AHMET…

AHMET…

Hakkı Yükselen

Ahmet’i  kaybedeli dört yıl oldu. Cenaze töreninde çok eskilere dayalı dostluk ve yoldaşlığımız nedeniyle bana da söz düşmüştü. Çok üzgündüm, ağlamak üzereydim, o nedenle lafı hiç uzatmadan, “O bir kahramandı; devrimci Marksist hareketimizin gerçek kahramanıydı…” deyip susmuştum. “Öleni övmek adettendir”, en azından  “Ölenin arkasından kötü konuşulmaz!” denir; ama sözlerimin bunlarla bir ilgisi yoktu. Pek çok kişinin aksine, hayattayken de Ahmet’in arkasından kötü konuşulmazdı. Mangal yürekli yiğit bir devrimci olarak hayatımıza girdi ve sonuna kadar öyle kaldı. 12 Eylül felâketinin ülke üzerine çöktüğü, gerçek kahramanlık hikâyelerinin yanı sıra utanç verici durumların da yaşandığı o günlerde yüreğinin hakkıyla yüz akımız oldu. Kolektif bir faaliyetin ürünü olan İşçi Cephesi dergisinin bütün yükünü, sorumluluğunu işkenceli bir polis sorgusunda tek başına yüklendi, üstlendi; üzerine verilmiş onca ifadeye rağmen hiçbir sırrı açık etmedi, örgüt üyeliği suçlamalarını kararlılıkla reddetti, dimdik ayakta durdu. Cezaevi yıllarında direnmeye devam etti. Son derece haklı nedenleri olan kızgınlık, kırgınlık ve güvensizliğini hiçbir zaman kişiselleştirmedi, mücadeleye devam etti.  Kendisine duyulan gerçek saygı ve sevgiyi her zaman tevazu ile karşıladı, şahsi veya siyasi olarak hiçbir zaman bir istismar aracına dönüştürmedi.  Gerçek tarihimizin gerçek kahramanıydı, o nedenle gerçek olmayan bir tarih anlatısına hiç ihtiyaç duymadı…

Saygı ve sevgiyle anıyorum.

Yazar Hakkında