Şili | Yeni Anayasanın Reddi ve Mücadelemizin Sonraki Adımları Üzerine

Şili | Yeni Anayasanın Reddi ve Mücadelemizin Sonraki Adımları Üzerine

Aşağıdaki yazı, Şili’deki yeni anayasa referandumunun sonuçlarını degerlendirmek üzere Enternasyonalist İşçi Hareketi’nin (MIT-Şili) tarafından kaleme alınmıştır. Şili’de 2019 yılında metro ücretlerine yapılan zam ile başlayan halk ayaklanmasının sonunda, burjuva hükümet yeni bir Kurucu Meclis’in kurulmasını  kabul etmek zorunda kalmıştı. 15-16 Mayıs 2021’de yapılan kurucu meclis seçimlerinde 155 kişilik Kurucu Meclis’e 17’si yerli halk temsilcisi olmak üzere 78 erkek ve 78 kadın milletvekili seçilmişti. Kurucu Meclis zaferinin ardından 19 Aralık 2021’de gerçekleşen genel seçimleri sol-sosyalist bloğun adayı Gabriel Boriç yüzde 55,87 oyla kazanmıştı. Sağ bloğun adayı Jose Antonio Kast ise yüzde 44,13 oy almıştı. 

Şili’de Pinochet diktatörlüğü 1990 yılında yıkılmasına rağmen, onun yaptığı 1980 anayasası hala yürürlükte. Bu oylamada, mevcut anayasanın yerine çok daha ilerici bir anayasa hazırlanmış ve halk oyuna sunulmuştur. Yeni anayasa ile ekoloji, eşitlik ve sosyal haklar konularında pozitif değişimler gerçekleşecekti.  Yerli halkı tanıyan yeni anayasa ülkeyi “çok uluslu” olarak tarif ediyordu. Ancak 4 Eylül 2022’de gerçekleşen referandumda sandığa gidenlerin yüzde 61,86’sı yeni anayasayı Hayır oylarıyla reddetti. Halkın her ilerici anayasayı desteklememe nedenlerini üstelik Türkiye’de sıklıkla tartışılan Kurucu Meclis’in kurulmasının ardından anlamaya oldukça yararlı olacağını düşünüyoruz. Kurucu Meclis hakkında daha önce yayımladığımız görüşlerimizi sitemiz sayfalarında bulabilirsiniz. (*) (Kırmızı Gazete Yayın Kurulu notu)

MIT (Enternasyonalist İşçi Hareketi) / Şili – 6 Eylül2022

Yaklaşık 13 Milyon seçmenin katıldığı Yeni Anayasa oylamasında “Hayır” oyu seçimi kazandı. “Hayır” oyları toplamda 7,8 milyonu (%61,86) aştı ve Evet 4,8 milyona (%38,1) ulaştı. Geçersiz oylar 200.000’in biraz üzerindeydi.

“Hayır” ülkenin tüm bölgelerinde kazandı. Büyük Santiago ve Büyük Valparaíso’da daha düşüktü (sırasıyla %44,56 ve %45,81).  Diğer bölgelerde, “Hayır” oyların %59’undan fazlasını alarak galip gelmeyi başardı. “Evet”, Maipú, Puente Alto ve San Antonio gibi en proleter ve savaşçı bazı iller de da dahil olmak üzere, ülke genelinde (az farkla) 8 komünde kazanabildi.

Bu seçimlerin özelliği, son 10 yılda zorunlu oylama ile yapılan ilk seçim olmasıdır. Seçmen sayısı, son cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunu neredeyse 5 milyon aştı.

Hayır neden kazandı?

Birkaç gün önce “Evet” kampanyasının sonunda Santiago’da 500.000’den fazla kişinin katıldığı bir gösteri ve ülkenin diğer şehirlerinde binlerce kişinin katıldığı gösteriler düzenlendi. Aynı dönemde, “Hayır” eylemleri büyük kalabalıkları bir araya getirmeyi başaramadı. O halde, “Hayır” halk oylamasını böylesine büyük bir farkla kazanmasını nasıl açıklayabiliriz?

Burada sonuçları anlamaya yardımcı olacak 4 unsuru ele almak istiyoruz.

