Peru Nereye Gidiyor?

Peru Nereye Gidiyor?

Kitlesel sosyal ve siyasal çalkantılar sürerken, darbe çağrıları karşısında burjuva kurumların çürümüşlüğü devam ederken, üçüncü bir COVID dalgası ülkeyi tehdit ederken; Peru, ülkenin bağımsız bir cumhuriyet olarak kuruluşunun 200. yıldönümünde, çözümü olmayan ciddi bir krizle karşı karşıya.

Federico Romero, Sosyalist İşçi Partisi (PST) – Peru    Çeviri: Kırmızı Gazete

Peru’da seçim bir kriz haline geldi, çünkü sol aday Pedro Castillo’nun az farkla seçimi kazanmasının ardından Burjuvazi ve onun sağ kanat temsilcileri, Castillo’nun oylarını çalmak ve adayları Keiko Fujimori’ye bir zafer kazandırmak amacıyla yeniden sayım çağrısında bulunuyorlar. Kesin sonucun seçim kurulu tarafından açıklanması beklenirken, devlet kurumlarına olan güvenin erozyona uğramasının yol açtığı toplumsal kutuplaşma, krizin sokaklara taşmasına neden oluyor, her iki taraftan da önemli oranda insan sokaklara aktı. Seçim sonucu ne olursa olsun, kriz, Latin Amerika’nın geri kalanının büyük bir bölümünde gördüğümüze benzer şekilde, sınıf mücadelesinin keskinleşmesine yol açıyor.

Daha normal şartlar altında, seçim kurulu Pedro Castillo’yu seçimin galibi olarak ilan etmeye hazırdı (2016’da Keiko Fujimori’nin seçimi benzer bir farkla kaybettiğinde olduğu gibi). Ama ilk başta öyle görünse de bu normal bir seçim değil. Seçim sezonu oldukça sakin bir şekilde başlayıp ilerlerken, Sadece 30 yıllık neoliberalizmin değil, aynı zamanda 200 yıllık işlemeyen bir cumhuriyetin aleviyle ısınan ve pandemiyle birlikte kaynayan Peru’da sınıf ve baskının iç çelişkileri kontrolden çıkmaya başladı.

Mevcut çatışma, Bolivya’da Evo Morales’in seçilmesi durumunda olduğu gibi, sınıflar arasındaki güç dengesinde köklü bir değişimin işareti değil, Bolivya’da yoğun ve geniş bir devrimci sürecin ardından kitleler, Palacio Quemado’ya(Bolivya başkanlık sarayı)  girerek, iktidarı ele geçirme konusunda yüreklendi. Sokaklardaki mücadele, 2003 ve 2005’te iki kez burjuva hükümetini devirdi ve bu, ülkenin gaz rezervlerinin kısmen geri kazanılmasına ve diğer radikal siyasi kazanımlara izin verdi.

Peru’daki sınıf mücadelesinin düzeyi henüz bu kadar yüksek değil. Castillo’ya verilen destek, kitlelerin ülkenin sorunlarına karşı seçime dayalı bir çözüm arayışının sonucudur; Castillo, Morales ve partisinin henüz gölgesi bile değil. Peru Libre (Özgür Peru), hükümet içinden siyasi bir dönüşüme öncülük edemeyecek kırılgan, Castrocu-Chavist bir örgüt. Bu nedenlerle, burjuvazi, seçimi Castillo’nun yönetimine izin vermemek için sonuçları çalmak ya da en azından seçimleri gayrimeşru hale getirmek için taktiklere başvuruyor. Bu, seferberliklerin neden on beş günden fazla sürdüğünü ve karşı iki önemli protestoyu da motive etmesini açıklıyor.

