2008 yılıydı kargoda işe başladığımda. Taşeron bir işçiydim o zaman. Arkadaşlarımızla olmaktan mutluyduk. İyi dostluklarımız vardı. Ama çalışma koşullarımız tam bir felaketti.
İşe başladığımızda çalışma saatinin 8 olacağı söylenmişti. Oysa çalışma saatleri bazen 16 saati buluyordu. Girişimizi biliyorduk ama çıkışı hiçbir zaman bilmiyorduk. Mesai bir türlü bitmiyordu. Maaşımız azdı. Fazla mesai ücreti de yoktu. Üstelik yemek yoktu, çay yoktu, hatta oturacak bir yerimiz yoktu. Su içmek için bardak bulamazdık. Servis tam bir faciaydı. Ayakta saatlerce yol gidiyorduk.
2008 yılı sonlarında arkadaşlarla toplandık. Bu şartlarda insan gibi çalışmamız mümkün değildi. Bu paraya, bu sefalet koşullarında her yerde iş bulabilirdik. Arkadaşlarımızla birlikte sendikalı olmak için Tümtis’e başvurduk.
Sendika üyesi olduğumda neler kazanılacağını ilk defa bu kadar detaylı duydum. Maaşlarımızı düzenli alacağımızı, mesailerimizin düzeleceğini anladım. Bir arada durup haklarımız için neden mücadele etmeyelim dedim kendime. Kaybedeceğimiz hiçbir şey yoktu. Ama kazanırsak çok daha iyi koşullarda çalışabilecektik. Ve sendika üyesi olmaya hemen karar verdim.
Dağıtım merkezimizde yaklaşık 500 işçi vardı. Ve ancak 50 tanesi üye olmuştu. İşçi arkadaşlarımız korkuyordu. İşveren sendikaya karşıydı ve terörist olduğumuzu iddia ediyordu. İşten atılacağımız söylüyordu. İşçi arkadaşlarımızın çok borcu vardı. Atılma korkusu yaşıyorlardı. Aç açıkta kalmak herkesin korkusuydu. İş bulmak kolay değildi. Ama arkadaşlarımızla tek tek konuşarak ikna ettik. Dedik ki kaybedecek bir şeyimiz yok. Zaten yokluk ve borç içerisindeyiz. Gelin üye olun dedik.
Nisan 2010’da notere gidişlerimizden birinde işverenin adamlarına yakalandık. Ardından işten çıkarmalar başladı. İşverenin hedefi öncü işçilerdi. Geriye kalanlara ise istifa baskısı başladı. Hadımköy ve Mahmutbey öncelikli olmak üzere arkadaşlarımız atılıyordu. Toplam 163 arkadaşımız atıldı.
Atılanlar ertesi gün dağıtım merkezinin önüne direniş çadırını kurdular. “Sendika yasal haktır! İşimizi geri istiyoruz!” sloganlarıyla işyerini inlettiler.
Biz içerde kalanlar elbette sessiz kalamazdık. Komite kararıyla iş yavaşlatmaya başladık. İşveren de boş durmadı ve sokaktan tuttuğunu getirip direnişi kırmaya çalıştı. Yeni işçilere direnişimizi anlattık. Bazıları geri döndüler. Çalışmaktan vazgeçtiler. Bazılarıysa çalışmaya devam ettiler. Yeni gelen işçilerin servislerini kesip içeri girmelerini engelledik. Onlara grevi kırdıklarını anlattılar. Girişlerini kesmek için bantları kapattık. Ardından direnişçi arkadaşlarımızın çadırına giderek onlarla birleştik.
9 ay boyunca içerde ve dışarda direndik. Tam 272 gün ne kara kış, ne polis gözaltısı ve gazı, ne de grev kırıcılar bizi yolumuzdan çeviremedi. Kararlılıkla grevi savunduk. Bu sürede Tümtis sendikamız da yanımızda dimdik durdu. Maddi olarak da bizleri destekledi.
Kararlıydık, inançlıydık, direngendik, mücadeleciydik. Toplumsal dayanışma etrafımızda güçlüydü. Ve 154 ülkeden destek mesajı aldık. Sonunda işveren geri adım attı. Ve içeriye sendika sokmayı başardık.
Ama şunu bir kez daha gösterdik: sadece örgütlü işçiler kazanır.
İlk sözleşmemizde maaşlarımız artı. Çalışma saatlerimiz 8’e düştü. İkramiye, fazla mesai, yemek saati, yemekhane, çay saati, su sebili, yani olması gerekenleri kazandık. En önemlisi de insan yerine koyulmaya başladık. İnsan olduğumuzu, köle olmadığımızı gösterdik. İşten çıkarmalar durdu. Artık kaderimiz bir yöneticinin iki dudağında değildi. Kötü söz söyleyen yöneticiler yönetimden alındı.
151 arkadaşımız işe geri döndü. Boşta geçen zamanın tazminatı alındı. İşe dönmeyen arkadaşlara 12 aylık brüt ücretleri, kıdem ve ihbar tazminatları verildi.
İkinci, üçüncü ve dördüncü sözleşmeye rağmen artan hayat pahalılığı karşısında maaşlarımız yetmez oldu. Bu haklarımızı geliştirmek için mücadele etmeliyiz. Sadece UPS değil, hatta tüm kargo işçileri değil, tüm sektörlerden, tüm ülkelerden işçiler haklarımız için birleşmeliyiz. Örgütlü olmalıyız. Her şey örgütlülükten geçer çünkü. Bilinçli ve örgütlü bir işçi sınıfını hiçbir barikat durduramaz.
İş, Ekmek yoksa özgürlük de yok!