Nihan Drama
“Rahat çalışmak, her vakit yiyecek ekmek bulmak, uyumak için temizce bir kovuğu olmak, çocuklarını iyi yetiştirmek, dayak yememek, rahat döşeğinde ölmek,” der kadın işçi Jervez, gelecekteki idealleri sorulduğunda.
Fransız yazar Emile Zola’nın “Meyhane” adlı romanında, işçi mahallesinde yaşayan ve ilk eşi tarafından iki çocuğu ile birlikte terk edilen Jervez, tekrar evlenme teklifi aldığı çinko işçisiyle konuşurken, mutluluğun ve güvenli bir hayatın hayalini kurmaktadır.
Jervez’in hayallerini okuduğumuzda, insanların kurabilecekleri hayallerin, doğdukları sınıfın koşullarıyla belirlendiğini görürüz. İşçi sınıfının kurduğu hayaller, aynı zamanda korkularını da ifade eder.
Çamaşırcı Jervez, ilk eşinden her akşam dayak yer. İşçi mahallesindeki evleri diğer herkesinki gibi oldukça eskidir. Küçük yaşta çalışmaya başlamıştır fakat yaşlılığında ailesiyle birlikte başını sokacağı temizce bir kovuk bulması garanti değildir.
Bu sebeple Jervez’in en büyük ideali, dayak yememek ve rahat döşeğinde ölmektir. Romanın sonunda, Jervez için kurduğu hayaller ne yazık ki gerçekleşmez. Çünkü hayatta mutlu sonlar olsa da işçi sınıfı için bu pek de kolay erişebileceği bir hayal değildir.
Kendine ait bir evi olmayan insan, evi olmasını hayal eder. Büyük apartmanların olduğu bir sitenin sahibi ise, doğduğu sınıf itibariyle, zaten bu hayale sahip olarak dünyaya gelmiştir.
Dayak yememeyi düşlemek, alt sınıf veya üst sınıf bir kadın için mümkün olabilir. Fakat bu, şiddetin çıkış noktasının ekonomik nedenler olduğu gerçeğini değiştirmez. Yoksul bir kadın, şiddet gördüğü evi terk etmeyi hayal dahi edemez. Çünkü bunun için ekonomik özgürlüğü yoktur ve bir seçeneği olduğunu düşünmez. Dileyebileceği tek şey morarmamış bir göz ile kırılmamış bir kaburgadır.
Dünya nüfusu, küçük zengin azınlık haricinde, bir eve bile sahip olmadan, hatta ölürken “temiz bir döşek”te bile yatamadan hayatını kaybediyor. Katliam dediğimiz şey, aslında budur. Alıştığınız yaşam, aslında zenginlerin size dayattığı yaşamdır. Herkesin evinin olabileceği, hiçbir kadının ve çocuğun aç kalmadan uyuyacağı bir dünya düzeni mümkündür. Kapitalizm ise adil bir dünya düzeninin tam tersidir. Kapitalizm insanlığa karşı işlenen bir suçtur.
Proletaryayı sömürerek zenginleşen burjuvalar da bu suçun failidirler. Bu nedenle, bize karşı işlenen bir suçun bir bedeli olmasını nasıl istiyorsak, günü geldiğinde mağdur olan çoğunluk, fail olan zengin azınlıktan hesap sormalıdır. O gün gelmedikçe dünyada adaletten bahsedilemez. Jervez, belki özgürlüğe kavuşmayı hayal edemez ama, her sabah yaşadığı hayata lanet okuyarak kalkan bir kadın işçi olarak, sırtına binmiş olan sömürü düzeninin yerle bir olmasını hayal edebilir ve hayal edenler örgütlenebilirler. İşte o zaman yıkıntılardan güneş doğar.