Bununla birlikte, kitleler arasında hala devrimci bir ruh hali var ve bu hızla yeni bir duruma yol açabilir. Bu sürecin evrimi, önümüzdeki günlerde yapılan anlaşmalara ve çatışmalara dayalı olarak krizin nasıl şekilleneceğine bağlı olacaktır. Fujimori kendini Peru halkına dayatırsa, yaygın kitle mücadelesinin ateşlenmesi muhtemel. Castillo’nun seçimi kazandığı ilan edilirse, göreceli olarak sakinliğin geri gelmesi muhtemel. Ama başka olasılıklar da var: Eğer süreç 28 Temmuz’dan sonraya ertelenirse insanların sabrı taşabilir, ayrıca seçim sürecinin tamamen iptal edilmesi de olası. Şimdilik, seçim kurumları ve Peru Libre’nin de isteği bu yönde; burjuvazi ile mücadele yasal müzakere alanıyla sınırlandırılıyor. Castillo, burjuvazinin güvenini ve yeşil ışığını almak için onlarla görüşmelere devam ediyor, sokak protestoları yoluyla arkasındaki desteği bu konuya odaklıyor, mücadelenin kapsamını her fırsatta sınırlamaktan geri kalmıyor. Ancak, burjuvazinin sağ kanadı sonuna kadar gitmek istiyor, bu da krizi ve çatışmaların koşullarını derinleştiriyor.

Buraya Nasıl Gelindi?

Seçimler aslında bir krizin ürünüydü, çünkü düzen partileri kendilerini halkın gözünde itibarsızlaşmış ve güvenilmez buldular. Seçimlerin ilk turunda nüfusun %30’u oy kullanmadı ve %17’si boş veya geçersiz protesto oyları verdi. Sonuç olarak, seçimin ikinci turuna çıkacak adaylar, toplam %30’dan az oy alan iki küçük azınlık partisini temsil etti. Bu iki seçeneğin Peru seçim siyasetinin karşıt kutupları temsil etmesi, ikinci turda kutuplaşmanın koşullarını yarattı.  

Keiko Fujimori, babasının yozlaşmış diktatörlüğünün mirası, sistemi tıkayan davranışları ve Lava Jato soruşturması (Operation Car Wash) tarafından ortaya çıkarılan yolsuzluk suçlamaları nedeniyle -bu aynı zamanda Peru’nun en son dört eski başkanını ve diğer eski yetkililerin sonsuz bir listesini de içeriyordu- eleştiriliyor.  Sonuç olarak, seçmenlerin %70’inden fazlası ona açıkça karşı çıktı, sadece %11 lehte oy onu ikinci tura götürmek için yeterliydi. Köylü kökenli bir kırsal öğretmen olan Pedro Castillo, Peru köylüleri için değişim mesajı içeren bir kampanya yürüttü, onlar Pandemiden en çok etkilenen kesimlerdi ve bu kampanya ile oyların %15’ini kazandı. Bu iki kamp, toplumun kutuplaşmasının bir ifadesi olarak ortaya çıktı: bir yandan orta sınıflar aşırı sağa yöneldi, Mevcut hükümet ve kitle hareketinin birinci tercihi olan “Peru için Birlikte” (JP) akımının sisteme iyice entegre olması bu merkezin ardındaki desteğin çöküşüne neden olurken, geniş halk katmanları aşırı sola yüzünü döndü.

Böylece, ikinci tura, ilk turu önde tamamlayanlardan hiçbirine oy vermeyen nüfusun üçte ikisi karar verecekti, birçoğu her iki adayın da merkezi politikalarına aşırı derecede karşı olan ve kendilerini ekonomi yaklaşımlarına dayanarak daha az kötü bir şeyi desteklemek zorunda bulanlar: süreklilik (Fujimori) veya değişim (Castillo) arasında bir seçim. Ancak bu dinamik, merkezi olmakla birlikte, seçimin Fujimorist fraksiyonu tarafından benimsenen gizli ve kutuplaştırıcı bir kampanya stratejisiyle karakterize edilen başka birçok sorunla boğuştuğu için oyundaki tek faktör olmadı.

