Ekonomi bakanı damat Albayrak’a göre ekonomide “her şey yolunda”. Döviz kurunu bilerek tutmuyormuş! Oysa o her konuştuğunda TL değer kaybetmeye devam ediyor. Dolar 9 TL’ye, Euro 10 TL’ye dayandı bile! Yani biz o konuşurken daha da yoksullaşıyoruz. Başka bir konuşmasında “yakında çok yabancı yatırım gelecek” diyor. O konuşurken yabancı şirketler ülkeden birer birer çıkıyor. Kalsalar da, daha fazla gelseler de bir şey değişmeyecek oysa. Sanki emperyalizmin sermayesi sorunları çözmeye geliyor! Hep de aynı yalanı söylüyor: “en kötüsü geçti”. Ekonominin düzelmesi bir yana, iflas bayrağını çektiler, çekecekler. Kasa rezervleri boşaldı, hatta ekside. Karadeniz gazı ve Kanal İstanbul gibi hayal projeleri köpürtüyorlar. Arada hep “mehter marşı” fon müziği olarak geliyor, belki coşarız diye… Oysa halkın yoksulluğa dayanacak gücü kalmamış durumda. Zenginlerin keyfi çok bozulmazken, işçiler yokluktan intihar ediyor. İsyan, yoksul mahallelerinde bir hayalet gibi kol geziyor. Kıvılcımını bekliyor.
Sağlık Bakanı uzun süre Covid-19 rakamlarını gizledikten sonra, özellikle muhalif doktorların itirazlarıyla, sadece ağır vakaları yazdıklarını itiraf etti. Resmi rakamlarda bile hasta sayısı 400 bine, ölüm sayısı da 11 bine dayandı. Gerçek rakamların bunun çok üstünde olduğunu biliyoruz. Artık hastalık hepimizin yakınında, bunu görüyoruz. Birçok şehirde yoğun bakımlarda yer yok. Çok ağır olmadan hastaneye yatabilmek çok zor… İnsanlar hastaneye yatmak için bir torpil arıyorlar. Sağlık bakanı da halka “sosyal mesafe” tavsiye ediyor. İstersek durdururmuşuz salgını. Fabrikalarda, ofislerde işçileri sanki dip dibe çalışmaya başka bir hükümet zorluyor? Üretimi durdurmamak için işçileri sürü bağışıklığına sürükleyen sanki başkası! Covid haritaları bile sınıf ayrımının berrak bir göstergesi: İşçi mahalleleri kıpkırmızı, Covid-19 her yer! Zengin mahalleleri ise yemyeşil, tertemiz… Onlar güvenli mahallelerinde, sosyal mesafeli sporlarını yapıp, kahvelerini içerken, işçiler çarklar durmasın diye ölüyor! Ölüm ve isyan mahallelerimizi sarıyor.
Deprem oluyor İzmir’de 114 insanı kaybediyoruz. “Kader” demeye devam ediyorlar. “Bunca deprem vergisi ne oldu? Bu binalar neden denetlenmedi? Bizim çocuklarımız neden hep ölümle yaşamak zorunda?” bunları sormak ise suç! “Vesayet yapmış” bu binaları diyor Erdoğan. 2002’den beri ülkeyi sanki başkası yönetiyor. Bizi sağlam binalarda oturmamakla suçluyor. Beceriksizliği, utanmazlıkla örtme çabası… Ölenler öldüğü ile kalacak, hesap sorulmayacak sanıyorlar. Canımız yanıyor, öfkemiz büyüyor.
Suçlu Bulundu
Hükümet çare bulacağına sürekli başkalarını suçluyor. Erdoğan’da, şakşakçıları da, kim itiraz etse saldırıya geçiyorlar: “hain, çapulcu, FETO’cu, Gezi’ci”… En masumu ise “nankör”. Sanki ülkenin zenginliklerini yağmalayıp servetlerine servet katan onlar değil de biziz? Neredeyse hükümeti eleştirmek yasaklanacak! Hükümet= devlet= AKP/MHP= Erdoğan denklemi oluşmuş durumda.
İç düşman yetmeyince Türk-İslam sentezli fetihçi anlayış devreye giriyor. Bir gün Yunanistan oluyor düşman, diğer gün Fransa, Ermenistan veya Mısır. Ama tehdidin savaşa dönmeyeceğini söylemek de mümkün değil! Erdoğan ateşle oynamaya devam ediyor.
Devletin Sopası Hazır
Hem salgının, hem ekonominin olumsuz sonuçlarının bedelini işçilere ödetmek istiyorlar. Tehdit yetmeyince “sopa” başlıyor. Orada İçişleri bakanı Süleyman Soylu devreye giriyor, MHP ve bütün karanlık devlet aygıtları devreye giriyor.