1. Gabriel Boric hükümetinin yıpranması ve emekçi nüfusun durumu

İlk unsur, Boric hükümeti ve ülkenin ekonomik durumuyla ilgili. Hükümetin neoliberal karakterinin sürekliliği, özellikle en yoksul kesimler arasında (üst orta sınıfta ve Boric’in hiçbir zaman ağırlığı olmadı) Boriç’in hızla aşınmasına yol açtı. Hükümetin AFP’lerin emekliliğini reddetmesi, birçok işçinin hızla hayal kırıklığına uğramasına neden oldu. Boriç’in iktidara gelmesinden bu yana yoksulların yaşam durumu düzelmedi. Şiddet ve yoksulluk arttı, işçi hakları güvencesiz kaldı, yaşam maliyeti fırladı. Bunların onlarca yıldır devam eden veya dünya durumuyla da ilgili sorunlar olduğunu, bu koşullardan yalnızca Boric’in sorumlu olmadığını biliyoruz. Ancak Boric, 30 yıllık hükümetlerin devamı gibi davranmış, sosyal eşitsizlikle mücadele etmek ve en yoksul nüfusun yaşamını iyileştirmek için önemli bir önlem almamıştır. Kendisini solcu bir söylemle sunmasına rağmen eski Concertación hükümetleriyle aynı rehberi takip etmiştir: Aşağıdakilere birkaç kırıntı vermek için reformlar önermiş, ancak sonunda yukarıdan gelen baskıya çabucak teslim olmuştur.

Hükümetin reformları onaylamaması, neredeyse otomatik olarak Yeni Anayasa’nın reddedilmesine neden oldu. Bu, Boric’in ve hükümeti oluşturan tarafların doğrudan sorumluluğudur: PS, FA ve PC.

2. Burjuvazinin kampanyası ve “ilericilerin kayıtsızlığı”

Şili burjuvazisi ve temsilcileri (politikacılar, gazeteciler, akademisyenler, nüfuz sahibi kişiler) Kurucu Meclis’e karşı sıkı bir kampanya yürüttüler. Daha başlangıç ​​noktasında, Kurucu Meclisin işleyişine karşıydılar. Serbest Ticaret Anlaşmalarını askıya almanın imkânsızlığı, vb.konularda muhalefet ettiler. Bu Anlaşmanın amacı, Kurucu Süreç sırasında büyük ekonomik grupların mülkiyetini korumaktı.

Sağ, meclisinn 1/3’üne sahipti, ancak eski Concertación ve müttefiklerine (FA/PC) ek olarak, en dönüştürücü girişimleri engelleyebildi. Böylece sağ kanat, Sözleşme’yi yalan haberlerle bombalarken, soldaki müttefikler, bağımsızları yumuşatarak, ülkeyi kökten değiştirmeyecek “makul” anlaşmalara vardılar. Bu şekilde, nüfusun yaşamında daha derin değişiklikler yaratabilecek tüm öneriler reddedildi.

Medyayı kontrol eden büyük şirket, Meclis karşıtı büyük iddialar ortaya attı. Bu yalanlar, emekçiler ve halkta büyük bir kafa karışıklığı yarattı. Küçük çiftçinin ekinleri susuz kalacaktı. Emeklilerin maaşları kesilecekti ve artık kendilerine ait bir evlerinin olmayacağı söylendi. Bu, Yeni Anayasa’da mevcut olduğu varsayılan komünizme veya Chavizm’e karşı büyük bir kampanya ile birleştirildi; Şili’de yaşayan ve kendilerine sosyalist diyen Chavezci hükümetlerden derin bir hayal kırıklığına uğramış yüz binlerce Venezüellalı tarafından onaylanan ve yeniden üretilen bir kampanya.

Milyoner sağın kampanyasıyla mücadele etmek muazzam bir görevdi. Bunun için binlerce genç aktivistin ve işçinin Meclisin dışında örgütlenmesi, her yalan haberi reddetmesi ve Meclise baskı yapmak için seferberlikler oluşturması gerekliydi. Komünist Parti’nin “Meclisi sar” çağrısı boş bir ifadeden başka bir şey değildi. Öte yandan, Toplumsal Hareketler ve Halk Listesi’nin bağımsız bileşenleri, Sözleşme’nin başlangıcında Halkın Sözcüsü Manifestosu’nu imzalamış olan 600’den fazla toplumsal ve halk örgütün destek enerjisini kullanmadılar. Böylece, burjuvazi ve sağ saldırırken, kitle hareketi kayıtsız kaldı. Bu, işçi sınıfı örgütlerine (FA-PC-PS) önderlik eden partilerin ve toplumsal hareketlere önderlik eden bağımsızların doğrudan sorumluluğudur.

“Hayır” kampanyasında milyoner fonları vardı. Fundación Sol tarafından yayınlanan verilere göre, “Hayır” seçeneği 1,4 milyar peso, “Evet” ise 78 milyon peso bağış aldı. “Hayır” kampanyasına büyük miktardaki para, Solari ve Von Appen gibi ülkenin en zengin ailelerinin bazılarından geldi.