Genel Durum

Seçimin ikinci turu, sosyal ve coğrafi olarak bölünmüş bir ülke resmi çizdi. Andes dağ bölgesi; burası ülkenin en fakir bölgelerinden biri ve ağırlıklı olarak tarımsal bir bölge, Castillo’ya ciddi miktarda oy verdi; Lima (başkent), kuzey sahili ve Ica, Modern kapitalist girişime entegre olan bölgeler ise, Fujimori’ye çoğunluk oyu sağladı. Bu bölünmeler, İlk kez Peru’nun sömürge döneminde ortaya çıkan ve 200 yıllık cumhuriyetten sonra çözümsüz kalan ve 30 yıllık neoliberalizm tarafından daha da ağırlaştırılan tarihsel sorunların yeniden ortaya çıkmasıdır. Bugün, bu resim Peru’nun yararsız bir sistem tarafından yönetilen bölünmüş bir ulus olduğunu gösteriyorlar.

Peru’nun tarihsel geleneğinde, zengin sınıf, köklerini bir avuç İspanyol sömürgeci atalarına kadar takip eder. Şehir merkezlerinde yaşayan bir “creole” elitine dönüşen bu sınıf, sömürdükleri ve köleleştirdikleri yerli kitlelerden tarihleri boyunca korktular. “Aşağı ırk” olarak gördükleri; bu yerli insanlar, sayısal üstünlüklerinin çok iyi farkında olarak, beyaz kentli nüfusa karşı mücadeleler ile kolektif bir kimlik inşa ettiler. Peru’nun küresel kapitalist ekonomiye zorla girmesi ve kapitalist gelişmenin çeperinde bir ülke olarak konumu, ekonomisi deforme olmuş, geri kalmış ve yabancı sermayeye bağımlı bir ülke olarak gelişmesine yol açmıştır. Koloni döneminden beri, Peru altın, gümüş ve diğer mineralleri ihraç etti, her zaman yabancı ülkelerin çıkarları tarafından kontrol edildi ve uzun zamandan bu yana kıyı şeridi boyunca tarımsal ihracatı da geliştirdi. Ülke nüfusunun çoğunluğunu sömürerek, onları marjinalleştirirken bu iki endüstri, yönetici sınıfın zenginliğini ve gücünü üzerine inşa ettiği sütunları oldu. Vahşi ve engebeli And Dağları silsilesi de toprak sahipleri tarafından fethedildi, ama kapitalist ekonomik sömürü yerine toprağın kalitesizliğinden dolayı feodal üretim kotalarına daha çok benzeyen bir ekonomik ilişkiler sistemi geliştirdiler. Ülke bir İspanyol kolonisi olmaktan bağımsız bir cumhuriyete geçerken olduğu yerde saydı. Köylüler, büyük mücadeleler sonucunda toprak haklarını kazandıktan sonra, bölgenin Peru devleti tarafından fiilen terk edilmesi sonucunda, geri bırakılmış, temel hizmetleri bile sağlanamayan bu bölge, 200 yıl sonra bile ülkenin en fakir bölgesi halinde. Ancak yoksul kırsal dağlar ile zengin kent merkezleri arasındaki çelişkiler zaman geçtikçe keskinleşti: Büyüyen bu uçurum sadece kentsel zenginlerin ve kırsal yoksulların yaşam tarzları arasında değil, aynı zamanda kırsal bölgelerin kendi içinde de mevcuttu. Çünkü bazıları egemen sınıfın yararına dağlardan zenginlik çıkaran devasa madencilik şirketlerinin şantiye şefleri haline geldiler.

Bugün sınıflar arasındaki savaş cephesi bu tarihsel bağlamda çizilmektedir. Neoliberal reformlar, özellikle son 20 yılda ekonomiyi istikrara kavuşturdu ve Çin’e bile rakip oranlarda, ancak oldukça eşitsiz bir şekilde büyümesine neden olarak, toplumsal eşitsizliğin büyümesine yol açtı. Son zamanlarda, neoliberal reformların etkisini yitirmesiyle ülke içinde bir sosyal kriz büyümeye başladı ve COVID pandemisi ülkeyi kasıp kavururken genel istikrarsızlaşmayı da derinleştirdi.

