Bakan çocuklarının neden olduğu ayaklanma; Nepal ve Nepo Bebekler.

Bakan çocuklarının neden olduğu ayaklanma; Nepal ve Nepo Bebekler.

B. Turgut / B. Mevsim

Ses benzerliğinin aksine Nepal’de gelişen olaylardan çok öncesinde kullanılan bir kavram “Nepo bebeği”.

Nepo kısaltması, nepotizmden geliyor. Türkçeye kayırmacılık diye tercüme edilebilecek bir kökenden türetiliyor. Nepos, Latince yeğen anlamında. Terim yaygın olarak ilk kez 16. Ve 17. yy. da bekaret yemini etmeleri nedeniyle kendi çocukları “olamayan” papa veya kardinallerin yeğenlerini ya da gayri meşru çocuklarını kilise içinde yüksek makamlara getirmesi nedeniyle kullanılmıştı. Kilisenin çok ciddi eleştirilere uğradığı bu dönem boyunca bazı papaların “yeğenlerini” kardinal seviyesine kadar yükselttiği dahi oldu.

Son zamanlarda ise bu terim, Hollywood’da annesi ya da babası ünlü olan çocukların şov dünyasında kendine dikkate değer yer bulması vesilesiyle sıklıkla kullanıldı. Ünlü bir dergi 2023 yılında şu başlıkla çıkıyordu; ‘Hollywood’da Nepo bebekler dönemi; tıpkı göz rengi gibi menajeri de annesi ile aynı”

Dolayısıyla bu terimin Nepal’de bakanların, milletvekillerinin çocukları için kullanılması linguistik olarak şaşırtıcı bir denk geliş.

Sosyal medya üzerinde oldukça mutlu pozlar veren, lüks ve refah içindeki yaşamlarını sergileyen siyasetçilerin çocukları Nepal’de genç nüfusun öfkesini topluyordu. Genç işsizliğin %25’leri bulduğu, siyasetçilerin yolsuzluk skandallarına karıştığı ve buna karşın ayrıcalığı olmayan gençlerin çalışmak için yurtdışına gitmek zorunda kaldıkları bir ülke Nepal. Öyle yoğun bir yurtdışı işçiliği sektörü var ki, Nepal ekonomisinin %34’ü yurtdışından gönderilen dövizlerden oluşuyor. Hatta çalışmak için ABD’ye gitmeye çalışan Nepalli gençlerin, bir dönem Bhutan’lı mülteci olarak pazarlandığı açığa çıkmıştı. Bu operasyon dahi, bir siyasetçinin yolsuzluğuna kaynaklık ediyordu.

Ayaklanmaya katılan ekseriyetle GenZ kuşağı denilen gençlerin ve tüm ülkenin öfkesini taşıran nedenlerin en büyüklerinden biri buydu. Bütün bu müreffeh tablonun vergilerinden çalınan paralar üzerinden kurulduğunu biliyorlar çünkü…

Polisle çıkan çatışmalarda en az 41 kişi öldü, 1.000’den fazla kişi yaralandıktan sonra gösteriler daha da şiddetlendi. Kamu binaları, üst düzey liderlerin hatta başbakanın özel konutu ve bazı turistik oteller ateşe verildi. Parlamento binası da yakıldıktan sonra Başbakan Prasad Oli istifa ettiğini duyurdu. Gençler bir sosyal medya platformu olan discord üzerinden yaptıkları bir anketle de bir dönem başsavcı olarak güvenilir bir profil çizdiğine inandıkları Sushila Karki’’yi başbakan olarak seçtiler.

Sushila Karki, görevi geçici süreyle kabul ettiğini duyurdu. Bu arada sokaklara ordu kuvvetleri el koymuş durumda.

Nepal; mecliste en çok Komünist(!) parti olan ülke..

