ALLAH’IN PARTİSİ: HİZBULLAH’TAN HÜDA-PAR’A

ALLAH’IN PARTİSİ: HİZBULLAH’TAN HÜDA-PAR’A

Nihan Drama

14 Mayıs’ta gerçekleştirilen milletvekili seçimlerinde, Cumhur İttifakı listelerinden meclise giren partilerden biri de Hüda-Par. Parti isminin açılımı “Hür Dava Partisi”. Fakat parti isminde dikkat edilmesi gereken detay, “Hüda” kelimesinin Farsçada Allah anlamına gelmesi. Burada, Allah’ın partisi olduklarına gönderme yapılıyor. Allah’ın partisi, yani Hizbullah.

90’larda, Kürt illerinde, yüzlerce insanı işkenceden geçirerek öldüren Hizbullah örgütünün yasal partisi, 2023 yılında meclise girerek meşrutiyetini ilan etmiş oldu. Peki, ismi zikredilince bile insanları tedirgin eden bu katiller örgütü Hizbullah kimdir?

Örgütün Kuruluşu

Hizbullah, 1991 senesinde ismini duyurmaya başlasa da kuruluşu, 1979 senesinde Batman’da, Hüseyin Velioğlu’na uzanıyor. Hüseyin Velioğlu, Ankara’da siyaset okuduktan sonra 1979 senesinde memleketi Batman’a geri döner. Bölgede, o tarihte sol ideoloji hâkimiyeti vardır. Muhafazakâr kesimler ise, Milli Selamet Partisi’nde örgütlüdür. Velioğlu MSP’ye katılmaz çünkü başka planları vardır. İran’da Şah’ın devrilmesi ve İslam devrimi ile planları zemin ve hız kazanır. İran’daki durumun yansıması olarak, Batman’da, İslamcılar sokaklarda yürüyüşler düzenlerler ve İslami bir halk devrimi yolunda propagandalar artar. Velioğlu, memleketindeki gençleri kendi ideolojisi doğrultusunda eğitmeye başlar.

İstanbul Hizbullah’ı ise Kasımpaşa’da kurulmuştur. Örgüt üyelerinin birçoğunun geldiği yer Milli Türk Talebe Birliği’dir. 1984’te kuyumcu ve market soygunları ile gündeme gelen örgütün, soygundan sonra liderlerinden İrfan Çağrıcı yakalanmıştır.

91 senesinden itibaren Hizbullah’ın bazı militanları, devletin güvenlik güçlerince eğitildiler. Örgütün içinden bazı isimlerin yine İran’da eğitim aldığı bazı kaynaklarda geçmektedir. Örgüt bu eğitimlerden sonra sivillere dönük kanlı eylemleriyle adını duyurmaya başladı.

12 Eylül darbesinin ardından Türkiye’de cemaatleşmenin yolu açıldı. Cemaatlerin önünün açılması planı, Amerika’dan gelen bir reçetedir. Bu yol, Türk-İslam sentezi idi. Amerika, halklar arasında din üzerinden ortak bir kimlik oluşmasını sağlayarak, üçüncü dünya ülkelerindeki komünizm ile savaşmayı planlar. 1986 senesinde Cumhurbaşkanı Kenan Evren ve Başbakan Turgut Özal, bu reçeteyi devletin resmi kültür politikası olarak ilan ederler.

Darbeden sonra Türk devleti, özellikle Kürtler üzerinde bir hâkimiyet kurmak için, Müslümanlığı kullanır: “Kürtler kendilerine “Türk” demiyor, o halde ‘din’ üzerinden bir birlik yanılsaması yaratmamız lazım ki, eşitlik ve bağımsızlık isteyen ‘din düşmanlarını’ engelleyelim. Bu amaçla Kürt illerinde birçok cami yapılır ve cemaatler örgütlenir. Köy okullarında din kitapları okutulur, resmi dairelerin yöneticileri dinci kesimlerden atanır. Diyarbakır Cezaevi başta olmak üzere, cezaevlerinde eğitim din propagandası içerir.

 “Laik” Devlet, İslamcılar ile Müttefik

Türk-İslam sentezinin merkezi olarak Aydınlar Ocağı kurulur. Cemaat, anti komünist ve NATO’cudur. “Komünistler bölücüdür, Müslümanlar, devletine sahip çıkar” şiarıyla ideolojik hakimiyet kurmaya girişirler.