Salgın sadece işçilere ve yoksullara doğrudan zarar vermekle kalmadı, aynı zamanda küresel ölçekte neoliberal modelin aşırı kırılganlığını da gösterdi. Peru, kişi başına düşen hastane, ilaç, doktor ve hatta oksijen cihazı azlığı nedeniyle, dünya üzerindeki en yüksek oranda COVID ölümüne sahip ülkelerden biri. Ülkenin ekonomik kalbi olan Lima’da çalışan nüfusun yarısı işini kaybederken, diğer yarısı maaşlarında önemli kesintiler de dahil olmak üzere pek çok hakkını kaybetti. Binlerce kişi hayatta kalabilmek için başkentten memleketlerine geri dönmek zorunda kaldı. Ekonominin %75’inin kayıt dışı olduğu bir ülkede, küçük işletmelerin büyük çoğunluğu iflas etti. Dağlarda ve vahşi doğada internet kapsaması veya bilgisayar altyapısı yok, Pandemi nedeniyle yüz yüze eğitim askıya alındığından bu durum uzaktan eğitime erişim eksikliğine yol açtı. Bütün bu sefalet yaşanırken, ülkenin en büyük sömürücüleri devasa bir teşvik paketiyle “kurtarıldı”. Kapanmaları gereken birkaç gün dışında, Peru endüstrisi pandemi boyunca üretimi durdurmadı ve çalışanlara köle gibi davranırken işletme sahipleri kendilerini COVID’den korumak için aşıları biriktirdi. Tüm bu sonuçlar, devlet tarafından uygulanan ve yönetilen açık bir sınıf temeline sahip politikalar dizisinin ürünüdür (buna ek olarak yolsuzluk tartışmaları da var). Bu, Peru halkının ölülerinin yasını tutarken, hayatta kalmak için hakları için savaşmaları gerektiğini anlamalarını sağladı.

Bütün bu gerçekliğin ilk toplumsal tezahürleri, Kongre’nin yeni bir yolsuzluk hükümetinin dayatmasını bozan 14 Kasım büyük isyanında ve işçi köleliğini simgeleyen yasanın yürürlükten kaldırılmasını başaran tarım proletaryasının güçlü grevinde ortaya çıktı.

Ancak, seferberlikleri yatıştırmak için burjuvazi ile işbirliği yapan ve adayları Verónika Mendoza’yı destekleyerek onları seçim alanına taşıyan reformist önderliklerin ihaneti nedeniyle sınıflar arasındaki güçler korelasyonunda bir değişiklik olana kadar bu kazanımları çoğaltamadılar.

11 Nisan ve 6 Haziran (iki turlu oylama) sonuçları bu bağlamda anlaşılabilir.

Kutuplaşmaya neden olan nedir?

Gerçek kutuplaşma bu genel bağlamda gerçekleşti. Castillo’yı destekleyen kutup, Fujimori’nin yalnızca egemen sınıflarla değil, aynı zamanda sistemin en aşırı unsurlarıyla, yozlaşmış yetkililerle, insan haklarını gurur duyarak ihlal edenlerle ve baskıcı gericilerle, Fujimori’nin kampanyasında lafını esirgemeden benimsediği siyasi duruşlarla özdeşleştirmiştir. Üstelik, yalnızca zenginlere fayda sağlayan mevcut ekonomik rejimin devamını istemesi, kanun ve düzen söylemi ve yozlaşmış yetkililerin cezasız kalmasına verdiği destek, kitlelerin nefretini çekti. Bu nedenle stratejisi, rakibi Castillo’ya kötü sözler söylemeye çalışmak, onu ve destekçilerini “komünist” ve “terörist” ilan etmek, bu etiketleri onu destekleyen çok sayıda sol gruptan, liberale ve hatta seçim boyunca tarafsız kalmaya çalışan devletin görevlilerine kadar büyütmek oldu. Bu kirli kampanya ile ülkenin neredeyse yarısını kendi tarafına çekmeyi başararak Fujimori’nin “tek çözüm olduğu” imajını oluşturmaya çalıştılar.

