Salgının ötesinde: Ürdün’deki protestolar ve 24 Mart’taki kitle seferberliği

Salgının ötesinde: Ürdün’deki protestolar ve 24 Mart’taki kitle seferberliği

Geçen hafta El Salt hastanesinde oksijen ünitesi yetersizliği nedeniyle dokuz COVID-19 hastasının ölümünden sonra Ürdün’de başlayan protestolar, pandeminin neden olduğu basit bir öfkeden daha fazlasını yansıtıyor.  Aslında bu seferberlik, sosyo-politik birikimlerin kaçınılmaz bir sonucu olarak tahmin ediliyordu.

“Yolsuzluk” 13 Mart Cumartesi günü dokuz ölüme yol açan oksijen ünitesi yetersizliğinin gerçek sebebini açıklayan anahtar kelimedir.  Bunun sonucunda, kurbanların aileleri hastane önünde ilk protestoyu ateşledi ve protestolar hızla ülkenin dört bir yanında dokuz farklı şehirde Ürdünlü kitleler arasında yayıldı.

Öfkeli kitlelerin dillerindeki sloganlar, bu hastanede yaşananların bardağı taşıran son damla olduğunu hiç şüphesiz gösteriyor.  Protestocuların temel talepleri şunlardı: “Savunma Yasası’nın askıya alınması, yönetici sınıfın ekonomik-politik yaklaşımının değiştirilmesi ve kralın yarı mutlak gücünün sınırlandırılması.

Bir Bahane Olarak Corona

Ürdün’de ilk Covid-19 vakasının kaydedilmesinden bu yana hükümet, “Savunma Yasası’nın uygulanmasını askeri bir yaklaşımla duyurdu ve bu kararın sadece virüsün yayılmasını durdurmak için, halk sağlığının “savunulması” amacıyla verildiğini iddia etti.  Bununla birlikte, böyle bir önlemin ana nedenlerinden birinin, hükümetin öğretmen hareketini baltalama, sosyal adalet için protestolarına son verme ve sendikalarını yasa dışı ilan etme arzusu olduğu bir sır değil.  2020’nin sonu itibariyle Öğretmenler Sendikası feshedildi ve bu yasanın uygulanması sonucunda hareketleri sert bir şekilde bastırıldı.

Hükümetin geçen hafta El Salt hastanesi önündeki ilk protestoya verdiği yanıt, salgını her zaman yeni bir yönetim formülünü empoze etmek ve sağlamlaştırmak için bahane olarak kullanan kötü yaklaşımı bir kez daha ortaya koyuyor; askeri neoliberalizm!  Sağlık Bakanı Nazir Obeidat istifa etti ve İçişleri BakanıTuğgeneral Mazen Al Faraya aynı zamanda Sağlık Bakanı oldu.

193 protestocuyu da tutuklayan polis ve güvenlik güçleri tarafından protestoların acımasızca bastırılmasına paralel olarak hükümet, geçtiğimiz günlerde pirinç, şeker ve yemeklik yağ gibi temel gıda ürünlerinin fiyatlarını artırma kararı aldı. Dahası, iktidardaki liberal burjuvazi, ABD ile bir savunma iş birliği anlaşmasını onaylayarak durumu daha da kötüleştirdi.  Anlaşma, Yankilerin emperyalist ordusuna, ülke çapında koşulsuz ve sınırsız hareket özgürlüğü ile daha fazla ayrıcalık veriyor!

24 Mart

Tutuklular şu anda askeri mahkeme tarafından verilen dokuz suçlamayla karşı karşıyalar; Kamusal düzenin temellerini baltalamak, Yasadışı toplantı, “dil uzatmak” (kralı eleştirmek), kamu personeline hakaret, kamu personeline direnmek, “Savunma Yasası’nı ihlal etmek, yasaklara uymamak, başkalarının mallarına zarar vermek ve kundakçılık!  Ancak böyle büyük bir baskı, kitlelerin bugüne kadar sokağa çıkmasını ve 24 Mart’ta büyük bir seferberlik çağrısında bulunmasını engelleyemedi.  Yani 2011’deki “Arap Baharı” sırasında ülkede gerçekleşen en büyük kitlesel gösterinin yıl dönümünde.

24 Mart Seferberliği için kitleleri harekete geçiren en önemli aktörlerden biri, ülke içindeki bağımsız hareketlerle işbirliği içinde olan Arap Baharı sırasında ve sonrasında ülkelerini terk etmek zorunda kalan Ürdünlü aktivistler ve siyasi mültecilerden oluşan Gurbetçi Ürdün Forumu’nun liderliğindeki ülke dışındaki muhalefettir.  Ülkedeki siyasi partilerin (sözde sol partiler dahil) bu zorlu seferberliğe katılmaları pek olası değil.

Bu devrimci atmosfere rağmen, 24 Mart’taki canlanmanın ve seferberliğin yakın gelecekte bir devrimi veya ayaklanmayı ateşlemesi olası görünmüyor.  Yine de 2010 yılında başlayan süreç çerçevesinde bu büyük bir adım olacaktır. Dolayısıyla iktidardaki Burjuvazi bu olayı önlemek için ne gerekiyorsa yapacaktır; bu çok önemli bir tarih!

Tamer Khorma

Yazar Hakkında