İşçi Sınıfının Kavgasında Militan bir Troçkist; Ahmet Doğançayır

İşçi Sınıfının Kavgasında Militan bir Troçkist; Ahmet Doğançayır

Esat Erdoğan

4 yıl önce temmuz ayında Ahmet Doğançayır yoldaşı kaybettik. Ölmeden birkaç hafta önce Kadıköy’de toplanmış, son yazıları ve Kırmızı Gazete’nin geleceğini konuşmuştuk. Bir kısmı 12 Eylül sonrası gördüğü ağır işkencelerden miras kalan sağlık sorunlarına rağmen, bir işçi gazetesi etrafında yeniden inşayla heyecanla ilgileniyordu. Bu görüşmeden kısa bir süre sonra da maalesef ölüm haberini aldık.

Geçen dört yıl boyunca onun devrimci kişiliğini ve mücadelesini genç devrimcilere yeterince anlatamadığımızı fark ettik. Aslında sadece o değil, o dönemin Troçkistlerinin militanca mücadelelerinin çoğu unutulmuştu. Bazı şeyleri açıkça anlatmak mümkün değildi, yayınlar varsa da çoğu adeta kayıptı, arşivlerin önemli bir kısmı ise devletin elindeydi. Özellikle fikri metinlerin bulunduğu Sürekli Devrim, Ne Yapmalı, Sosyalist Mücadele Defterleri, İşçi Cephesi vb. yayınların toplanıp derlenerek devrimcilere sunulması hâlâ büyük önem taşıyor.12 Eylül öncesi dönemin olabildiğince doğru bir tarihçesini çıkarmak istediğimizde eldeki belgelerin ne yazık ki çok yetersiz olduğunu gördük. Bu eksikliği gidermek için darbe sonrası dönemin, polis, savcılık, mahkeme tutanaklarına başvurmak zorunda kaldık. Zira devlet, eksik ve karmaşık olsa da konu hakkında görece geniş bir bilgiye sahipti: 12 Eylül öncesi faaliyetlerin örgüt inşa faaliyetleriyle ilgili genişçe bir bölümü, bir “bütün” olarak “Troçkistler” adı altında devlet tutanaklarında toplanmıştı.

Belgelerde ve güvenilir kaynakların anlatımlarında o dönemin Troçkistlerinin bir yandan örgütsel inşanın sorunlarıyla uğraşırken bir yandan da militanca mücadeleler verdiklerini gördük. İşçi sınıfı içerisinde köklenmiş, sürekliliği olan sağlam bir devrimci yapı inşa edememiş olsalar da Troçkist militanlar hem bulundukları mahallelerin hem de yardımına koştukları grevlerin faşist çetelere karşı öz savunmasını da içeren sert mücadelelerin içinde aktif olarak yer almışlar; bu mücadeleleri bazen tek başlarına, bazen diğer sol gruplarla birlikte yürütmüşlerdi. İstanbul Kartal, Pendik, Rumeli Hisarüstü, Kadıköy, İzmir, İnegöl, Ankara ve Antalya’da, çok sayıda mücadelede Troçkistler ön saflarda yer almışlardı.

Ve kavganın ateşinin harlandığı her yerde Ahmet Doğançayır vardı… Bir efsane yaratmak, artık hayatta olmayan bir yoldaşımızı “yüceltmek” gibi bir derdimiz yok. Ancak Ahmet Doğançayır’ın ve o dönemden yüz akı ile çıkmayı, bu tutumlarını daha sonra da sürdürmeyi başaran Troçkistlerin de unutulmaması gerektiğini düşünüyoruz. Hangi siyasi çevreden olursa olsun, genç kuşak Devrimci Marksistlerin bu yiğit devrimcileri hatırlaması gerekiyor. Bu aynı zamanda Türkiye’de Troçkizmin başlangıç döneminin adeta “unutulmuş” tarihine ilişkin bir hatırlatma anlamına da geliyor. Stalinizmin, silahlı faşistlerin ve devletin baskısı altında militanca mücadelelerin içerisinde yer alan tüm Troçkistler adına bu satırları kaleme almak bir görevdi.