Bu kampanyaya verilen destek büyük medya platformlarından yürütüldü, ayrıca hükümetteki eski liberallerden ve partilerinin aşırı sağ unsurları çeşitli sözcüler tarafından desteklenen, Lima sokaklarındaki devasa reklam panolarında yanıltıcı “demokrasiyi savun” çığlığıyla orta sınıfları harekete geçirmeye teşebbüs ettiler. Bu kampanya o kadar derinden gerici ki, “komünistleri” öldürme sloganları atmaya ve Castillo’nun seçimi kazanması durumunda orduyu darbe yapmaya çağırmaya kadar vardı.

Hedef desteğini orta sınıflar olarak gören ve nüfusun geri kalanını korkutmaya veya şaşırtmaya çalışan bu saldırgan, bölücü ve el altından kamuoyunu dezonforme etmeye yönelik kampanya, yine de en güçlülerin çıkarlarını temsil ettiğini gizleyemiyor, ekonomiyi ve Peru’nun en zengin 17 ailesini boğan çok uluslu şirketlere yönelik değişim korkularını dizginleyemiyorlar.

Tüm bunlar, Castillo’nun tarafını tutan işçilerin, köylülerin ve diğer yoksulların çoğunluğunun yanı sıra aşırı sağın korkutmacasına ikna olmamış bir küçük burjuva liberal tabakasını da çileden çıkardı.

Peru Libre (Özgür Peru), Junín bölgesini iki seçim dönemi boyunca yöneten ve kendisini MOVADEF ile bağlantıları olduğu varsayılan önemli bir siyasi akımla ilişkilendiren küçük, bölgesel bir Castro-Chavist örgüttür. (Aydınlık Yol gerilla grubunun siyasi cephesi) Burjuvazi, doğal olarak siyasi programına karşıdır, çünkü bırakın maden endüstrilerinin millileştirilmesi ve anayasa reform çağrılarını, en küçük bir değişikliği kabul etmeyeceklerdir.

Bununla birlikte, Peru Libre, güçler korelasyonu onun lehine olmadığı ve yönetici sınıfın Kongre, CONFIEP, silahlı kuvvetler gibi fiili güçler üzerinde uyguladığı kontrol ve Rejim ve ekonomi üzerinde dev bir kilit gibi işleyen yasalar nedeniyle bu teklifleri yapma olanağının olmadığını da biliyor.

MOVADEF gelince, Peru Libre ile bağlantılarına dair söylentiler doğru olsa bile, Abimael Guzmán’ın takipçilerinin silahlı mücadeleden ve siyasi programlarının tamamından vazgeçmelerinin üzerinden neredeyse 30 yıl geçti. Bu süre içinde, sadece kendilerini sisteme entegre etmek ve tutuklu yoldaşları için af veya en azından onlara daha iyi muamele sağlamak için siyasi sistemle barış anlaşmaları çağrısında bulunmaya odaklandılar.

Buna rağmen, Peru burjuvazisi o kadar gerici ki, Peru devleti ile Aydınlık Yol arasındaki savaşı sona erdiren Hakikat ve Uzlaşma Komitesi’nin talep ettiği uzlaşmanın şartlarını düzeltmek yerine, terörrize etmeye ve çatışmanın bütünü için Aydınlık Yol’u suçlamaya devam ediyor. Onları hala kana susamış teröristler çetesi olarak adlandırıyorlar ve çatışmayı hem onu doğuran krizlerden hem de yarısından sorumlu oldukları 80.000 ölümde hükümetin kullandığı soykırım taktiklerini gizlemek için bu yolu kullanmaya devam ediyorlar.