3. Zorunlu oy hakkı

2012’den beri Şili’de oylamalara katılım gönüllüdür. Zorunlu oylama, seçmen katılımının %50’den %85’e yükselmesine neden oldu (oy kullanmayanlar için para cezaları oldukça yüksekti ki bu, oy kullanmanın zorunlu olduğu diğer ülkelerden farklıydı). Bu durum, genellikle oy kullanmayan milyonlarca kişinin seçime katıldığı anlamına geliyordu. Bu “yeni seçmenlerin” büyük bir kısmı “Hayır”a yöneldi. Bu kitlenin önemli bir bölümünün toplumun en depolitize kesimlerinden oluştuğunu, normalde gösterilere katılmayan, oy kullanmayan ve kitle iletişim araçları ve sosyal ağlar aracılığıyla kendilerine ulaşan bilgileri eleştirmeden tüketenlerin oluşturduğunu varsayabiliriz. İlk halk oylaması (Kurucu Meclis oylaması) ile ikinci oylama arasındaki “Evet” oyunu karşılaştırırsak, yaklaşık 1 milyon oy farkı göreceğiz. İlk oylamada 5,9 milyon kişi “Evet” için oy kullandı ve son oylamada 4,8 milyon kişi oy kullandı. Başka bir deyişle, mutlak sayılarla, “Evet” 1 milyonun biraz üzerinde oy kaybetti. Ayrıca ilk oylamada Joaquín Lavín ve Hıristiyan Demokrasi gibi sağın lehte kesimleri olduğunu da unutmamalıyız. Mutlak sayılarda “Evet” oylarının azalmasına dair daha kesin bir vizyona sahip olmak için ülkedeki her komünü analiz etmeliyiz.

Kapitalizmdeki seçim süreçlerinin neredeyse her zaman toplumsal mücadeleye karşı oynandığını anlamak önemlidir, çünkü toplumu dönüştürmek için savaşan binlerce insan değil, “sessiz kitle” hüküm sürer. Zorunlu oylama, çok az sınıf bilincine sahip büyük bir kitleyi oy kullanmak için harekete geçirdiğinden, en muhafazakâr sektörlere yardımcı olur. Kitle hareketi, ilk oylamada olduğu gibi ve zorunlu oylama olmaksızın bu gerçeği zaman zaman istisnai bir şekilde değiştirebilir. Zorunlu oylama olmadan da “Hayır”ın kazanması çok muhtemeldi, ancak muhtemelen fark çok daha az olurdu.

4 – Kurucu Süreçten ve nüfusun çoğunluğundan uzaklık

Sağın icat ettiği yalanların ötesinde, Kurucu Süreç ve Yeni Anayasa, milyonlarca insanın ihtiyaçlarını tam olarak karşılayamadı. Düzen partileri, genellikle sağın desteğiyle, ülkede ve nüfusun çoğunluğunun yaşam koşullarında gerçek değişiklikler öneren önerilerin çoğunu reddetmeye çalıştı. Böylece, Yeni Anayasa için büyük bir halk desteği yaratabilecek tedbirlerin çoğu hızla ortadan kaldırıldı. Birkaç örnek vermek gerekirse: taşeronluğun sonu; sosyal hakların finanse edilmesini mümkün kılacak büyük ölçekli bakır madenciliğinin kamulaştırılması; büyük servet vergileri; politikacıların maaşlarında azalma vb.

Yeni Anayasa, emekçilerin yaşam koşullarında bir iyileştirme anlamına gelen acil önlemler içermiyor: maaşları artırmıyor, çalışma gününü azaltmıyor, sosyal hakları nasıl finanse edeceğini söylemiyor vb. Kitle hareketinin elde ettiği kazanımlar, sağın yalanlarıyla mücadele etmeye ve milyonlarca işçinin, köylünün ve tüm ülkenin sakinlerinin vicdanını kazanmaya yetmedi.

Sonuçların farklı yorumlanması

Büyük işadamları ve onların daha geleneksel siyasi partileri, Hayır’ın zaferinden memnunlar. Sonuçtan sonra, Şili’nin en büyük burjuvası Andrónico Luksic, sosyal ağlarda sonucu kutladı. Sağcı partilerin genel merkezinde kutlama muazzamdı. Doların peso karşısında değer kaybetmesi, finansal piyasanın da sonuca sempati duyduğunu gösterdi. El Mercurio’nun bugünkü (09/05) sayısında da paylaştığı üzere tüm büyük iş dünyası sonucu kutladı. Öte yandan, Vatandaşların “Hayır”ı kutlamaları sönüktü ve birkaç şehirle sınırlıydı: Antofagasta, Temuco ve Santiago’nun zengin mahalleleri. Halk komünlerinde kutlama yoktu. Sağ zafer iddiasında bulunurken komünizm karşıtı, yerli halk karşıtı söylemini artırdı.

