiler.
6)Mücadelelerinin işçi sınıfının genel mücadelesinin bir parçası olduğunu gördüler. Mücadelelerini diğer sendikalara ve işyerlerine yaymaya ve onlardan destek almaya çalıştılar. Deneyimlerini başka işçilerle paylaştılar. Dahası sınıf mücadelesini ulusal sınırların ötesine uluslararası alana taşıdılar. Uluslararası bir şirket olan Reebok’a karşı uluslararası bir kampanya yürüttüler.
7)Turkuaz örgütlenmesinin en büyük eksikliği sürecin yeterli hazırlık yapılmadan çok hızlı ilerlemesidir. Böylesi bir örgütlenme, gizli bir komite etrafında örülen gizli bir çalışma ile sürdürülebilir. Komite mücadeleyi sürdürebilecek bir donanıma, fabrika içinde etkiye sahip olmalıdır. Daha da önemlisi diğer işçileri de mücadeleye hazırlamalıdır. Geçmiş mücadeleler, kanunlar, sendikalar vb… konularda arkadaşlarını bilgilendirebilmelidir. Turkuaz’da komite bir anda zorlukları üstlenmek ve sorunlara cevaplar üretmek zorunda kalmıştır.
8) Özellikle tekstil sektöründe olmak üzere, sendikalaşmak her gün biraz daha zorlaşmaktadır. Buna rağmen artan sömürü işçileri mücadeleye itiyor. Mücadele ederken öğreniyorlar; ancak yenilgilerin ardından kazanımların olması, mücadelelerin yaygınlaştırılması ihtiyacının yerini moral bozukluğu alıyor. Bunlara sendika bürokrasisinin ihaneti de eklenince mücadeleye, örgütlülüğe lanet ediliyor. Bu nedenle atılmadan fabrikalarda kalabilmek çok önemli… Komite etrafında sabırla bir örgütlenme örülmeli, fabrikadaki tüm örgütlü işçiler ve hatta aileleri mücadeleye hazırlanmalı. Sendikaya üye olmak ise en son adım olmalı. Çünkü aslolan örgütlüktür ve kazanımların garantisi de işçilerin birliği ve örgütlülüğüdür.
9)Burjuvazinin topyekün saldırılarına karşı birleşik bir mücadele zorunludur. Böylesi küçük bir fabrikada bile patron dayanışması üst düzeydedir. İşçiler de bu yüzden birlik olmalıdır. Tek fabrikadaki örgütlenmenin çevredeki veya bölgedeki diğer fabrikalara aktarılması ve topyekûn bir mücadeleye sebatla hazırlanılması kazanımlarımızın kalıcı olmasını sağlayacaktır.
11)Sınıf hareketi açısından en büyük eksik devrimci önderliktir. İşçi sınıfı hareketine yön verecek güçte bir devrimci önderlik mevcut değildir. Mevcut önderlikler sınıf mücadelesine akıl vermekten, radikal eylemler önermekten veya oy istemekten öteye gidememektedirler.
Sendikalaşmanın önündeki engeller kaldırılsın! İşten atılmalar yasaklansın! Kapatılan fabrikalar işçilerin denetiminde millileştirilsin!