Bu tip büyük baskılarla karşı karşıya kalan Peru Libre ve Castillo, tüm tutarsızlıklarını ve sınırlı potansiyellerini sergileyerek, siyasi programlarında art arda savrulmalara ve uyarlanmalara yol veriyor. Örneğin, JP’nin yanı sıra “demokrat” küçük-burjuvazi ve burjuvazinin bazı (Vizcarra, Partido Morado) kesimleri de kendi yollarına yön vermek için Castillo ekibine katılmaya çalıştılar. Bu çabaları sırasında, Castillo’yu “demokrasi, kurumları ve ekonomik modelini” tanıma sözü veren bir bildiri imzalamaya zorlayan Katolik Kilisesi (burjuvazinin en eski partisi) ve diğer kurumlar onlara yardım etti. Buna paralel olarak, çeşitli destekçilerden oluşan başka bir kampanya, Castillo’yu Perú Libre ve Cerrón’dan uzaklaştırmaya çalıştı ve bu son ikisini tüm sorunların kaynağı olarak gösterdi. Bu müdahalelerin herhangi birinde “demokrasi” nosyonu yok, oysa.  Çünkü, Peru Libre, seçtiği politik programıyla seçimleri ve yönetme hakkını kazandı.

Bu şekilde, seçimlerin ikinci turundan önce bile Peru Libre ve Castillo, JP ile Castillo’nun kampanyasına ekipman, insan gücü sağlayan “İki Yüzüncü Yıl Planı” adını verdikleri yeni bir siyasi platformu benimsemek için kurumsal Peru solunun da direkt desteği ile bir anlaşma imzaladılar. Bu anlaşmanın ardından Peru Libre ve Castillo daha ılımlı oldular: Platformlarını, burjuvaziyi yatıştırmak için mevcut siyasi sistemin sınırları içinde belirsiz bir “değişim” talep etmeye indirgediler. Aynı zamanda, anlaşma Castillo’nun başında Verónika Mendoza’nın olduğu bir merkez sol hükümet ataması için zemin hazırlıyor gibi görünüyor ve tüm bunlar işletmelerin çıkarlarına bir tek kıl bile zarar vermeyeceklerine dair yüksek ve alçak seslerle vaatlerde bulunarak piyasaları yatıştırma sözü verirken gerçekleşiyor.

Burjuvazi tarafından “ılımlı” olarak tanınan ve Castillo platformunun resmi sözcüsü, bir ekonomist olan Pedro Francke, “Görünüşe göre ekonomik büyümenin daha fazla yatırım, daha fazla üretim ve daha fazla istihdama yol açtığı açık bir ekonomik yasa var… Benim için özel yatırım, zenginlik ve istihdam yaratmak için çok önemli bir araçtır” dedi.  (El Comercio, 19 Haziran 2021) Yani mevcut siyasi modelin devamını destekliyorlar: özel yatırım en önemli önceliktir ve hükümet onu korumak ve tavizler vermek için gerekli tüm önlemleri almalıdır; Alberto Fujimori’den günümüz hükümetine kadar izlenen politikanın aynısı.

Bununla birlikte, saflarını Fujimori ile hizaya sokan burjuva hizbi, yukarıdakilerin hiçbirine inanmıyor ve Castillo’nun kapitalizmi baltalamak isteyen koyun postuna bürünmüş bir kurt olduğu yolundaki efsanesini söylemeye devam ediyor. Tabii ki, pek çok tutarsızlık ve çelişki nedeniyle baskı altında olan Pedro Castillo ve Peru Libre’nin izleyeceği yol henüz kesinleşmedi. Ama burjuvazinin çıkarlarına dokunmadığı sürece, solcu kılığına giren bir hükümet kurma yolunda somut adımlar attıkları açık.

Oylamayı raydan çıkarma planı

Bu bağlamda burjuvazi, ülkeyi cehenneme çevirebilecek bir çatışmanın kapılarını açmamak için Castillo başkanlığındaki bir hükümeti kabul etmeye hazır görünüyor. Ancak Fujimori’nin iktidarı ele geçirme ya da en azından Castillo hükümetini gayri meşrulaştırma ve zayıflatma fırsatı olup olmadığını görmek için son dakikaya kadar ateşle oynamaya niyetli oldukları açık. Bu onların hükümeti daha fazla dizlerinin dibine almalarına ya da muhtemelen seçim sonuçlarını geçersiz kılmalarına yardımcı olur. Burjuvazinin çeşitli fraksiyonları birbirlerine karşı açık mücadeleye girdikçe, bu olasılıklar açıkta geliştiriliyor.

