Türkiye’nin dört bir yanından 130 bin metal işçisini yakından ilgilendiren toplu sözleşme süreci devam ediyor. Türk Metal Sendikası, Birleşik Metal ve Çelik-İş ile işveren sendikasının sürdürdüğü görüşmelerde ilk 14 madde üzerinde anlaşma sağlandı. Tarafların açıklamalarına göre ilerleyen günlerde sürecin zamlar ve toplu sözleşme süreleri gibi hayati önemdeki konular nedeniyle sekteye uğraması söz konusu.
Ağır metal sanayi denilince akla gelen ilk kentlerden olan Manisa’da da işçilerin meraklı bekleyişi sürüyor. Binlerce metal işçisine ev sahipliği yapan kentte gerçekleştirdiği faaliyetlerle öne çıkan Manisa İşçileri grubundan bir metalişçisi ile öncü işçilerin sürece dair değerlendirmelerini ve işçilere düşen acil görevleri konuştuk.
Toplu sözleşme sürecindeki son durumu aktarabilir misiniz?
130 bin işçiyi ilgilendiren bir toplu sözleşme sürecine girdik. Bu süreçte 3 sendika var işveren sendikasının karşısında. Türk Metal Sendikası 110 bin üyesiyle katılıyor. Birleşik Metal 10 bin, Çelik İş 4 bin işçiyi temsilen katılıyor. Toplu sözleşme taslağında yer alan ilk 14 madde üzerinde uzlaşma sağlandı..Bu maddeler çok da anlaşılamayacak maddeler değil zaten. Aslında işçilerin gündelik hayatıyla alakalı, işçiye çok şey kazandırabilecek nitelikte maddelerdi. Bundan sonra görüşülecek maddeler doğrudan işçilerin geleceği ile ilgili maddeler olacak.
İşveren tarafı ile sendikalar arasındaki zam pazarlığına dair bilgi verebilir misiniz?
MESS işçi sendikalarıyla ayrı ayrı görüşüyor. Türk Metal yüzde 22 zam talebinde bulunurken Birleşik Metal yüzde 36 talep ediyor. İşverenler toplu sözleşmenin süresinin 2 yıldan 3 yıla çıkmasını istiyor. Sözleşme taslağındaki bazı maddelerin olmazsa olmadığını söyleyerek masaya oturuyor. Sendikaların da olmazsa olmazları var. Bu nedenle görüşmelerin sekteye uğraması durumu söz konusu diyebiliriz.
Peki bu noktada, işçilerin geçmiş dönemlerde edindiği tecrübelerden hareketle nasıl bir yol izlemesi gerektiğini düşünüyorsunuz?
Hatırlarsanız 2015’te “Metal Fırtınası” diye bilinen bir işçi ayaklanması yaşadık. Bursa merkezli ama ülkenin birçok yerine yayılan, fabrikalarda hem Türk Metal’in toplu sözleşme sürecindeki tavrına hem de işverenlerle hareket etmesine karşı oluşan bir tepkinin sonucuydu. İşçiler fabrikalarını terk etmediler, Türk Metal’den istifa etmeye başladılar ve o sözleşme taslağına karşı işçilerin eylemlilikleri ciddi bir sürece evrildi. Ondan sonraki süreçte metal kolunda en çok örgütlü olan Türk Metal Sendikası tarihinde görülmemiş bir şekilde, bir sonraki toplu sözleşmeleri yüksekten imzaladı. Hatta fabrikalarda temsilci seçimlerini işçilerin önüne sandık koyarak daha demokratik bir havada geçmesini sağlamak için çaba harcadı. Öyle gözükmek için yaptı bunu elbette ama sonuç olarak sandık koydu. Şimdi metal işverenleri sendikasının dayatmış olduğu birçok madde var. Öncelikli madde, toplu sözleşmenin 3 yıla çıkarılması ve işçinin kıdem tazminatına göz dikme var. İşçi sendikalarıyla birlikte oturmuş oldukları masada bu tartışmalara neden oluyor. Birleşik Metal bu talebi kabul etmiyor ve kıdem tazminatı kırmızı çizgimizdirdiyor. Türk Metal bu zamana kadar sert çıkış uygulamadı; yine oldubittiye getirebilir. Bu nedenle bütün metal işçilerinin gözlerinin açık olması gerekiyor.
İşveren tarafının taleplerini, işçi sendikalarının kirli sicilini ve iktidarın işçilerin demokratik haklarına yönelik saldırılarını bir bütün olarak ele aldığımızda ortaya çıkan tabloyu değerlendirebilir misiniz?