Nepal, politik partilerin çoğunun Maoist kökenli olduğu bir parlamentoya sahip. Başbakan Prasad Oli, Nepal Komünist Partisi, UML’nin genel başkanı. Parlamentoda 5’i Maoist ve/veya Komünist parti kökenli, 7 adet kendini sosyalist olarak tanımlayan parti var.

Ancak göstericilerin öfkesini çeken Komünist başbakan ve bakanları da yolsuzluk ve nepo bebekleri eleştirilerinden muaf değil.

Nepal kısa siyasi tarihi…

Nepal’de siyasi muhalefet, 1930’lu yıllarda Hindistan’da gurbetçi olarak bulunan bazı gençlerin kurduğu ve monarşiyi kukla durumuna düşüren Rana ailesinin kuşaklar boyu süren yürütme dönemine son vermek üzere kuruldu. 1950’li yıllarda yine Hindistan bağımsızlık hareketinden etkilenen bazı gruplar, Çin’in de etkisi altında Maoist partileri kurdular. 1950 yılında Rana ailesi, iktidardan uzaklaştırıldı.

Kralın siyasi partileri yasakladığı ve mutlak otokrasi ilan ettiği, Panchayat denilen uzun bir dönem (1961-1990), Marksist grupların birleştiği Sol cephe ve Nepal Sosyal Demokrat Partisi olan Kongre Partisi’nin başlattığı sivil direniş örneği ile son buldu. Kral seçimleri ve partilerin meşruiyetini kabul etti. Ülke anayasal monarşi ile yönetilir hale gelmişti.

Bu dönemi, 1996 yılında krala çok taviz verildiğini iddia ederek Merkezi Birleşik Marksist Parti’den ayrılan Maoist Parti’nin başlattığı gerilla savaşı izledi. 2001 yılında kral ailesinin tamamının kralın oğlu tarafından öldürülmesinin ardından, yeni atanan kral gerilla savaşına karşı tüm katliamlara rağmen üstünlük sağlayamadı. Başarısızlığa uğrayan çeşitli barış görüşmelerinin ardından tüm partilerin seçimleri boykot etmesi sonucunda Kral 2006 yılında iktidarı devretmek zorunda kaldı ve parlamenter demokrasinin önü açılmış oldu. Monarşi yıkılmıştı, ardından iki kez kurucu meclis seçimleri yapıldı.

Gerilla savaşı sırasında 17.000 kişi hayatını kaybetti. Savaş büyük bir göç dalgasını da tetikledi. Ateşkes sonrasında, Parti yönetiminin sayılarını abarttığı iddia edilen Maoist gerillaların orduya dahil edilmesini de içeren bir paketle, isyancı Maoist Parti seçimlere katılan bir parti halini aldı.

Bu dönemden itibaren iktidar, çeşitli Maoist partilerin de dahil olduğu hükümet biçimleri gördü. 2006 yılından yani monarşinin devrilmesinden bugüne kadar 15 hükümet değişikliğinin yaşandığı Nepal hala çeşitli koalisyon hükümetleri ile yönetiliyor.

Ancak bütün bu yıllarda Nepal halkı için pek değişen bir şey olmadı. Ortalama yıllık ücretler 850-1100 dolar arasında değişiyor. Nüfusun üçte biri yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Dış ticaret açığı her sene ciddi miktarda artan ülke, ayrıca çeşitli doğa olaylarının yarattığı tahribatlarla sarsıldı. 2009 yılında selden yaklaşık 300 bin kişi etkilendi, 2015 yılında depremde 9 bin civarında insan öldü. Şu anda Nepal BM tarafından en yoksul ülkeler statüsünde değerlendiriliyor.

Bu verilere karşın, benzer ülkelerde olduğu gibi tüm politikacılar çeşitli yolsuzluk suçlamalarıyla anılıyorlar.

