BİRLİKTE YAŞAM, BİRLİKTE MÜCADELE

BİRLİKTE YAŞAM, BİRLİKTE MÜCADELE

Nihan Drama

3 Temmuz 2022 tarihinde, Van’ın Saray ilçesindeki Karahisar Mahallesi’nde göçmenleri taşımakta olan bir minibüs, daha sonra açıklandığı üzere “dur ihtarına uymadığı” gerekçesiyle korucular ve jandarmalar tarafından tarandı. Saldırı sonrası 13 kişi yaralandı ve 4 yaşındaki bir çocuk hayatını kaybetti. Çocuk kalbinden ve karnından vurulmuştu. Gerçekleştirilen cinayet, yaşadığımız topraklarda ve tüm dünyada göçmenlere karşı uygulanan ağır şiddet ve katliamların sona ermeyeceğini, artarak devam edeceğini bir kez daha yüzümüze çarptı.

Küçük çocuğun ölümüne sebep olanlar için soruşturma açıldı mı? Ceza verildi mi? Ailesi için adalet nasıl sağlanacak? Bu sorular tıpkı başka ülkelerde gerçekleştirilen saldırı örneklerinde olduğu gibi cevapsız kaldı. Çünkü yaşadıkları evi, ülkelerini terk etmeye mecbur bırakılan göçmenler, kapitalist sistemin işleyişinde insan yerine konulmuyor.

Dünya geneline bakacak olursak; Yunanistan’ın uyguladığı “geri itme politikası” ile göçmenleri taşıyan botların motorları yetkililer tarafından bozuluyor ve denize sürüklenmeye bırakılıyor. Kendi kaderine terk edilen göçmenler, her an batmak üzere olan botların üzerinde yaşam savaşı veriyor. Kış aylarının soğuğunda Yunanistan sınırından geçmeye çalışan göçmenlerin çırılçıplak şekilde soyulup dövülerek tekrar sınıra atıldığını tüm dünya izledi.

2021’de Amerika’nın Teksas eyaletinde sınırı geçmek isteyen Haitili göçmenler, at üzerindeki Gümrük Muhafaza Memurları tarafından kırbaçlanarak saldırıya uğradı.

Hırvatistan 2018 senesinden beri sınırlarından geçerek Batı Avrupa’ya ulaşmak isteyen göçmenlere kırbaç, yaralama, kesme, cinsel taciz ve her türlü fiziksel şiddeti uyguluyor.

Avrupa Birliği Ocak 2021 tarihinde kurulan ve Libya’da bulunan gözaltı merkezlerini göçmenler için faaliyete geçirdi ve burada Afrikalı göçmenler insanlık dışı şartlarda hapis tutuluyor.

Danimarka göçmenlere uyguladığı “kişisel eşyalara el koyma” yasası ile ülke sınırlarına giren sığınmacıların parasına ve ziynet eşyalarına el koyuyor. Bu uygulama Nazilerin uygulamasıydı. Nisan 2022 tarihinde yine Danimarka’da İranlı bir kadın, uyuşturucu iğne ile zor kullanılarak, halen uyuşturucunun etkisi altındayken uçağa bindirilerek sınır dışı edildi.

24 Haziran 2022 tarihinde Fas’tan İspanya’ya geçmeye çalışan göçmenler saldırıya uğradı ve açıklanan rakama göre 37 kişi öldürüldü. Medyada yayınlanan üst üste yaralı ve ölü bedenleri herkes izledi fakat herhangi bir soruşturma açılmadı.

Daha iyi bir yaşam hayaliyle, başlarına ne geleceği belli olmaksızın sınırları geçmek için yola çıkan göçmenler için henüz gitmek istedikleri ülkeye varamadan izlemek zorunda oldukları yollar da ölümcül. Tek seferde kapasitesinin çok üzerinde insan taşıyan botlarda göçmenlerin hayatları önemsiz kılınıyor.

En ölümcül rotalardan biri olan Akdeniz üzerinde 2018 yılında botların batmasıyla ölen göçmenlerin sayısı 2 bin 277 olarak açıklandı. 2021 tarihine baktığımızda bu sayının 3 bin 231’e çıktığını görüyoruz.

Tüm bu insanlık dışı şiddet ve katliamlara rağmen her yıl ülkesini terk etmek zorunda kalarak göç eden insanların sayısı artmaya devam ediyor. Milyonlarca insan evlerinden ayrılarak at üzerindeki muhafızlar tarafından kırbaçlanabilecekleri ya da küçük çocuklarını kurşunlarla kaybedebilecekleri ülkelere gidiyorlar.

Kapitalizmin yarattığı savaşlar ve yoksulluk, gayri iradi göçlerin artmasına neden oluyor. Suriye’deki iç savaş sebebiyle milyonlarca insan evlerini kaybetti ve komşu ülkelere kaçmak zorunda kaldı. Türkiye en çok göç alan ülkelerden biri. 2015 senesinde gerçekleştirilen Türkiye – AB zirvesinde, Türkiye’nin göçmenleri kabul etmesi için 3 milyon avrodan oluşan bir fon oluşturuldu. Daha sonra rakam 6 milyon avroya çıkarıldı. Son olarak 2024 senesine kadar ek 3 milyon avro için de anlaşma sağlandı. Türkiye göçmenler için koruma, sağlık, eğitim ve benzeri projeler karşılığında bu parayı temin ediyor.