Kürt halkının sindirilmesi için faaliyette olan Hizbul-kontra, tüm bu Türk-İslam sentezi konseptinin bir parçası olarak, “devlet düşmanlarını”, “laikleri”, ortadan kaldırmak için kanlı katliamları gerçekleştirir.

1992 senesinde, Batman’da, nerdeyse her gün birileri kaçırılır ya da infaz edilir. Hizbullah’ın imzası olarak bilinen enseden tek kurşunla infaz, satırla yaralama gibi yöntemlerle, hedef belirledikleri insanları katlederler. Özgür Gündem gazetesini dağıtan çocuklara satırlarla saldırma emri yine Hizbullah’ın eylem listelerinde geçmektedir Hizbullah’ın örgütlenme yeri camiler olduğu için, cami imamlarına giderek, caminin anahtarını isterler ve vermeyenleri öldürürler. Gazeteciler, Halkın Emek Partisi (HEP) yöneticileri, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri örgütün hedefindedir.

Hizbullah’ın en çok kullandığı yöntemlerden biri de kaçırmaydı. Kaçırdıkları insanları hücre evi denen yerlerin bodrumunda, sığınaklarda tutarak işkence yapıyorlardı. Sığınakta kalanlar aylarca ya da yıllarca örgütün elinde olabiliyordu. Zincirlere bağladıkları kişilere yalnızca ekmek ve su veriliyordu. Bazen 1 hafta boyunca yiyecek ve su olmuyordu. “Sorgu” sırasında ağır işkenceler sonucu insanlar hayatını kaybediyordu. Örgütün, imza niteliği taşıyan işkence yöntemlerinden biri de domuz bağı cinayetleriydi. Bu işkence sırasında iplerle bağlanan kişi, en sonunda kendini boğarak öldürüyordu. Gonca Kuriş, kaçırılıp, 35 gün işkence gördükten sonra domuz bağı ile katledilen kurbanlardan biriydi. Hizbullah, gerçekleştirdiği hiçbir katliamı üstlenmiyordu. İnsanlara yapılan işkenceler, Velioğlu’nun izlemesi için videoya çekiliyordu.

Örgütün Tasfiyesi

Hizbullah’ın “tasfiyesi” 17 Ocak 2000 senesinde bir hücre evine yapılan baskında, lider Hüseyin Velioğlu’nun öldürülmesi ve liderden sonra gelen kişiler Cemal Tutar ve Edip Gümüş’ün yakalanması ile gerçekleşti. Baskın sırasında örgüt üyelerine ait 12.000 adet özgeçmiş ele geçirildi. Özgeçmişler, örgüte üye olan herkesin yazarak vermesi gereken detaylı yaşam öyküleriydi. Türkiye’de resmi rakamlara göre 3.000 örgüt üyesi yakalandı. Örgüt içinde önemli yere sahip olan birçok kişi ise yakalanamadı. Yüzlerce kişinin ölümüne neden olan örgütün kaçırdığı 30’dan fazla kişinin cesedi bile bulunamadı.

Örgütün ifşasından sonra gözaltına alınıp bırakılan üyeler ve dışarıda kalmış olanlar Batman ve Diyarbakır’a geri döndüler. Birkaç yıl sonra Mustazaflar Derneği’ni kurdular. Silahsız siyaset yapacaklarını, bir tür sivil toplum kuruluşu olduklarını iddia ettiler. Fakat dernek mahkeme kararı ile kapatıldı.

2012 geldiğinde, bu kez partileşme için adım atıldı ve HÜDA-PAR kuruldu. Önce “Müslümanım” sonra Kürdüm şiarıyla yola çıkan parti, şu anda mecliste ve birçok yayın organından Hizbullah örgütü ile herhangi bir bağları olmadığını iddia ediyorlar. Sarayın, Kürt illerinin muhafazakârlaşması için adımlar attığını görüyoruz. Kürt ve Türk halklarının arasına ekilen düşmanlığın daha da arttırılmaya çalışılacağı, Kürtlerin siyasetten uzaklaşmasının hedefleneceği şüphe götürmez.

Kadın düşmanları, insanlık düşmanı işkenceciler, burjuva mecliste kendilerine yer buldu.  Bu karanlığa karşı kadınların, sosyalistlerin ve kendini ilerici olarak tasvir eden herkesin, Kürt ve Türk halklarının yaşam hakkına sahip çıkması ve yaratılmak istenen Orta Çağ zihniyetinin, kafesinden çıkmaması için, mücadele etmesi gerekiyor.

Yazar Hakkında