Genç Bir Militan

Ahmet Doğançayır, 1955 yılında İstanbul’da dünyaya gelir. Demiryolları çalışanı bir baba ve ev emekçisi bir annenin iki çocuğundan biridir. Babasının mesleği gereği ilkokulu Mersin’de, ortaokulu İzmit’te ve liseyi İstanbul Bakırköy’de okur. İstanbul’daki yılları gençliğin hızla politikleştiği yıllardır. Ahmet, daha lise yıllarında devrimci gençlik hareketinde yer almaya başlar. Gençliğin devrimci eylemlerine tereddütsüz katılır.

1973 yılında, İstanbul İktisadi Ticari İlimler Akademisi’ne girer.  Devrimci Marksist düşünceyle de bu yıllarda tanışır. SSCB’deki bürokratik yozlaşmaya ve “Stalinist parti diktatörlüğü”ne yönelik eleştirileri onu devrimci Marksizme yakınlaştırır. O dönem Devrimci Marksist eserleri yayımlayan ve Troçkizme sempati duyan genç militanların bir bölümünün toplanmaya başladığı Köz Yayınları’na gidip gelmeye başlar; yayınevi çevresi onun devrimci Marksist fikirlerinin gelişimini sağlar; orada örgütlenir.

Ahmet, 1982 yılında Bursa Emniyeti’ndeki sorgusunda devrimci Marksizmden nasıl etkilendiğini şöyle anlatır:

“…Bilhassa Sovyetler ve Doğu Avrupa ülkelerindeki durumun içler acısı hali beni daha da bu konunun içine itti. Bolşevik parti tarihini okuduğumda sürekli horlanan bir kişinin varlığı dikkatimi çekti, bu kişi Troçki idi. Troçki hakkında merak saikiyle araştırma yapmam gerektiğini düşünerek Ağaoğlu Yayınevi’nin yayınladığı Isaac Deutcher’in yazdığı 3 ciltten ibaret Troçki ciltlerini okudum.  Bundan sonra Stalinizm ile bağlarım koptu” diyerek fikri dönüşümünü anlatır.

1974-75 yıllarında İstanbul Üniversitesi, işgaller ve faşistlerle çatışmalar temelinde devrimci mücadelenin yükseldiği bir mücadele alanıdır. Ahmet Doğançayır ve bazıları bugün hâlâ mücadeleyi sürdüren bir grup yoldaşı, Troçkistler olarak mücadeleye atılırlar. Üniversitenin ve okulların faşistlere karşı silahlı savunmasında aldıkları çetin görevler onları militanlaştırırken, okullardaki diğer sosyalistler içerisinde de saygınlıkları artar. Bu, Troçkistlerin o dönemki en militan çıkışlarından biri olur. Bu mücadeledeki gözü pekliği Ahmet’in neredeyse hayatına mal olacaktır.  Bir gün okulda “Ülkücü” faşistlerin silahlı saldırısına uğrar. Ancak tetikçinin silahı tutukluk yapar ve Ahmet hayatta kalır…

Troçkistler…

O yıllar, aynı zamanda örgütlenme konularında Troçkistler arası tartışmaların da hararetlendiği bir dönemdir. Birkaç yıl içinde çeşitli birleşmeler ve ayrışmalar yaşanır. Devrimci Komünistler Birliği, Troçkist Birlik-Devrimci Enternasyonalciler Birliği, Devrimci Sosyalist Birlik ve Komünist İşçi Birliği (İşçi Cephesi) bu dönemde ortaya çıkan Troçkist yapılardır.

