Esat Erdoğan
Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunu Saray kazandı. Muhalefet, devletin tüm olanaklarını kullanan ve hatta devletle iç içe geçmiş Cumhur İttifakı ile eşitsiz koşullarda mücadele etti. Devlet ve muhalefet arasındaki seçimi devlet destekli sağcı blok kazandı. Bundan sonraki seçimlerin de çeşitli muhalefet partileriyle devletin cisim bulduğu Saray arasında geçeceğini şimdiden söyleyebiliriz.
Yeni hükümeti, üçüncü Milliyetçi Cephe (MC) olarak tarif etmemiz yanlış olmayacaktır. Bu milliyetçi ve siyasal İslamcı ittifakın da 1975-77 arasında kurulan MC hükümetleri kadar tehlikeli olduğunu eklemeliyiz. Üstelik bu ittifak içinde Hizbullah uzantılı Hüda-Par var. Türkiye Hizbullah’ının şaibeli ve aynı zamanda kanlı geçmişiyle, rejim için kullanışlı bir “eleman” olacağı kesin. Ayrıca Suriye’de ÖSO içerisinde militanlaşmış, geçmişi karanlık öbekler de bu gerici ittifakın içerisindeler. Yeni MC hükümeti; siyasal İslamcı ve aşırı sağcı çetelerin, devlet içi çeşitli derin hücrelerin, inşaat oligarşisinin, silah tüccarlarının, çevreyi yağmalayan enerji patronlarının, mafyanın, kadın ve LGBTİ düşmanı erkeklerin ittifakıdır. Eski MC hükümetleri döneminden farklı olarak, bugün karşısında örgütlü bir işçi sınıfı ve militan bir sosyalist hareket de yok! 1970’lerin aksine bugün siyasi olarak sağa kaymış, önderliğini yitirmiş bir işçi sınıfı, inandırıcılığı azalmış bir sosyalist hareket ve umutsuz küçük burjuva yığınlar var.
Saldırgan Kampanya, Aciz Burjuva Muhalefet
Erdoğan ve ortakları seçim boyunca saldırgan bir dil kullandılar. Muhalefet, Cumhur İttifakı tarafından çokça tehdit edildi ve hatta Erdoğan destekçilerinin fiili saldırılarına maruz kaldı. Erdoğan, TOGG’u, Baykar’ı sürekli muhalefetin üstüne sürdü. Burjuva muhalefetse, Saraya karşı durabilecek bir keskinliğe hiç ulaşamadı. Kılıçdaroğlu kolay yolu seçti ve güçsüz göçmenlere saldırarak milliyetçi oyları devşirmeye çalıştı. Göçmenleri tehdit etmek, rejimi tehdit etmekten kolaydı.
Muhalefet adayının ismi üzerinde dönen tartışmalarla zamanını boşa harcadı. Üstelik İttifakın sağcı ortakları Kılıçdaroğlu’na yeterli desteği vermediler. Kitlelerin değişim isteğine en çok Kürtler ve sosyalistler eşlik ettiler. Coşkulu kitlelere rağmen muhalefet inisiyatifi bir türlü eline alamadı. İkinci turu almak için son bir hamle ile milliyetçileri ikna etme çabasına girdi ancak bu da muhalefetin oyunu tersine çevirmesine yetmedi. Kılıçdaroğlu, Saraydan nefret eden kitlelerin öfkesini kontrol etmek istiyordu ama kendisi de yıkılan duvarın altında kaldı.
Erdoğan’ı durdurabileceğine inanan kitlelerde, muhalefetin beceriksizlikleri büyük bir umutsuzluk ve bazen de AKP’ye oy veren yoksullara dönük bir öfke yarattı. Bir diğer muhalif kesimse gerçekliği görmezden gelerek komplo teorilerine yöneldi. Oysa işçi sınıfına, emekçi halka dokunamayan, üstelik de kitlelerin enerjisini kontrol eden pasif bir burjuva muhalefetin, Erdoğan’ı yenmesi çok zordu.
Erdoğan Burjuvazinin Önderlik Krizini Çözemez
Evet, Cumhur İttifakı seçimi zorlaya zorlaya kazandı ancak yeni hükümet çok yönlü bir kriz ortamında iktidar olacak. Erdoğan, burjuvazinin önderlik sorununu çözebilecek durumda değil. Seçim sonuçlarının da gösterdiği üzere halkın yarısına yakını Erdoğan’dan ve onun liderlik ettiği baskıcı Saray rejiminden nefret ediyor. Halkın öbür yarısının içerisinde de umutsuzluktan Erdoğan’a oy veren, kafası karışık önemli bir kesim var. Bu parçalanmış topluma ek olarak, derinleşen ekonomik daralmayı düzeltebilecek, artan yoksulluğu durdurabilecek enstrümanlara Erdoğan sahip değil. Sadece döviz krizi bile üretimi ve tüketimi yavaşlatabilecek düzeyde. Bankalar kredileri kısarken, döviz satışını kontrollü yapıyorlar. Enflasyon sürekli yükseliyor. Artan yoksullaşmaya, kitlesel işten çıkarmalar eşlik edebilir. Ayrıca Rusya ile olan yakın ticari ilişkiler Ukrayna’da savaş uzadıkça daha sıkıntılı hale gelecektir. Üstelik ABD emperyalizmi ve AB de Erdoğan’a şüphe ile bakmaktadır. Bu nedenle, Erdoğan IMF’nin ve Batı emperyalizminin temsilcisi Mehmet Şimşek’i ekonominin başına getirmek istiyor. Hem Türkiye burjuvazisine, hem de emperyalist güçlere, sorunları çözeceğim mesajı vermek istiyor. Ancak Erdoğan’ın koalisyonu da milliyetçi ve siyasal İslamcı güçler tarafından kuşatma altında. Bu kadar kolay manevra yapabilecek durumda değil. Suriye’den, Irak’a, Afganistan’dan Libya ve Somali’ye, Kazakistan’dan Azerbaycan’a kurmaya çalıştığı oyun her an patlayabilir.
