YAZI: MARTIN RAPLH CEVIRI: SİNAN VAROL
Yakın zamanda Liverpool’daki liman, posta ve demiryolu işçilerinin düzenlediği yürüyüşte, İngiltere hükümeti hakkında atılan sloganların yanında, kulaklarımıza aşina olan bir slogan daha tekrardan haykırıldı: “İşçi sınıfı geri döndü.”
Grev ilan edilen günlerin sayısı, 1980’lerden bu güne en yüksek sayılara ulaştı. Ekonomik kriz ve grevler “Küresel İngiltere’yi kurmayı ve büyüklüğünü Britanya’ya geri vermek amacında olan Boris Johnson’u koltuğundan etti. Ardından yeni başbakan Liz Truss, bu süreci hızlandırmaya çalışsa da, sürecin sonunda ekonomi alaşağı oldu ve kendi milletvekilleri tarafından ıskartaya çıkarıldı.
Hükümetin sendikal hareketi ve protestoları yasal düzenlemelerle sönümlendirme çabası, grev gözcüsü işçileri tutuklama girişimlerinin daha çok işçiyi sokaklara çekeceği korkusu ve grev dalgası karşısında çaresiz kaldı. Hali hazırda Thatcher’dan bu yana işçi sınıfı mücadelesini kriminalize etmek amacı ile sendikal oluşumlara, çalışma koşullarına, iş güvenliğine amansız saldırılar gerçekleştiriyorlar. Yegane amaç “eski tip” emek-üretim süreçlerini ortadan kaldırmak. Ulusal sağlık sisteminin (NHS) özelleştirilmeye çalışılması ve ülke genelindeki 1000’den fazla tren bilet gişesinin kapatılmaya çalışılması bu çabanın birkaç ayağından biri.
Demir çelik işçileri, madenciler, mühendisler, matbaa işçileri grev dalgasını ilk başlatan kıvılcım oldular. Şu anda geleneksel sanayiden arta kalan birkaç sektörden biri olan petrol rafinerisi işçileri, otobüs şoförleri, öğretmenler, hemşireler, doktorlar, üniversite çalışanları ve kamu hizmeti çalışanları bu mücadeleye katılmaya başladılar.
Öğretmen ve sağlık çalışanlarının da aralarında olduğu birçok sendikanın grev kararına katılım çok yüksek oldu (%6.5 artışla). Ulusal öğretmenler sendikasının(NEU) üye sayısı 57.000 yeni katılımla 445,601’e ulaştı. Ulusal sağlık çalışanları sendikasının üye sayısı 2022’den bu yana %8’lik artışla 500.000’i geçti. İşçiler hareket istiyorlardı ve harekete geçtiler.
Bu neden yaşandı?
İşçi partisinin de yardımıyla 2008’den bu yana uygulanagelen kemer sıkma politikaları, ücret artışlarını halihazırdaki enflasyon değerlerinin altında tutma eğilimini getirdi. Covid, dünya üretim süreçlerindeki daralma, Rus işgali, iklim krizi belli bir girdabın içinde olan enflasyon rakamlarını uzun yılların en yüksek değerleri olan 2022 için %9.6 seviyesine taşıdı. Temel gıda enflasyonun da bu rakam %20’lerin üstüne çıktı.
Süre gelen tahminlerde enflasyon 2022 için 8.7, 2023 için 6.8 ve 2024 için 5.2 olarak ön görüldüyse de, reel durum bu tahminlerin çoktan yukarı doğru revize edilmesi gerekliliğini ortaya koydu.
Yüksek enflasyona alışın çağrısına işçiler, “Grevlere alışın” çağrısı ile karşılık verdiler.
Bu hareketin etkisi ile gerçekleşen firma, şehir bazlı ve bölgesel grevler sonucunda birçok özel sektör ve özelleştirilmiş kamu iş kollarında %10-%18 oranında ücret artışları gerçekleşti. Demiryolu, posta, sağlık çalışanları ve öğretmenler tarafından son 14 ay içinde başlatılan grev hareketi ulusal boyuta ulaştı.