Ahmet bir yandan elde silah sokaklarda grevleri ve mahalleleri savunurken bir yandan da bu inşa sürecinin içinde yer alır. Bütün bu süre içinde her zaman işçi sınıfı içinde faaliyeti, Troçkistlerin işçi sınıfını temel alan örgütlenmesini, faşizme ve her türlü askeri darbe girişimine karşı bir birleşik işçi cephesinin inşası için mücadeleyi esas alan bir anlayışa sahiptir. Bu nedenle Troçkistler arasında yaşanan “Devrimcilerin Birleşik Cephesi ve Birleşik İşçi Cephesi” tartışmasında azınlıkta olan ikinci eğilimde yer alır.

Bu eğilimin DSB’den ayrılarak kendi örgütünü (KİB) kurmasının ardından yeni bir yayın çıkarma sürecinde Ahmet aktif bir rol oynar. 12 Eylül darbesinden sekiz ay önce Şubat 1980’de, İzmir’de (İstanbul’da sıkıyönetim vardır.) “İşçi Cephesi” dergisi yayımlanır. Dergi, yaklaşmakta olan bir askeri darbeyi haber vermekle kalmayıp, böyle bir darbeye karşı işçi sınıfının birleşik mücadelesini temel alan somut bir “Eylem Programı”nı da içermektedir. Bu o dönemde kendi içinde bütünlük taşıyan ilk ve tek çıkıştır. Küçük bir siyasi grup, dönemin “burunlarından kıl aldırmayan” o koskoca siyasi yapılarının göremediğini veya görmek istemediğini görmüş ve yüksek sesle ilan etmiştir. Durumun giderek tehlikeli bir hal almasına rağmen Ahmet hiç tereddüt etmeden derginin sahipliğini ve yazı işleri sorumluluğunu üstlenir. İşçi Cephesi, ayrıca işçi sınıfını yaklaşmakta olan darbeye karşı uyaran ve (Almanya’da 1920’de yaşanan ve işçi sınıfının birleşik direnişiyle yenilgiye uğratılan Kapp darbesini örnek vererek) sınıfı birleşik bir cephe altında, fabrika ve işçi mahallelerinde silahlı öz savunmaya (İşçi milisleri, öz savunma komiteleri…) çağıran iki illegal “İşçi Bülteni” de yayımlar. Bu çağrılar, dönemin “Aydınlık” gazetesinde “Karanlık mihrakların provokasyon çağrısı!” başlığıyla haber olur. Tariş olaylarının yaşandığı İzmir’de de (diğer bazı illerle birlikte) 20 Şubat’ta sıkıyönetim ilan edilmesinin ardından, Ege Ordu ve İzmir Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından dergi hakkında toplatma ve kapatma kararı verilir.

12 Eylül darbesinin ardından İzmir Sıkıyönetim Komutanlığınca aranmaya başlayan Ahmet, korunması için yeterli önlemlerin alınamamış olması nedeniyle, Nisan 1981’de İzmir Sıkıyönetim Komutanlığı 1’nolu askeri Mahkemesi tarafından İşçi Cephesi dergisi sahibi ve yazı işleri sorumlusu olarak,“komünizm propagandası” suçlamasıyla, 9 yıl ağır hapis cezasına çarptırılır ve Burdur Cezaevi’ne gönderilir

Mayıs 1982’de “İşçi Cephesi”nin Bursa İnegöl’de faaliyet gösteren birimine yönelik çok sayıda kişinin gözaltına alındığı yerel bir operasyon, verilen ifadelerin sonucunda Ankara’ya sıçrar. 3 Haziran’daki işkenceli sorgular sonucunda “örgüt arşivi” hareketten kopmuş, eski bir örgüt yöneticisinin verdiği bilgiler sonucu polisin eline geçer. Böylece operasyon İstanbul’a sıçrar. Troçkist hareketin lider pozisyonundaki bazı militanları yakalanır.