Bu hedefler göz önünde bulundurularak, burjuvazi planlarını nasıl inşa ediyor?

Tarih, liberal demokrasinin burjuva demokrasisi olduğunu gösteriyor; bu hükümet sistemi tarafından verilen haklar sadece teoride mevcuttur ve pratikte sadece insanlar onlar için savaştıklarında saygı görürler. Bu bağlamda, Fujimori’nin müttefikleri, bu “demokrasinin” kendisine tanıdığı ayrıcalıklardan yararlanarak Castillo’yu seçim hilesi yapmakla suçladılar ve oylama sisteminin denetlenmesini talep ediyorlar.

Bu suçlamalar karşısında, “demokrasi”ye saygı duymaktan onur duyan Peru Libre bile bu yeniden kontrole destek verdi. Ancak bu kontrol tam bir saçmalık, çünkü rakip partilerin kontrol konusunda anlaşmaya varma olasılığı sıfırdır ve seçim mahkemesi her iki tarafı da tatmin edecek “adil” bir sonuç sağlayamaz.

Hangi adayın kazandığına bakılmaksızın şeffaf, meşru bir nihai sonuç üretmek için kontrol taleplerini değerlendirmenin en iyisi olduğuna inanan “demokratlar”, ve bir kazanan ilan edilene kadar sabırla evlerimizde beklememiz gerektiğini söyleyenlere karşı, gerçeğin başka planları varken hüsnü kuruntuya giriyoruz.

Adalet nedir? Kanıt olmadan hileli olduğu sadece söylendiği için bir sonuca varmak adalet midir? Bir adayın zaferini, ilçedeki ortalama katılım oranlarına uymadığı veya ilk turdaki sonuçlarından farklı olduğu için kabul etmemek mi, adalet?

Çeşitli istatistiksel çalışmalar ortaya çıktı: bazıları çok sayıda usulsüzlük olduğunu söylüyor, diğerleri çok az olduğunu, ancak var olanların önemli olduğunu söylüyor. Ancak bu istatistiksel çalışmalar yalnızca bir araçtır ve oylama sonuçlarının gerçekliğini veya eksikliğini kesin olarak belirlemez. Bu nedenlerle Fujimori ve destekçileri tarafından önerilen eylem planı, oyları çalma girişiminden başka bir şey değil.

Nihai sonuç, hangi yönde tecelli ederse etsin, seçimlerden sorumlu organ olan seçim kurulu tarafından belirlenecek ve bu karar siyasi olacaktır. Bu, meselenin her iki tarafının da iyi bildiği bir şeydir ve bu nedenle destekçilerini (Perú Libre örneğinde biraz çekinerek) sokaklara çıkmaya çağırdılar.

Böylece, Peru Libre seçim siyaseti oyunu oynamak için otururken, Fujimori iki cephede savaşıyor: bir tarafta seçim sonuçlarını Fujimori lehine çevirmeye çalışıyorlar ve seçim mahkemesine baskı uygulamaya çalışıyorlar. Hem halk gösterileri hem de diğer siyasi aktörler bir yandan da seçim komisyonunu itibarsızlaştırmaya, bağımsızlığını sorgulamaya, darbe çağrısı yapmaya çalışıyorlar ve bu anlamda temmuza kadar ellerinden gelenin en iyisini yapıyorlar. 28 Temmuz’da, nihai karar bekleniyor.