Ekonomik kriz bu sopa politikasını güçlendiriyor. En küçük eyleme bile polis müdahale ediyor. İşçi eylemlerine, çevre eylemlerine, kadınların hak eylemlerine hiç tahammülleri yok. Çünkü bu eylemlerin tamamı, baskıcı Saray rejiminin temellerini sarsıyor, yağmayı açığa çıkarıyor. Maaşlarını ve haklarını alamadıkları için Ankara’ya Meclise gitmek isteyen Soma madencileri aylardır yürütülmüyor. Defalarca gözaltına alınıyorlar. “Vallahi de korkmuyoruz billahi de korkmuyoruz sizden…” diye haykırıyor sendika örgütlenme uzmanı Kamil Kartal. İşçiler geri adım atmayınca, şimdi görüşmek zorunda kalıyorlar. Bimeks’ten alacaklarını isteyen işçiler, patronun talebiyle defalarca gözaltına alınıyor. Ülkenin birçok yerinde arazileri için, doğa için direnen köylüler yerlerde sürükleniyor. Ve bu baskı politikasının artarak devam edeceğini görebiliyoruz.
Ama hiçbiri yetmiyor, AKP zayıflıyor. Zayıfladıkça küçük ortaklarına daha fazla ihtiyaç duyuyor. Yeni ortaklar, yeni düşmanlar arıyor. Bir önceki seçimi kaybetmesine neden olan HDP’ye yeniden yükleniyor. Muhalefet bloğundan kopmasına çalışıyor. HDP operasyonlarını kesintisiz sürdürüyor. Neredeyse tutuklanmayan yönetici bırakmıyor. Hedeflerinde HDP’siz bir seçim veya seçim yasası değişikliği ile HDP’nin etkisizleştirilmesi var. Burjuva muhalefet ise içerden parçalanmaya çalışılıyor.
Yeni “Torba Yasa”
AKP bir burjuva partisi ve doğal olarak tüm kriz anlarında yasal düzenlemeleri burjuvazi lehine… Erdoğan,ekonomik krizden çıkış yolunun patronları rahatlatmaktan geçtiğini düşünüyor. Krizden çıkış anahtarını da bulmuşlar; emeğin daha da esnekleşmesi yoluyla Türkiye’yi bir ucuz işgücü cenneti yapmak, güvencesiz çalışmayı yasallaştırmak ve işçi sınıfının tarihsel kazanımlarını yok etmek. 12 Eylül askeri rejiminin başaramadığını AKP/MHP hükümeti yapmak üzere!
3 Kasım’da AKP’nin Meclis’e sunduğu ve eğer bir halk direnişi olmazsa, AKP/MHP oylarıyla geçmesi muhtemel “Torba Yasa”, bu saldırının yeni ayağı. Sözde istihdam paketi, esnek ve sigortasız çalışmanın önünü açıyor. 25 yaş altı gençler ve 50 yaş üstü emeklilikte yaşa takılanlar “belirli süreli sözleşme” ile sigortasız olarak esnek çalıştırılabilecekler. Yani “10 gün gel çalış.” ve sonra da ihtiyacım kalmadı git.” sistemi. Sigorta yok, düzenli maaş yok. Esnek, güvencesiz, ucuz işgücü… Eğer işçi, 10 günden az çalışıyorsa uzun dönemli sigorta primleri yatırılmayacak. Birçok genç ileride prim yaş gününe takılacak.
Eve günde 39 TL ile, yani 1170 TL ile gönderilme zaten yasallaştı. İşçi ne maaşını alabiliyor, ne de kıdemini… Üstelik bu para da işsizlik fonundan karşılanıyor. Bunlar da yetmiyor kıdem tazminatı kaldırmaya çalışılıyor. İşte, hükümetin krizden çıkış formülü bu!
Elbette bu yasaya karşı emekçiler protestolara başladılar. DİSK, Petrol-İş henüz güçsüz de olsa işyerlerinde eylemlere başladı. Hükümet yanlısı TÜRK-iş ve yandaş HAK-iş bile yasaya tepkili.
Bir protesto da, Kırmızı Gazete’nin de dâhil olduğu, bir dizi işçi ekibi tarafından Eminönü’nde yapıldı. Emek ve Adalet Platformu, İşçi İttifakı, İşçinin Kendi Partisi, Kırmızı Gazete, Otel Ve Turizm İşçileri Sendikası, Yaşar Usta Emek Portalı eyleme katıldı. İşçi sınıfı ne salgını, ne polisin sopasını artık dinlemiyor. Çünkü bıçak kemikte!
Hiçbir şey nedensiz değil! Başımıza gelenlerin hepsinin nedeni bu kapitalist yağma düzeni ve onun hükümetleri… Ne yalanları ne baskı aygıtları bu gerçeği artık gizleyemiyor. Ve bu baskı rejimi gücünü bizim güçsüzlüğümüzden ve elbette baskı aygıtlarının şiddetinden alıyor.
Ama öfkemizden korkuyorlar… Birleşip ülkeyi yeniden kurabileceğimizi biliyorlar… Ve bu korkuda sadece AKP değil, CHP’li burjuva muhalefet de, TUSİAD da, MUSİAD da birleşiyor. Korkmakta haklılar, çünkü emek mücadelelerinin, çevre mücadeleleriyle, Kürt halkının demokratik talepleriyle, kadınların yaşam ve eşitlik mücadeleleriyle ve elbette gençlerin özgürlük ve güvenceli bir gelecek talepleriyle birleşmesi bu saldırıları durdurur ve işçiden, ezilenlerden yeni bir düzeni gündeme getirir.