9 yıllık hapis cezası nedeniyle Burdur Cezaevi’nde bulunan İşçi Cephesi dergisi sahibi-yazı işleri sorumlusu ve KİB-MK üyesi Ahmet Doğançayır, adının İnegöl-Ankara operasyonunda geçmesi üzerine, 14 Nisan 1982’de cezaevinden alınarak bir kez daha sorgulanmak üzere 15 Nisan’da Bursa Emniyeti’ne getirilir. Ağır işkencelere rağmen sorgusunda hiçbir örgüt bağlantısını kabul etmez. İşçi Cephesi dergisini kendi imkânlarıyla ve tek başına çıkardığını ısrarla söyleyerek bu ifadesini sonuna kadar sürdürür. Ancak gördüğü işkencelerin beden sağlığı üzerindeki etkilerini ölümüne kadar yaşayacaktır.

Ahmet’in o dönemki emniyet, savcılık ve mahkeme ifadeleri tam bir siyasi savunmadır. Akımın devrimci metodunu ve hedeflerini açıkça savunur.

“Ülkede Troçkizmi benimseyen grupların amacı ve dolayısıyla bizim amacımız: Mevcut düzeni günün şartlarına göre silahlı halk ayaklanması ile veya silahsız olarak Marksist-Leninist devrimi gerçekleştirmektir. … Bu aşamada zorunlu kollektivizasyona gidilecek, bankalar devletleştirilecek, dış ticaret tekel altına alınacak ve devlet yapısı yavaş yavaş sönmeye bırakılacaktır.”

Kürt sorunu üzerine sorulara cevabı polis sorgusu ve sıkıyönetim mahkemeleri altında bir cüret örneğidir ve ulusların kendi kaderini tayin ilkesini açıkça savunur:

“Ülkemizi ilgilendiren bir Kürdistan meselesi vardır. Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ilkesinin tanınması gereklidir. Ulusların dediğimiz olay günümüzde Bask olsun, Kuzey İrlanda, Azerbaycan, Belücistan ve hatta Sovyetler Birliği’ndeki ulusların pozisyonları bu açıdan değerlendirilmelidir. Bu ulusların kendi dillerinde eğitim görmeleri, özgürce konuşabilmeleri gerekir. Sadece mesele Türkiye Kürdistan’ı değil, İran ve Irak Kürdistan’ı için de bu görüşümüz geçerlidir. … Ulusların ayrı bir devlet kurarak kendi parlamentosu ve meclisi olması fikrini savunuyoruz.”

“Faşizme karşı savunma komiteleri”ni neden savundukları sorusunu şöyle cevaplar:

“Faşizm, 12 Eylül öncesinde, Türkiye’de tabana bağlı olarak yükselen MHP hareketi olarak kendini göstermiştir. Buna karşı bizim savunduğumuz savunma komiteleri anlayışı vardır. Siyasetlere yani devrimci hareketlere devamlı olarak ayrı ayrı olmanın, ayrı ayrı vurmanın bir anlamı olmayacağını, birlikte hareket etmenin daha doğru olduğu anlatılarak faşistler tarafından yapılan saldırıların önlenmesi için savunma komitelerinin vücuda getirilmesi sağlanacaktır.  …Bu anlamda faşizme karşı en geniş cephenin ülke genelinde oluşturulması gerekir. Bugünkü rejim ise askeri diktatörlüktür. Bunu ara rejim olarak nitelendirmek yerinde olur.”

Kendisine ve yoldaşlarına yöneltilen suçlamaların tamamını reddeder ve her şeyi kendi başına yaptığını söyler. Oysa üzerine verilmiş birtakım ifadeler vardır ve devlet faaliyete ve bağlantılara ilişkin bazı önemli bilgilere sahiptir. Ahmet yine de moralini bozmaz, hiçbir bilgi vermeyerek daha fazla insanın zarar görmesini engeller:

“Yukarıda anlattığım gibi, Türkiye genelinde Troçkizmi benimseterek işçi komiteleri, halk komiteleri ve faşizme karşı savunma komiteleri oluşturup, uzun vadede bir örgütlenmeye gidileceği hususu bir gerçektir, ancak söylediğiniz gibi İnegöl ilçesinde Ankara, İstanbul ve Antalya, İzmir gibi illerde benim kendi imkanlarımla devrimci harekete bir açılım getirmek ve Troçkizmin propaganda ve ajitasyon yolu ile propagandasını yapmak amacıyla çıkarttığım İşçi Cephesi isimli derginin bir taraftar kitlesi toplaması ve ülke genelinde dağıtımı yapılan bu görüşlerin benimsenmesi olağandır.  Ancak bu kişilerin bir örgütlenmeye giderek benimle ilişkiye geçtikleri söylenemez. İnegöl’de böyle bir örgütün varlığından bahsediyorsunuz. Bu kişilerin silahlı propagandada kullanılmak üzere silah edindiklerini ve örgüt mensuplarının ifadelerinde, yazdıkları yazılamalarda yani örgüt görüşlerini yansıtan yazılarda Dev-Sos (Devrimci Sosyalistler ve İşçi Cephesi) imzalarını kullandıklarını, bu nedenle bu kişilerle benim ilişkim olması gerektiğini söylüyorsunuz,  benim illegal bir örgütlenme ile ilişkim yoktur.  Bana sorduğunuz …, …, ve … isimli kişileri tanımıyorum kendileri ile herhangi bir organik bağım mevcut değildir. Ben sadece İşçi Cephesi isimli Troçkizmi benimseyen dergiyi propaganda amacıyla ve taban oluşturmak için kayınvalidemin bankada bulunan 50.000 lira parası ile karıma ait bilezikleri satıp finansman temin ederek bu dergiyi çıkarttım. Zaten bu dergi bir defa basılarak ilk sayısı çıktı ve Sıkıyönetim tarafından tekrar yayınlanması yasaklandı. İlk basımında 3000 adet basılmış ve İstanbul’daki CEDA dağıtım vasıtası ile Türkiye genelinde dağıtılmıştır.  Türkiye genelinde bir merkez komite oluşturulmadı ve İşçi Cephesi imzasını kullanan bu örgüt mensuplarıyla hiçbir ilişkim yoktur.”

İşkenceli sorgulara rağmen Ahmet’in çözülmediğini gören Bursa emniyetindeki polisler onu tehdit eder: “Bizde konuşmadın eğer İstanbul’da konuşursan bu kez seni yaşatmayız!”

Cezaevi ve Askerliğin Ardından

Çeşitli cezaevlerinde geçen 6,5 yıllık baskı ve direnişlerle dolu bir hapishane hayatının ve 1,5 yıllık “sakıncalı” bir askerliğin ardından Ahmet yeniden gündelik hayata döndüğünde zorluklarla boğuşur. Geçmişte yaşananlardan kaynaklanan bazı kızgınlık ve güvensizliklerine rağmen yeniden toparlanmaya başlayan harekete katılır ve bazen örgütlü olarak, bazen de tek başına sürdürdüğü mücadeleyi sonuna kadar terk etmez. Kimi zaman eylemde, kimi zaman genç yoldaşlarının yanındadır. Bu arada çok sayıda makale kaleme alır, devrimci sosyalizm fikrini yaymak için var gücüyle uğraşır.  Yayınlamaya başladığımız dönemde Kırmızı Gazete’de büyük bir mutlulukla görev alır.

Ahmet, sosyalizm davasına ve yoldaşlarına, canını ortaya koyacak kadar bağlı bir militandı. O bir devrimci Marksist ve enternasyonalistti. İşçi sınıfı mücadelesinin kararlı bir savaşçısıydı. Bu yüzden Ahmet, hangi ülkede yaşarlarsa yaşasınlar, tüm Troçkistler, devrimci Marksistler için örnek bir militandır.

Anısına ve kavgasına saygıyla…

Yazar Hakkında