Uzaktı gökyüzü belki yine de gecemiz gündüzümüz vardı
Saklıydı iç çamaşırlarımız belki ama yine de içtiklerimizin izi vardı
Görünen dudak ve burun vardı ve değmeyen ellerimiz yine de arada sırada yazan kalem ve hiç bitmeyen ses vardı
Söylenmeyen bir şey vardı uymayan kimya ya da bitmeyen yağmur sesi
İçimizi ürperten soğuk ya da içimizi ısıtan bir çay bardağı
Kalp vardı atan ama biz ciğer kokladık
Tattık aynı damardan işkembe
Her defasında vurduk cümleyi ölmedi
Bilinmez bir yaşam sevinci vardı
Tahta kaşıkların çizmezliği
Çocuğun merakı vardı
Soruların soruları ve çok kez tekrarı
Sapla saman vardı kirazın çöpü
Adanmışlık vardı kadınlığa adamlığa
Ağlamak vardı bağdakini kovmak belki en güzel yerinde bir filmin
Kesinti vardı elektrik su doğal gaz cep harçlığı
Aç kalmak vardı açıkta kalmak
Ah alırken ahını bırakmak bir sokak çocuğunun çıplak ayağına bakarken görmemek vardı
Sarılmak vardı onsuz bir ağacın her dalına meyvesiz kalmak ya da kurutmak meyveyi yoklukta
Durmak vardı koşarken gülerken ağlamak
Ağlarken yanıltmak yanağını bir allık gözünü bir kalemle yeniden boyamak vardı ve korkmamak için gözlerini kapatıp gördüğün daha karanlıktan aydınlanmak
Kafa karışıklığın vardı ben gördüm aynada seninle beni yalanlarken gördüm içindekini atarken gördüm
üç cümle kurdum
Birini içine işledim
Diğerini sana söyledim
Ve sonuncusunu kulağıma küpe yaptım Taktım tabi ben her şeyi takarım.