Liberal Düşlerden Uyanmak
3 Nisan 2022 günü sandığa gitmeden hemen önce Macaristan muhalefet ittifakı (United for Hungary) başbakan adayı Peter Marki-Zay, Başbakan Orban’ın tüm Macaristan adına bir utanç kaynağı olduğunu ve şimdi ülkenin önünde bu utanç vesilesinden kurtulmak için eşsiz bir fırsat olduğunu söylüyordu.
Macaristanı 12 yıldır otokratik bir rejimle yöneten Victor Orban’ın karşısında nihayet, muhalefet “karizmatik” bir ortak adayda birleşebilmiş, kamuoyunu heyecanlandıran bir kampanya yürüterek zafere bir adım mesafede olduğuna kendisini de inandırabilmişti. 6 partili birleşik muhalefetin etkinlikleri, 2023 seçimlerinde benzer bir arayış halindeki Türkiye burjuva muhalefet odaklarınca da yakın takibe alınmıştı. Hatta solcu Birgün gazetesi, Türkiyeli muhalefet güçlerine “Macaristan deneyiminden çıkartılacak dersler” konulu haberler tefrika etmekteydi.
Gelin görün ki, evdeki hesap, çarşıya uymadı. Kararsız seçmenlerin son anda yüzünü Orban’a döndüğü, adaletsiz bir seçim sistemi ve haksız rekabet koşullarında gerçekleşen genel seçimlerde, 3 seçmenden 1’inin oyuyla, meclisteki 3 sandalyeden 2’sini alan Orban büyük bir zafer kazandı. Sağı, sağla yenme liberal düşü Tuna nehrinin kıyılarında batıverdi.
Sandık sonuçlarına göre, Fidesz-KDNP koalisyonu oyların yüzde 53’ünü, Demokratik Koalisyonu (DK), Jobbik, Momentum, Macaristan Sosyalist Partisi (MSZP), Macaristan Yeşiller Partisi (LMP) ve Macaristan için Diyalog Partisi’nin (PM) oluşturduğu çatı oluşumu “Macaristan için Birlik” oyların yüzde 35’ini, aşırı sağcı Bizim Ülkemiz (Mi Hazank) ise oyların yüzde 6’sını alarak mecliste temsil hakkı kazanıyor.
12 yıldır kesintisiz iktidarda olan Viktor Orban, neo liberal yıkım politikalarının korkusuz bir savunucusu. Sırtını, aynı zamanda ülke finans kapitalinin başlıca temsilcileri olan gerici ve yayılmacı bir seçkinler sınıfına dayıyor. Emekçilerin demokratik mevzilerinden tiksiniyor. Çöküntü halindeki, olanaklarını tüketmiş bir yarı sömürge ülkede, sermaye birikiminin yegâne yolunun emekçi yığınların sessizleştirilmesinden/örgütsüz kılınmasından geçtiğini biliyor. Şaşırtıcı gelebilir ama bu muhalefet temsilcileriyle paylaştığı çok sayıda ortak fikirden sadece biri. Bu amaca giden yolda en çok başka kimsenin yarışamayacağı milliyetçiliğine, göçmen ve lgbti düşmanlığına bir de Macar kilisesine güveniyor.