Sarayın güçsüz olması tehlikeli olmadığı anlamına gelmemektedir. Saray, seçimde gördüğümüz üzere, kanun tanımaz şekilde saldırılarına devam edecek. Yeni dönemde sosyalistler, Kürtler gibi olağan şüphelilerin yanına işçi hareketinin sözcüleri ve hatta burjuva muhalefetin öne çıkan isimleri de eklenecektir. Üyelerinin haklarını talep eden Bağımsız Maden-İş Sendikası yöneticisi üç işçi önderinin elleri kelepçeli fotoğrafı, bize hazırlanmaya çalışılan gelecektir. Seçim sabahı Van’ın Gever ilçesinde evleri basılan gençler ve uğradıkları şiddet yeni dönemin fragmanıdır. Kendi evinde oğluna yapılan işkence nedeniyle kanlanan minderi taşıyan annenin gözyaşları artık olağandır. Muhalif Twitter hesaplarına ve gazetecilere dönük baskı ve gözaltılar hız kesmeden devam etmektedir. TİP milletvekili Can Atalay’ın cezaevinden çıkıp mazbatasını almasına izin verilmemiştir. Bunun da ötesinde muhalefetin adayı Kılıçdaroğlu ve bir dizi yöneticisi, şimdiden tutuklanma tehdidi altındadır.
“Milliyetçilik” Yarışını “En Milliyetçiler” Kazandı
Bir önceki yazımızda da ifade ettiğimiz gibi; farklı partilere de dağılsa Türk milliyetçiliğinin oyları artmıştır. Ayrıca AKP ve CHP içerisinde de milliyetçi kesimin emanet oyları mevcuttur. Genellikle yüzde 20’lerde olan Türk milliyetçiliğinin oyları muhalefetin de yanlış politikaları ile yüzde 30’lara dayanmıştır. Bu gelişme, siyasal İslamcılığın görece gerilemesine karşın, faşist eğilimlerin Türkiye gericiliği içinde başat bir rol elde edebileceğini gösteriyor. Milliyetçilik ve siyasal İslamcılık, işçi sınıfı içerisinde taban kazanmaktadır. Ekonomik kriz, sosyalistlerin örgütsüz olduğu bir toplumda, işçi sınıfını politik olarak daha sağa kaydırabilir. Bunun yeni olmayan ama tehlikeli bir gidiş olarak tanımlıyoruz.
Burjuva muhalefetin sağa yönelme stratejisi başarısız olmuştur. Seçim sonucu, muhalefet saflarında dağılmaya yol açacaktır. CHP içindeki tartışmalar ve başkanlık yarışı yeniden başlamıştır. Sağcılaşma, parti içerisinden ciddi tepki almaktadır. Burjuva muhalefetin ikinci büyük ve milliyetçi partisi İYİP’te de kazan kaynamaktadır. Muhalefetin diğer sağ partileri, 34 milletvekili aldıktan sonra “kısmetini” başka bazı ittifaklarda ve hatta rejim saflarında aramaya başlayacaktır. Bir yıl sonra gerçekleşecek belediye seçimlerinde muhalefetteki belediyelerin AKP’ye geri dönmesi de mümkündür. Kayyumlara “evet” diyen Kılıçdaroğlu, kendi yönettiği belediyeleri de saldırılara açık hale getirmiştir.
Kriz, HDP’nin kıyılarına da vurdu. Partinin oylarının düşüşü, Türkiye sosyalistleri ile ittifakın başarısızlığı nedeniyle Kürt siyasal hareketi içerisindeki tartışmalar yeniden alevlendi. Üstelik CHP bölgede oyunu arttırdı, Hüda-Par da rakibi olarak devlet tarafından koruma altına alındı.
Anahtar İşçi Sınıfıdır
Yukarıdaki tüm analizlerimizde amacımız, elbette umutsuzluğu yaymak değil. Aksine durumu doğru değerlendirmek ve yeniden atılımın olanaklarına işaret etmek istiyoruz. Erdoğan ve onun otoriter rejimi kazandı ve zorlu bir mücadele dönemi bizleri bekliyor. Sürecin liberal okumaları ve “burjuvazi izin vermez” diyerek sadece kendi konfor alanını düşünen küçük burjuva bakış açısını unutmak gerekiyor.
Gerçek bir tehdit fabrikalarımızı, iş yerlerimizi, yoksul mahallerimizi kuşatırken tek çıkışın işçi sınıfı ve yoksul halkın ezilen tüm kesimlerle ittifakından geçtiğini biliyoruz. Meclis de, saray da, sandık da onların olsun, sokaklar ve fabrikalar bizim! Karamsarlığı bir yana bırakıp, yeniden işçi sınıfını kazanmak için olmamız gereken alanlara dönelim. Çünkü bu krizin tek anahtarı işçi sınıfıdır.
Bir önceki yazımızdaki sözlerimizle yeniden bitirelim; Bu karanlık girdaptan çıkmak için, yüzünü işçi sınıfına, emekçi halka, kadınlara ve tüm ezilenlere dönen partiler ve örgütler kuralım, var olan mücadeleleri birleştirelim. İşçileri ve mücadelelerini yegâne kurtuluş olan sosyalizm fikri ile buluşturalım.