Gerilla savaşından sonra sosyalist devrim hedefini aşamacı bir başlıkla ele alan Stalinist-Maoist partiler, Nepal’de demokratik bir ulus kurulması ve önce ulusal kapitalizmin kurulmasının zorunlu olduğunu söylemeye başladılar. Bu dönemde monarşi yanlıları ile kısa süreli koalisyon hükümetleri dahi kurdular. İktidarları boyunca çocuklarının kurtuluşuna geniş kitlelerin yoksulluktan kurtulmasından daha özel önem verdikleri aşikâr olan bu politikacıların ayaklanma sırasındaki şiddetten nasiplerini aldığı görüntüler yayıldı.

Nepal, kim yönetecek?

Troçki Rus Devrim tarihi kitabının girişine şu sözcüklerle başlar; “Devrimin en tartışma götürmez özelliği kitlelerin tarihsel olaylara doğrudan müdahaleleridir. Normal zamanlarda ister monarşik ister demokratik olsun, devlet ulusa tepeden bakar; tarih erbaplarınca yapılır: monarklar, bakanlar, bürokratlar, parlamenterler, gazeteciler. Ama keskin dönemeçlerde, eski düzen onlar için katlanılamaz hale geldiğinde, kitleler kendilerini siyaset arenasından ayıran duvarları birer birer yıkarlar, geleneksel temsilcilerini yerlerinden ederler ve bu müdahaleleriyle yeni bir düzenin başlangıç ortamını yaratırlar.

Nepal’de olan tam da bu. Önce 1930’lu yıllarda Rana iktidarına, ardından mutlak otokrasi denilen Panchayat dönemine son veren kitleler, son olarak da 2006 ayaklanmasına kadar yoğun bedeller ödeyerek ayağa kalkmıştı. Monarşiyi yıktılar. Onlarca “Komünist” partiyi meclise soktular. Karşılığında uluslararası bir ticaret unsuru olarak emeklerini satmak durumunda kalınca da yeniden iyi bildikleri bir şeyi yani ayaklanmayı yaptılar.

Asıl olarak, Nepal’de yukarda anlatılan bütün alt-üst oluşlar, bugüne kadar devrim ve karşı-devrim diyalektiği ile işledi. Her devrimci sürecin ardından, yeni bir gericilik dönemine adım atıldı. Rana hanedanlığının yıkılması mutlak monarşiye neden oldu. Monarşinin yıkılması da kapitalizmin restorasyonu için çalışan yeni müttefikler olarak Maocu ve Stalinist partilerin dönüşümüne ve sisteme iyice entegre olmalarına yol açtı.

Teori, havada salınarak gezen dogmalar bütünü değildir. Menşevik kökenleri olan aşamacı devrim teorisinin -gerçi hala inandıklarından emin olmamakla birlikte- sosyalizm inşasına yol açmayacağı ise aşikâr. Oysa bölgede Sri Lanka’dan, Nepal’e, oradan Bangladeş’e uzanan, mevcut rejimleri deviren, Myanmar ve Endonezya’da iktidarları sarsan seferberlik dalgaları dahi bu aşamacı teorinin geçersizliğini, karşı devrimci özünü açıkça ortaya koyuyor.

Bu ülkelerdeki Komünist gruplardan başat olanlar, ittifak kuracakları “liberal burjuvalar” bulma uğraşında ve ülkelerine çekecekleri yabancı yatırımcı avında iken bu ayaklanmalar nüveleniyordu.

Geride ise, öfkeli kalabalıkların el yordamıyla ve her seferinde reyondaki oyunculardan birini denedikleri koca bir boşluk kalıyor. Bu boşluk ise her zaman arzu edilen sonuçlarla doldurulmuyor.

Bitirirken bir not; Nepal ayaklanmasına Türkiye sol-sosyalist kamuoyunda yeterli ilginin gösterilmemesi elbette sadece aradaki uzaklık ile açıklanabilir bir şey değildir. Anlatılanlar herkesin kendi aynasında yankılanıyor.

Yazar Hakkında