Sağ, hayır’ın zaferini, 18 Ekim’de başlayan toplumsal hareketin yenilgisi olarak sunmak istiyor. Bundan daha yalan bir şey yok. 18 Ekim, AFP’lerin geri çekilmesi ve Kurucu Sürecin kendisi gibi, emekçilerin zaferler kazanmasının kapısını açan patlama oldu. Bugüne kadar toplumsal değişimin olmaması gerçeği, sağın ve şimdiki reformizmin siyasi partilerinin hükümet ve Kurucu Meclis üzerindeki kontrolü ile ilgilidir.

Kendi adına, Gabriel Boric hükümeti yenilgiyi kabul etti ve kabinesini yeniden düzenlemeye başladı, şüphesiz daha da sağa dönecek. Daha önce bu hükümetten hiçbir şey beklemiyorduk, şimdi bekleyebileceğimiz tek şey büyük şirketlere daha fazla taviz ve emekçilere ve yerli Mapuche halkına daha fazla saldırı.

Komünist Parti, her zaman olduğu gibi, hem sağı hem de solu memnun etmeyi mümkün kılan farklı yorumlardan oluşan bir “katalog”a sahip. Karol Cariola gibi hükümete en yakın kişiler, “demokrasinin” zaferini çabucak fark ettiler ve rotayı değiştirme sözü verdiler. Jadue veya Marco Barraza gibi daha “sol” karakterleri, “Hayır”ın zaferini, hükümeti veya Kurucu Meclisi eleştirmeden, sağın milyoner kampanyalarına bağladılar.

Bu anlamda, Alondra Carrillo gibi Sosyal Hareketlerin eski bileşenleri de aynı şekildeler. Hayır’ın zaferinin yalnızca kitle hareketinin bir seçim yenilgisi olduğunu kabul etseler de, hükümetin sorumluluğunu eleştirmiyorlar, sağ ilerlerken gençleri ve emekçileri pasifize etmede oynadıkları rolün hesabını yapmıyorlar. 

18 Ekim’de başlayan süreç bitti mi?

Bizim açımızdan “Hayır”ın zaferi, 18 Ekim’den bu yana sokaklara dökülen kitle hareketine bir darbedir. Gabriel Boric’in hükümeti daha da sağa dönecek ve büyük şirketlere büyük tavizler verecek. Minimal “ilerici” reformları ilerlemeyecek ve Mapuche halkına, gençlere ve işçilere karşı baskıcı gündemini güçlendirecek. Hükümetin daha da yıpranmasına ve halkın hoşnutsuzluğundan yararlanmayı başaran aşırı sağın büyümesine yol açması çok muhtemel.

Ülkenin ekonomik ve sosyal durumu devam edecek ve dolayısıyla nüfusun geniş kesimlerinin hoşnutsuzluğu devam edecek. İşçilerin ve gençlerin daha sert bir şekilde bastırılacağı mücadelelerinin sürmesi oldukça olasıdır. Kısa vadede yeni bir “toplumsal patlama” görmemiz pek olası değil, çünkü bugün kitle hareketi daha bölünmüş durumda ve oylamanın sonucunda en mücadeleci sektörler büyük bir hayal kırıklığı yaşayabilir.

Geçen Perşembe günü “Evet” için yapılan gösteriler, kitle hareketinin hala canlı olduğunu ve köklü değişiklikler için muazzam bir toplumsal enerji olduğunu doğruluyor. Sokağa çıkan milyonlar için en büyük tehlike, sendikalardaki işçi sınıfının öncüsü ve gençlerden oluşan bir kesimin moralinin bozulması ve havlu atmasıdır. Bu, büyük şirketlerin en gerici fikirlerle emekçilerin karşısına çıkmalarının yolunu açacaktır. Bu olursa, 18 Ekim’de başlayan devrimci sürecin sonunu görebiliriz. Bir diğer önemli tehlike ise hükümetin büyük şirketlerle yapacağı “milli birlik paktları”na dahil olmayanlara yönelik baskısı olacak. Héctor Llaitul’un zulme uğraması ve siyasi tutsakların içerde tutulması buna bir örnektir.