Orban, şu ana dek ülkedeki liberal demokrasi kurumlarını alaşağı etmekte muazzam ilerlemeler kaydetti. Bir yandan Brüksel’in zavallı homurdanmalarına rağmen 12 yıl boyunca istikrarla bunu başarabilmek, bir yandan da ülkeyi Alman otomotiv endüstrisinin vergi cenneti haline dönüştürebilmek büyük maharet olsa gerek. Birleşik muhalefetin adayı Marki-Zay’a gelince; o, aslında Macaristan’ın Ekmeleddin İhsanoğlusu. Bu yeni yetme, Orban’dan daha muhafazakâr olduğunu, aynı neo liberal politikaları AB, Atlantik ittifakı çizgisi ve İMF çıpasıyla pek ala hayata geçirebileceğini, ülkenin yerli ve milli değerlerini Orban’dan daha güçlü temsil edeceğini muştuluyor. Orban ile aynı politikaları ondan maharetle hayata geçirebileceğini iddia eden, güven uyandırmaktan uzak bir çapsız. Bütün bunlar, bir güç arayan, örgütsüz, geleceksiz ve kendini çıkışsız hisseden Macar emekçilerinde köpek eniği hırıltısı etkisi yaratmış olsa gerek. Öte yandan Birleşik muhalefetin hezimeti en çok NATO ve AB önderliğini kaygılandırıyor. Orban’ın zaferiyle, Putin’e karşı tam birliğin hedeflendiği bu dönemde Victor Orban, hem Atlantik ittifakı hem de AB için can sıkıcı bir topuk dikeni olmaya aday.
Orban’lar, Uluslararası kapitalizmin 2008 yılından beri bir türlü aşmayı başaramadığı çoklu krizinin birer mahsulü. Birçok ülkede İstikrarlı bir sermaye birikimi bu koşullar altında bir parlamenter demokratik araçlar paketiyle sürdürülemiyor. Kriz halindeki kapitalizmin militarist, yayılmacı, mafyatik, işçi sınıfı karşıtı, toplumsal cinsiyet eşitliğini reddeden, farklı kimlikleri ötekileştiren ve doğaya yıkım getiren yanı iyice belirginleşiyor.
Bu süreç kuşku yok ki Macaristan’a özgü değil, uluslararası bir eğilimin yansıması. Kapitalizmin buhran koşullarında bu tip yarı sömürge toplumlar, liberal demokratik olasılıklarını hızla tüketmekte, ulusal kapitalist pazarın sürekliliğinin güvencesi ise olağan üstü yetkilerle donatılmış yerli ve milli bonapartlar olmakta. Nasıl? Hikâye tanıdık geliyor değil mi?
Macaristan’daki seçimler, ülkenin içinde bulunduğu aşırı bölünmeyi tescil etmiş oldu. Ülkenin bağımlılığını ve yıkımını her geçen gün derinleştiren bir egemen sınıf bloku ile Macar proletaryası arasındaki karşıtlık bir yanda birikmekte iken, ülkeyi yönetilebilir kılmak için uygulanan -Macar proletaryasını atomlarına kadar parçalayan- siyasal çizgi bir başka yanda birikerek gerçek bir fay hattı oluşturuyor. Emek ve sermaye, yerli ve göçmen işçiler, kadın ve erkek emekçiler, salgın koşullarında bilim ve ezoterizm, muhafazakâr değerler ve gereksiz “liberal” özgürlükler, Putin yanlıları ve AB’ciler, milliyetçilik ve kozmopolitlik, şehirler ve kırlar. Macaristan her yandan bölünmüş bir toplum. İşte Orban’ın ve temsil ettiği egemen sınıfın üzerinde yükseldiği sihir bu.
Macaristan’ı artan bir yoksullaşma, işsizlik dalgası, muhafazakâr cendere ve bölgesel askeri gerginlikler bekliyor. Ama tüm bunlar aynı zamanda yaşanacaksa, gelecekteki bir devrimci seferberlik dalgasının da ana besin kaynakları olacak. Bunun için tek eksik, Macar emekçi yığınlarını yeniden tüm renkleriyle ve devrimci bir mücadele programı etrafında toparlayabilecek bağımsız ve devrimci bir işçi hareketinin inşası ve ulusun karşısına onu alternatif olarak yerleştirebilmek. Bu size ütopik gelebilir. Ama son Macar seçimleri asıl ütopik olanın liberal hayaller olduğunu berrak bir biçimde ortaya koydu. Bu dersi hiç akıldan çıkarmayalım.
Murat Yakın