Avrupa, göçmenlerin kendi ülkelerine gelmesini istemediği için belirli bir ücret karşılığında Türkiye’de tutulmasını istiyor. İngiltere Dış İşleri Bakanı yaptığı son açıklamada; “Göçmenleri Ruanda ve Türkiye’ye gönderebiliriz,” dedi.

Batılı medeniyetlerin siyahlara karşı ezelden beri uyguladıkları ırkçılık ile Doğu ülkelerinden gelen göçmenleri kabul etmeme isteği arasında çok keskin bir bağlantı var: Avrupa’nın ikiyüzlülüğü.

Göçmenlere yardım ediyormuş gibi görünen burjuva devletleri, Suriye’deki iç savaşın ve Afganistan’daki Taliban rejiminin varlığının sorumlusudur. Melek yüzüne bürünmüş olan kapitalist düzen, halkların evlerini yıkan, göçmenler ve yerli halkın arasında nefreti körükleyerek daha kolay bir sömürü sistemi yaratan şeytanlar topluluğudur.

Suriye iç savaşında rolü olan Türkiye, toprakları üzerinde yaşayan halklara; “Mülteci sorununu çözeceğiz,” mesajları verirken, devlet Suriye’ye yeni bir saldırı planı yapmaya devam ediyor.

Mayıs 2022 tarihinde açıklanan rakama göre Türkiye’de geçici koruma statüsünde bulunan göçmen sayısı 5 milyon 506 bin 304. En çok yaşadıkları şehirlerde ilk üç sırada İstanbul, Gaziantep ve Hatay bulunuyor. Göçmen 432 bin 956 çocuk okula gidemiyor.

Türkiye’de 2018 yılında başlayan ekonomik kriz yoksulluğun her geçen sene daha çok artmasına neden oldu. Türkiye’deki işçi sınıfının, dışarıdan gelen göçmenleri, kendilerini işinden eden kimseler olarak görmesi doğal bir sonuç olarak egemen sınıfların işine geliyor. Yoksullukla boğuşan yerel halk, dışarıdan gelen göçmenleri kabul etmek istemiyor.

Göçmenler istihdam kaynaklarından mahrum bırakılarak ve ırk, etnik kültür, inanç, kimlik farklılıklarından dolayı dışlamaya uğruyor. Ön planda görünen sebep çoğu zaman etnik kültür ve ırk olsa da yerli halk tarafından göçmenlere uygulanan dışlama, kapitalizmde artı değerin eşitsiz şekilde dağıtılmasıdır. Bir göçmen, ırkından dolayı dışlamaya uğradığında oluşan durum eşitsizlikten kaynaklıdır. Eşitsizliği ise kapitalizm yaratır.

Bir fabrika işçisi, kazandığı asgari ücret ile ailesini zorlukla geçindirmeye çalışırken, başka bir ülkeden gelen göçmenler, daha ucuza ve güvencesiz şekilde çalışmayı kabul etmek zorunda olduğundan dolayı, fabrika işçisi işinin tehlikede olduğunu düşünür. Bu durum da kapitalizmin acımasız çarkları arasında ezilerek hayatta kalmaya çalışan işçi üzerinde göçmenlere karşı bir öfke ortaya çıkarır.

Son dönemlerde göçmen düşmanlığı ile provokatif söylemlerde bulunan Ümit Özdağ’ın iddia ettiği üzere, göçmenlerin ülkemizden gönderilmesi, Türkiye’deki işçi sınıfının daha iyi bir hayat yaşamasına neden olmayacak, işçiler patronlar ve sistem tarafından ezilmeye devam edecektir.

Bir sosyaliste düşen görev, kapitalizmin üzerine inşa edildiği savaşlar ve yoksulluk dolayısıyla yurdunu terk etmek zorunda kalan, güvencesiz ve kölece çalıştırılan göçmenler ile kendi yaşadığı topraklarda, burjuva kesimler daha iyi yaşasın diye karın tokluğuna çalıştırılan işçi sınıfının düşman değil sınıf kardeşi olduğunu her zaman söylemektir.

Göçmen sorununun çözümü, işçilerin insanlık dışı şartlarda çalışması fakat yine de ailesini hak ettiği şekilde geçindirememesine neden olan kapitalizmin yıkılmasıdır. Türkiyeli işçiler ve göçmenler, kapitalist düzenin egemenleri ve proletarya arasında olan savaşta, yan yana mücadele etmesi gereken müttefiklerdir. Türkiye ve Orta Doğu’da gerçekleşecek devrim, kapitalizm tarafından insan yerine koyulmayanlar tarafından gerçekleştirilecek. Sesleri duyulmayan, her gün patronlar tarafından sömürülen, asıl düşmanı burjuvaziye karşı birleşmemesi için birbirine düşman edilen halklar devrime liderlik edecek olanlardır.

Kapitalizm çarkı gümüş renklerle parlasa da ezilen halklar çarkın dönmesini sağlayan paslanmış zincirlerdir. Paslanmışlar, çarkın ışıltısını elbet söndürürler.

İnsan yerine konmayanların alacağı intikam tarihteki yerini alacaktır.

Yazının İngilizce versiyonu için Bkz: https://litci.org/en/life-together-fight-together/

English Version of the article at: https://litci.org/en/life-together-fight-together/

Yazar Hakkında