Castillo’nun, hem anket sonuçlarına bakılarak, hem de Peru Ulusal Seçim Süreçleri Ofisi (ONPE) tarafından onaylanan biçimiyle, küçük bir farkla da olsa seçimleri kazandığı bir gerçektir. Ancak resmi zaferin ötesinde, ülkenin çoğunluğunun, özellikle ülkenin iç kesimlerinde yaşayan ve onu doğrudan destekleyen yoksul insanların, Fujimori ve müttefiklerinin yapmaya çalıştıklarını izlerken, şimdi derin bir ihanet duygusu hissettikleri bir gerçektir. Umutları ve hayalleri daha çok çalınmıştır. Hiçbir şey, özellikle burjuvazinin, medya şirketlerinin ve diğer kaynaklarının tüm ağırlığının Castillo’ya karşı Fujimori’nin hizmetine sunulduğu tamamen adaletsiz, antidemokratik bir seçimin ardından sonucu tanımaktan daha demokratik olamaz.

Çözüm, genel bir grev planlamak ve yürütmektir.

Bu düşünceleri göz önünde bulundurarak, seçim mahkemesi her şeyi çözebilir, soruşturmalara son verebilir ve Castillo’nun zaferini tanıyabilir ve yalnızca sağ kanattan eleştiri alabilirdi. Bu, kitlesel protesto çağrısının yanında gündeme getirilmesi gereken bir taleptir. Ancak, burjuva muhalefetinin ve Peru Libre ve JP ile müzakere etmeyi umut eden orta sınıfların oynadığı rol nedeniyle gerçekleşmedi.

Seferberlikler, Fujimori’nin oylama sonucunu kabul etmeyeceğinin netleştiği andan itibaren başladı. Ancak son on beş gün içinde, Fujimori saldırısı arttı, protestolar Castillo aleyhine dengelendi ve Fujimori’nin planlarında başarılı olabileceğine dair korkuları artırdı.

Bu nedenle, oylama sonucunu savunan seferberliklerin ötesinde, burjuva ve Fujimorist planlara kesin bir son vermek ve ülkeyi çoğunluğun iradesine saygı duymaya zorlayacak olan mevcut krizi süresiz bir genel grevle karşılamamız gerekiyor. Başka bir alternatif yok.

CGTP, yeterince kapsamlı olduğuna dair hiçbir belirti göstermeyen, hatta gerçekleşeceğinin garantisi bile olmayan ve yalnızca tercih edilen uzlaşma politikasını desteklemek için önerilen bir ulusal grev çağrısında bulunuyor. Sendikanın tabanı, özellikle ülkenin iç kesimlerinde savaşmaya hazır, ancak bu tutum henüz işçi sınıfının geri kalanına yayılmadı ve eleştirel olarak, ülke ekonomisinin kalbini oluşturan kent ve maden proletaryasına nüfuz etmeyi başaramadı. Bu sonuç, büyük ölçüde CGTP’ye olan güven eksikliğinden kaynaklanan bir başarısızlık.

Süresiz bir grev için mücadele, onun hazırlanması ve uygulanması, işçi sınıfının öncü işçisinin kararlı müdahalesini gerektirir; bu, anın aciliyetini anlaması gereken, işçi sınıfının sıradan işçileriyle yoğun bir erişim ve koordinasyon kampanyasına girişmeyi gerektirir. Peru’da, her şantiye-fabrika için grev komiteleri ve temsilcilerinin oluşması ve bu inşanın zorlanması zaruridir.

Bunu sadece halkın iradesini savunmak için değil, aynı zamanda maden çıkarma endüstrilerinin millileştirilmesi, büyük kapitalist holdinglerin mülksüzleştirilmesi, bir kurucu meclisin kurulması, işçilerin ve köylülerin talep ve ihtiyaçlarını ele alan ikinci bir tarım reformu gibi değişiklikleri kazanmak için mücadele etmek için yapmalıyız.

Bütün bunlar mümkün. Sadece, işçi sınıfını bir İşçi Halk Hükümeti için savaşmak üzere harekete geçiren gerçek bir devrimci alternatifin inşası lehine ve merkezci sol tavizler yanılsamasını terk ederek bu yönde ilk adımları atmamız gerekiyor.

Yazar Hakkında