NE OLACAK BU CHP’NİN HALİ ..?

NE OLACAK BU CHP’NİN HALİ ..?

Hakkı Yükselen

Büyük bir enerji sarfiyatına rağmen kaybedilen çok kritik bir seçimin ardından, rejimden yılmış geniş bir muhalif kesimin ağır hayal kırıklıkları eşliğinde yine  “Ne olacak bu CHP’nin hali?” noktasına gelmiş bulunuyoruz! Ancak CHP ile ilgili asıl sorun çok daha derinlerde yatıyor. Ortada, ayrıca tartışılması gereken sınıfsal, toplumsal, ideolojik ve politik boyutlarıyla  “tarihsel” bir sorun var.

CHP ile ilgili “güncel” sorun ise parti içindeki çeşitli güç odaklarının hemen her zaman masa altından sürdürdükleri “tekmeleşmelerin”, seçim sonuçları gerekçesiyle, daha doğrusu, bahanesiyle açık bir iktidar kavgasına dönüşmeye başlaması. Başka siyasi nedenlerle birlikte bu kavga,  önümüzdeki yerel seçimlerde muhalefetin elindeki başta İstanbul, bir dizi büyükşehir belediyesinin kaybıyla sonuçlanabilir. Elbette bir iktidar hedefi veya hevesi vardır, ancak CHP’de asıl ve öncelikli olanın “parti içi iktidar” olduğu, bunun çoğu zaman siyasi iktidarı almaktan bile önemli olduğu bilinir! CHP ne de olsa bir nevi “Devlet”tir! Bu nedenle bazı uzlaşma görüntülerine rağmen kavganın açık veya örtülü biçimleriyle önümüzdeki aylarda giderek büyüme ihtimali güçlüdür.

Parti içi mücadelenin bugünkü temel sloganı olan  “değişim”, bilindiği üzere, bizim siyasi dünyamızda her anlama çekilebilecek sihirli bir sözcüktür.  Çoğu zaman statükoyu mümkün mertebe aynı biçimde muhafaza etme amacını maskeler!  Göründüğü ve anlaşıldığı kadarıyla, parti içi iktidar mücadelesinde öne çıkan değişim talebinin, örneğin geçmişte “Ortanın Solu” şiarıyla uç veren, bazı alanlarda ideolojik sınırları zorlayan yeni bir program temelinde partinin 70’li yıllarda iki kez seçim kazanıp iktidar olmasını sağlayan değişime benzer bir nitelik taşımadığı açık. Eğer bir “değişim” yaşanacaksa da bunun büyük ihtimalle daha sağa doğru olma ihtimali büyük.  Şu ana kadar talepler esas olarak Genel Başkan ve üst yönetimin değişmesi ve haliyle yerlerine başkalarının (mesela biz!)  gelmesiyle sınırlı. Tartışmanın düzeyine bakıldığında, çeşitli hamasi süslemeler eşliğinde  (şimdilik) başlıca siyasi gerekçe olarak öne sürülen seçim başarısızlığının gerçekte bir “değişim” nedeninden ziyade birilerini alaşağı etme  “fırsatı” olarak görüldüğü anlaşılıyor. Ancak unutulmaması gereken, siyasette en “yüzeysel” görüntülerin dahi daha derinlerdeki birtakım niyet ve ilişkilerin, daha karmaşık birtakım durumların ifadesi olabileceğidir.

Var olan koşullarda büyük bir sorumsuzluk örneği olarak görülebilecek böylesine bir kavga, pek çok eleştirinin yanı sıra, partiye destek veren ve 28 Mayıs gecesinden bu yana moral bozukluğu içindeki büyük bir kitlenin tepkisine de yol açabilir. Ancak CHP’nin böyle tepkilere karşı bağışıklığı vardır: Öncelikle “alternatifi yoktur” ve zaten (her daim olduğu üzere) bu itirazların “zamanı değildir”! O nedenle seçmen, günü geldiğinde, Kılıçdaroğlu’nun deyişiyle “tıpış tıpış” sandığa gidip CHP’ye oy verecektir!

2002’den bu yana yapılan 6 parlamento seçiminde CHP’nin ortalama oyu yüzde 23,20’dir. Birkaç küçük sağ partiyle ortak liste yaparak girdiği son parlamento seçimlerde ise CHP’nin oyu 25,35’tir. Yani, diğer partilerin birkaç puanlık oyu çıkarıldığında ortalamanın değişmediği açıktır. CHP’nin, solunu “çantada keklik” görüp “sağa açılması”, daha da milliyetçileşmesi, önüne gelenle  “helalleşmesi” beklediği sonucu vermemiştir. Milliyetçi-mukaddesatçı ve muhafazakâr gericiliğin hemen her çeşidinin siyasi olarak en orijinal halleriyle boy gösterdiği bir ülkede başka türlüsü mümkün değildir.

Bir burjuva partisi olarak bazen kendi solculuğundan, hatta solculuğunun gölgesinden bile rahatsızlık duyan CHP’nin solunda onu geçmiştekine benzer biçimde etkileyebilecek bir toplumsal-politik basınç yoktur. İşçi sınıfı hareketi ve sosyalist hareket, zaman zaman kıpırdanır gibi olsa da  CHP’yi geçmiştekine benzer bir “alarm” durumuna geçirme gücüne bugün için sahip değildir. Zaten o zamanlar da gerçek amacı (kendi açık ifadeleriyle) soldaki radikal akımların işçi sınıfı üzerindeki (devrimci) etkilerini önlemek olan “anti-komünist” bir düzen partisinin durduk yerde sola yönelmesi, daha da köpürttüğü şoven milliyetçilikle mücadele etmesi ve kitleleri bu yönde eğitip-etkilemesi beklenemez. CHP, içinde yer alan solculara-sosyal demokratlara rağmen hiçbir zaman gerçek anlamıyla sosyal demokrat bir parti olmamıştır. CHP, Ecevit ile başlayan “sol” döneminde bütün “halkçılık” iddialarına rağmen,  en kritik anlarda emekçi halkı değil,  “devlete hizmet” ve  “ekonomik gelişme” adına, o devlete ve ekonomiye sınıfsal damgasını vuran sermayeyi tercih etmiştir. Sermaye her defasında CHP’den kolaylıkla vazgeçse de CHP sermayeden hiç vazgeçmemiştir!

Bir “müesses nizam” partisi olarak CHP, pek çok yönden bir “hayal kırıklığı” kaynağıdır. Üstelik “kendinden koparak” tek parça halinde başka bir yola girme ihtimali de çok zayıftır.  (Eğer hâlâ kuruluyorsa) CHP üzerinden eşit ve özgür bir gelecek hayali kurmak, işçi sınıfı ve bütün emekçiler için abesle iştigaldir.

Ama insan yine de merak ediyor: “Ne olacak bu CHP’nin hali?”

Yazar Hakkında