Coronavirus’ün Çin’in Wuhan kentinden 13 ülkeye yayılarak 81 kişinin ölümüne neden olmasının ardındaki senaryolar, başta Çin halkı olmak üzere tüm dünyada merak uyandırıyor. 2003 yılında yine aynı virüsün neden olduğu SARS salgınına göre daha hızlı yayıldığı tespit edilmiş durumda. Virüslerin daha önce görülmemiş olmasına ve tespit edildiği ülkelere göre senaryolar gelişiyor.
İlk senaryo:
Kıtlığa, işsizliğe, ekonomik sorunlara neden olan nüfus patlamasının önüne geçmek. Yaşlı ve vücut direnci zayıf, kronik hastalığı olan kişilerin hedeflendiği bu virüs saldırısının politik yöntemlerle çözüm bulamayan iktidarın alternatif yolu olduğu iddia ediliyor. Peki bu senaryo mümkün mü? Halkını savaş politikalarıyla ölüme götüren, vergileriyle açlığa sürükleyen, toplum menfaatine yönelik hiçbir uygulaması olmayan iktidarların bu vicdansız planı uygulayabileceğini tabii ki düşünebiliriz.
İkinci senaryo ise:
Paraya doymayan kapitalist sistemin ilaç sektörünü canlandırmak için havadan attığı virüs bombası. Ortaya çıkan hastalık yüzlerce kişinin ölümüne neden olacak. Medyada çıkan haberler ile hastalığın hızla yayıldığı belirtilerek korku düzeyi yükseltilecek. Bu sırada uluslararası ilaç firmaları konu üzerinde çalıştıklarını ve çözüm getireceklerini söyleyecek. Ve son olarak hastalığın ilacı ve aşısı reklamlarla piyasaya sürülecek. Pek tabi ki bu ilaçlar sıradan viral enfeksiyonların tedavisi için kullanılanlardan çok daha pahalı olacak.
Türkiye’de henüz coronavirüs vakasına rastlanmadı fakat önceki yıllarda yaşadığımız domuz gribi ve kuş gribi salgınlarında da gördüğümüz sahneleri hatırlayalım:
Hastaneye baş vuran hasta sayısının artmasıyla, yoğunluğu kaldıramayan polikliniklerde sorunlar yaşanmaya başlıyor. Hasta memnuniyeti azalıyor ve sağlık personeline yönelik şiddet artıyor. Hastane koridorlarındaki havayı soluyan herkes virüsle karşılaşmış oluyor. Sistemin çarpıklığı, çözüme yaklaşılmaması bu senaryoda da ölümlerle sonuçlanabiliyor.
İktidar partisi çözüm üretiyormuş gibi gözükmek için büyük hastanelerin sorunu çözeceğini iddia ederek Şehir hastaneleri işletmesi kuruyor, özel hastanelerin açılması ve işlemesini kolaylaştırıyor ya da özel muayenehaneleri işler hale getiriyor. Bu sayede sağlık sektörü her durumda kar eden sektör olma özelliğini koruyor.
Ekonomik krizi yönetemeyen kötü politikaların çözüm için gördüğü tek kaynak, halkının yastık altında biriktirdiği para olunca baş vuracağı taktikler de bunlar olacaktır.
Devletin sağlamak zorunda olduğu ücretsiz sağlık hizmetleri; ilaçların ücretli satılması, Kanser ve sma gibi maliyetli tedavilerin sağlık sigortası dışında bırakılması, bağış adı altında para toplanarak ödeme yapılmasının istenmesi gibi halkın yastık altındaki birikimine göz diken yaklaşımlarla yer değiştirmiş durumdadır. “Paran kadar sağlık hizmeti alabilirsin. Toplumun vicdanını kullanarak bağış toplayabilirsin” denilmektedir.
Ödediğimiz vergilerin, sigorta primlerinin, maaşlarımızdan yapılan kesintilerin hesabını sormak ve ücretsiz sağlık hizmeti hakkımızı talep etmekten vazgeçmeyeceğiz. Bize sunulan sefaleti kabul etmiyor, bu uluslararası oyunlarla ayakta duran sistemin kölesi olmayı reddediyoruz.
Herkese sağlıklı günler…