Hükümetin mevcut mücadele hattını göçmenlik söylemini kullanarak atomize ederek aşırı sağı güçlendirme çabası, işçi sendikaları tarafından “Göçmenler bu ülkeye hoş geldiniz”, “kimse illegal değil”, “Mülteciler için güvenli geçiş” sloganları ile geri püskürtüldü. Ayrıca LGBTİ+ organizasyonu grev mücadelesinde önemli bir katkıda bulundu. Henüz sendikalar konfederasyonunun(TUC – Trade Union Council) dışında olan İngiltere Uluslararası İşçiler Birliği (IWGB – International Workes Great Britain) ve Dünyanın Birleşik Sesi (UVW – United Voices of the World) oluşumları güvencesiz işçilerin ve göçmen işçilerin bir araya gelmesinde önemli mesafe kat ettiler.
Kapitalizmin çelişkili yapısı gereği enflasyon olduğu yerde durmaya devam ederken, onun sonucu grev dalgası da varlığını sürdürmeye devam edecek. Bir küçük farkla, işçi sınıfının bilincinde yaşanan sıçrama ile.
Bu büyük sıçramanın yanında bazı sorunların da gün yüzüne çıktığını göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bunların ilki “İşçi Partisi’nin mevcut grev dalgasına kayıtsız kalması. İkincisi ise birçok emekçinin mücadelenin birlikte verilmesi yönündeki düşüncesinin yanında, mevcut sendika bürokrasilerinin Ulusal Genel Grev (Sadece demiryolu sendikası yönetimi tarafından birkaç kez dillendirildi) çağrısını dillendirmekten imtina etmesi. Bununla beraber tabandan gelen basıncın sonucunda sadece iki gün ortak grev çağrısı sonucunda demiryolu çalışanları, öğretmeler, üniversite ve kamu çalışanlarının katılımı ile on binler yollara çıktı. En iyi tahmini katılım sayılarının üç katı kadar emekçi, büyük şehirlerin caddelerini doldurdu. Sadece Liverpool’da Liverpool Emek Konfederasyonun(LTUC) öncülünde 5000 işçi meydanları doldurdu. Bu geri dönüş birçok bürokratik sendika yönetiminde tedirginlik yarattı.
Bununla beraber emekçiler Avrupa’dan Latin Amerika’ya, Ukrayna’dan, Pakistan’a dünyadan birçok dayanışma çağrısı aldı. Amerikan üniversite ve müzik çalışanları sendikası temsilcileri dayanışma mesajlarını illetiler. Bu uluslararası emek dayanışması için çok önemliydi. Daha önce herhangi bir grev gözcülüğü örgütlememiş işçiler neler yapabileceklerini görmeye başladılar.
Bunun yanında, Liverpool liman işçileri 1990’larda kurulmasına yardımcı oldukları Uluslararası Liman İşçileri Konfederasyonu temsilen gelen dört ülke temsilcisi ile birlikte 2000 kişinin katılımıyla Cumartesi günleri bir grev korteji oluşturuldu. Bu toplantılardan birinde Barselona liman işçilerini temsilen orada bulunan bir işçi temsilcisinin “Bu grev süresince Liverpool’dan gelen hiçbir geminin yükü limana indirilmeyecek” yönünde yaptığı çağrı kitleden “No Pasaran” (Geçit Yok) cevabıyla karşılandı.
Önümüzdeki süreçte yapılması gereken çok önemli ödevler bizi bekliyor. Gerçek demokratik sendikal dayanışma komitelerini hayata geçirmek, uluslararası mücadele ile birlikte Fransa’da olduğu gibi taleplerimizi hep bir ağızdan haykırmak.
Sınıf mücadelesinin yeni aşaması, kendini aynı cümlede yeniden buldu: “İşçi sınıfı geri döndü”
“Şimdi oluşturulması gereken birçok şey var, gerçek sendika demokratik dayanışma komiteleri gibi, uluslararası daha derin bağlantılar ve Fransa’da yaşandığı gibi birlikte hareket etme talebinin karşılanması. Bu nedenle “işçi sınıfı geri döndü”, sınıf mücadelesinin yeni bir aşamasındayız.”