İşveren sendikası ilk sene yüzde 4, 2. Sene yüzde 4, 3. Sene yüzde 3 gibi bir teklifte bulundu ama süreç nereye varırsa varsın sonuna kadar masada işçilerin haklarını sağlayacağız diyen bir sendikal bürokrasi var ama bunların yarın toplu sözleşme masasında olmazsa olmazlarını da bırakarak kalkmayacağının garantisi yok. Daha önce yaptılar defalarca çünkü. Ama süreç nereye evrilirse evrilsin, sürecin kendisi toplam 130 bin metal işçisini ilgilendiriyor. Metal işçilerini temsil etme iddiasındaki sendikalar bu toplu sözleşmeyi oldubittiye getirmemeli, kartlarını açık oynamalı… Bununla birlikte işçilere de önemli görevler düşüyor. Öncelikle; işçiler toplantılara katılmalı, ayrı ayrı sendikalarla değil, birleşik bir oturum talebini ileri sürerek 3 sendikanın da içinde olduğu bir toplu pazarlık yapılabilmesi için baskı uygulamalı. Süreç her an sıkıntıya girebilir. Çünkü geçmişte tekrarlanan süreç tekrar ediyor. Bir önceki toplu sözleşmede hem MESS sürecinde hem de ayrı ayrı fabrikaların sözleşme sürecinde, tıkanan toplu sözleşmede sendikalar fabrikalara grev kağıdınıastıklarında, grev süreci başlattıklarında iktidarın işverenle olan birlikteliğinden kaynaklı bir baskıyla karşılaştık. Bu baskı, MGK kararıyla grevlerin yasaklanması kararıyla doruk noktasına ulaştı. Bakanların hepsinin imza attığı veErdoğan’ın da onayladığı bir yasakla karşılaştık. Buna karşın 60 günlük süreç başladı ve işveren sendikasının teklif ettiği noktada buluşularak toplu sözleşmeler tamamlandı.Yasaklanan grevlerle sendikalar işçilerle birlikte kapı önüne çıkıp grev gözcüleri ve grev sözcüleri dışındaki işçileri evlerine gönderdikten sonra sendika bürokratları işçileri evlerine göndererek gözcüleri ve sözcüleri alanda bırakıp işçilerden izole etmişlerdi fabrikaları. Ve fabrika önlerindeki grevler 1-2 saat içerisinde MGK’nin kararıyla yasaklanınca,gözcüler de sözcüler de ortadan kayboldu. Hatırlarsan ABB, SCHNEİDER gibi büyük fabrikalar greve çıktıklarında yasaktan kaynaklı olarak geri çekilmiş ve işverenleri de çok zarara uğratan bir davranış göstermeden işbaşı yapılmıştı ve işçiler ciddi anlamda homurdanarak karşılık vermişlerdi. Fiili bir durum sergilememiş ve mevcut dayatılan toplu sözleşmeyi kabul ederek hayatlarına devam etmişlerdi.
Sendika bürokratları ve iktidarın tavrı değişmiş değil. Peki, bu dönemde de aynı durumla karşılaşılırsa işçiler nasıl bir yol izlemeli?
Ama bu sefer süreç bu şekilde olmamalı, 3 sendikaya üye işçiler tarafından talepler ortaklaştırılmalı ve patronların karşısına bu şekilde çıkılmalı. 2’ncisi 3 sendikaya üye işçiler kararları tartışarak birlikte almalı ve hatta tabandan sendika bürokratlarına baskı yapılarak toplu sözleşme görüşmelerinin işçilerle birlikte yapılma baskısı uygulamalıdır. Eğer buna rağmen hala grevler yasaklanıyor, toplu sözleşmelere işçiler dahil olmuyor, sendikalar birlikte hareket etmiyor, hala ayrı ayrı görüşülüyor ve ayrı ayrı toplu sözleşmeye oturuluyorsa sonucun bir önceki toplu sözleşmeden farklı olmayacağı bilinmeli. Biz işçilere bu noktada önemli bir görev düşüyor. Eğer taleplerimiz kabul edilmezse, çalıştığımız fabrikalarda fiili bir durum hayata geçirmek zorundayız. Bunlardan ilki; grevi fiili durum haline getirmeli, çalışmış olduğumuz fabrikalarda üretim yapılmamalı, işçiler makinaların başında beklemeli, fiili fabrika işgaline geçilmeli. Bunların olmadığı koşullarda toplu sözleşmeler işverenin çıkarlarına uygun hale gelecektir. Bizler geçmişten beri satılan toplu sözleşmelerin olumsuzluklarını yaşamaktayız ama bu önümüzdeki toplu sözleşmede geçmişten edindiğimiz tecrübelerle lehimize çevirmeliyiz. Bize dayatılan 3 yıllık toplu sözleşme teklifini kabul etmemeliyiz. Ayrıca enflasyona göre dayatılan yıllık yüzde 4 gibi komik zamları kabul etmemeliyiz. Bununla birlikte taslak işçilerle birlikte hazırlanmalı ve mücadeleyi ısıtmak üzere hazırlıklara başlamalıyız.