Dolayısıyla bugün asıl görevimiz seçim sonuçlarını doğru yorumlamak ve düşmanlarımızı tespit etmektir. Hem “Hayır”a önderlik eden büyük burjuvazi hem de Gabriel Boric hükümeti, halk hareketinin ve işçilerin düşmanıdır ve her iki sektörden de bir şey bekleyemeyiz.

İşçilerin ve gençlerin görevleri nelerdir?

Bu anlamda güçlerimizi ve mücadelemizi yeniden örgütlemeliyiz. Halk hareketinin sektörleri, sendika ve işyerlerindeki işçilerin öncüsü, okullarda savaşmaya devam eden gençler, çevreci gruplar, yerli halklar, kadın hareketi vb. ortak bir mücadele güzergâhı oluşturmalı ve kendimizi hükümetten ve onun eski 1980 Anayasası’nda reform çağrılarından bağımsız olarak örgütlemeliyiz. İşçi sınıfının, gençliğin ve farklı hareketlerin örgütleri, mücadelelerini ortak bir program altında birleştirmeli. Halk kesimleri, işçiler ve yerli halklarla birlikte mücadelemizin sonraki adımlarını tartışmak için büyük bir ulusal toplantı düzenleme görevi her zamankinden daha fazla günceldir.

“Hayır”ın zaferiyle, Şili Devleti partileri ve kurumları tamamen çürümüş durumda. “Evet”in zaferiyle koşullarımız daha da iyi olabilirdi. Kurucu Sürecin kapatılması, bu stratejinin sosyal değişimi sağlamadaki başarısızlığını göstermektedir. Gabriel Boric hükümeti ve Kurucu Meclise liderlik eden partiler, uzlaşma stratejilerinin yalnızca sağcı aktivizmin büyümesine ve kitlelerin moralinin bozulmasına yol açtığını gösterdi.

İşçi sınıfı ve halk açısından, tabana geri dönülmeli, halk, gençlik ve yerel örgütler güçlendirmeli, sendikaları işçiler eline geri almalı ve böylece daha iyi yaşam koşulları için mücadele etmeliyiz.

Ücretsiz halk eğitimi için mücadele, taşeronluğun sona ermesi ve Pinochet’nin İş Kanunu, AFP’lerin sonu için mücadele gibi son yıllarda yükselttiğimiz tüm bayrakları sağlam tutmalıyız. Bu demokratik pankartlara, var olan her şeyi üreten işçi sınıfının onurlu bir şekilde yaşaması için nasıl bir ülkeye ihtiyacımız olduğuna dair derin bir tartışma eşlik etmelidir. Bize göre bu proje, Şili’yi emperyalizmin (uluslarası şirketler ve yabancı bankalar) ve ülkenin en zengin ailelerinin egemenliğinden kurtarmayı içeriyor. Tüm sosyal ve ekolojik sorunları çözebilecek tüm zenginliği emenler onlar. İşçilerin ve yerli halkın kontrolünde büyük ölçekli bakır ve lityum madenciliğinin millileştirilmesi için verilen mücadelenin, her işyerine, okula ve eve götürmemiz gereken stratejik bir bayrak olduğuna inanıyoruz.

Enternasyonalist İşçi Hareketi (MIT), ayrıca işçi sınıfının öncülerine ve gençliğe, yeni bir parti, bu ulusal egemenlik programını hedefleyen devrimci bir parti, gerçekten işçi sınıfından ve halklardan oluşan Şili’de ve dünyada sosyalizmin inşası bir hükümet kurmamız gerektiğini öneriyor. . Bugün, ne sağ partiler ne de Geniş Cephe ya da PC gibi “sol” partiler işçi sınıfının ve yerli halkların bir projesini savunmuyor. Tüm devrimcileri MIT’yi kurmaya ve ülkemizdeki yoksulluğun ve eşitsizliğin üstesinden gelmek için devrimci bir yolu tartışmaya davet ediyoruz

(*) Kurucu Meclis ve Şili Kurucu Meclis süreci hakkında daha önce yayımlanmış olan Kırmızı Gazete yazıları için bakınız; http://www.kirmizigazete.org/2020/05/19/kurucu-meclis-sorunu/

http://www.kirmizigazete.org/2022/01/17/kurucu-meclis-turkiye-siniflar-mucadelesinde-ne-anlama-geliyor/

http://www.kirmizigazete.org/2019/12/24/bir-ayi-gecen-devrime-ragmen-pinera-neden-dusmuyor/

http://www.kirmizigazete.org/2019/10/29/silinin-tarihin-en-buyuk-yuruyusunun-ardindan-simdi-ne-olacak/

http://www.kirmizigazete.org/2019/07/15/zaman-daralirken-2/

Yazar Hakkında