ÖLÜM UYKUSUNDAN UYANAN BİR DAVANIN TARİHSEL ARKA PLANI
HAKKI YÜKSELEN
Meğer ne çok ilgileneni varmış, insan şaşırıyor, halbuki çoktan unutulmuş gibiydi! Filistin meselesinden söz ediyorum. Çeşitli fikirler, derin analizler, teoriler ve elbette komplo teorileri havada uçuşuyor! Çoğunluğunun, gerçekte hiç ilgilenmediği, bir dönem ilgilendiyse de çoktan unuttuğu, hatta anılarından, zihninden sildiği bir konuda ezbere kullandığı hazır kalıplardan ve dümdüz teknik değerlendirmelerden belli. Aslında ilgilendiklerinden değil; el birliğiyle komaya sokulmuş, daha da ötesi “ölüm uykusuna” yatırılmış tarihsel bir davanın korkunç bir gürültüyle yerinden doğrulmasının yol açtığı şokun etkisiyle konuşuyorlar, tabii, “olaylar” bir biçimde yatıştığında, yani İsrail devlet terörü “günlük rutinine” döndüğünde sorunu yeniden unutmak üzere…
“Hamas-İsrail Savaşı” mı?
Öncelikle şunu vurgulamak şart: Kimilerinin iddia ettiği üzere bu bir “Hamas-İsrail Savaşı” değil ve 7 Ekim 2023’te de başlamadı! Bu bir “Filistin-İsrail Savaşı”; inanmayan Netanyahu ve diğer Siyonist devlet yöneticilerinin ırkçı söylemlerine ve yaptıklarına baksın. Bu savaş, Arap halkının direnişine rağmen, Filistin’in, emperyalizmin en büyük güçlerinin desteğini alan Siyonistlerce sömürgeleştirilmeye başladığı 1920’li yıllardan bu yana sürmektedir. İsrail devleti 1940’larda şiddetlenen ve Filistinli Arapları topraklarını terk etmeye zorlamak amacıyla silahlı Siyonist gruplarca yürütülen, ünlü “Deyr Yassin Katliamı” (1) ve benzeri pek çok kanlı saldırının yaşandığı sistematik bir TERÖR kampanyası sonucu 14 Mayıs 1948’de kurulmuştur. “Etnik temizlik” amacıyla gerçekleştirilen bu terör kampanyası, İsrail devletinin kuruluşunun ardından, yüz binlerce (ortalama 800 bin) Filistinli Arap’ın dehşet içinde ülkelerini terk ederek komşu ülkelere sığınmalarına yol açmıştır. (15 Mayıs “Nekbe Günü”) Bugün yüz binlerce Filistinli bu ülkelerdeki mülteci kamplarında hâlâ çok zor koşullar altında yaşamaktadır
Siyonist Sömürgeciliğin Parça Parça İşgal Planı
Filistin’in BM kararıyla ve dönemin SSCB de dahil bütün büyük devletlerinin onayıyla, üstelik de “mayın döşercesine” bölünmesinin ardından yaşananları ve Siyonist sömürgecilerin Filistin’in tamamını ve daha fazlasını ele geçirmek kastıyla yaptığı yayılma planlarını anlayabilmek için 1947’den günümüze Filistin haritalarına bakmak yeterli. Siyonistler, BM planının Filistinli Araplara “bıraktığı” toprakları (2 devletli çözüm!) bilinçli olarak çıkardıkları savaşlarla parça parça işgal ettiler. Mısır, Suriye, Ürdün ve Irak’la giriştiği 1948-49 Savaşı’nda topraklarını 1947’deki BM planında öngörülenin bir buçuk katına çıkaran İsrail, 1967’deki “6 Gün Savaşı” ile de, Ürdün tarafından daha önce ilhak edilen Batı Şeria ve Kudüs’ün doğu kesimi ile Mısır tarafından ilhak edilen Gazze Şeridi’nin kuzey bölümünü ele geçirdikten başka, Mısır’a ait Sina Yarımadası’nı (Daha sonra barış anlaşması karşılığında geri verildi), Suriye’ye ait Golan Tepeleri’ni de işgal etti. (Hâlâ ellerinde) İsrail, 1982’de de Filistinlileri sürmek için Lübnan’a saldırıp Beyrut’a kadar çıktıktan sonra ülkenin güneyinde kendi denetimindeki faşist Hıristiyan milisler eliyle yönetilen bir bölge oluşturdu. Bütün bunlar, İsrail’in “ulusal güvenlik” gerekçesiyle kendi zorla oluşturulmuş sınırlarının ötesinde geniş alanları işgale veya denetim altına almaya yöneldiğini ve yönelebileceğini gösteriyor.
Siyonist-sömürgeci yayılma, BM kararlarına rağmen, İsrail ordusu tarafından desteklenen, devlet tarafından resmen silahlandırılan ve Filistin halkına terör uygulayan “yasal” ve yasadışı “yerleşimciler” aracılığıyla günümüze kadar devam etti. Bugünkü Filistin Özerk Yönetimi’nin denetiminde olduğu “varsayılan” Batı Şeria bölgesi en önemli su kaynaklarını ve verimli toprakları kapsayacak, üstelik de bölgenin bütünlüğünü parçalayarak Filistinlilerin yaşadığı yerleşimler arasındaki irtibatı kesecek biçimde Yahudi yerleşimlerine açıldı. Terörist İsrail devleti, bu bölgede “suçun şahsiliği” falan gibi hukuk kurallarını umursamadan, “terörle mücadele” adı altında Filistinli direnişçilerin ailelerine ait evleri buldozer ve patlayıcılarla yıkarak ve zeytinlikleri keserek onları göçe zorlamaktadır. Amaç bu toprakların da günü geldiğinde İsrail devletince “güvenlik ve milli çıkarlar” adına resmen ilhak edilmesidir. Ha keza, son savaşın başladığı Gazze Şeridi bölgesi, uzun yıllardır Filistinli Araplara yönelik abluka ve ekonomik-insani ambargolara eşlik eden ayrımsız cezalandırma ve katliamlarla “dünyanın en büyük açık hava hapishanesi” haline getirilmiştir. İsrail aynı zamanda, nüfusunun yüzde 21’ini oluşturan vatandaş statüsündeki Araplara rağmen “özerk yönetimlerde” tecrit edilmiş biçimde yaşayan Arap halka yönelik ayrımcı uygulamalarıyla, geçmişteki Güney Afrika Cumhuriyeti gibi bir “apartheid” devletidir. İsrail devletinin stratejik hedefinin Filistin halkını göçe zorlayarak kendi yayılmasını daha da uç noktalara taşımak olduğu açıktır.
Bu strateji doğrultusunda Siyonist İsrail devleti tarafından en az 75 yıldır Filistin halkına uygulanan “gündelik şiddetin”, daha açık bir ifadeyle terörün bilançosu da Filistinli direnişçilerin askeri veya sivil İsrail hedeflerine yönelik şiddet veya terör eylemleriyle kıyaslanamayacak kadar ağır. Siyonist-sömürgeci şiddetin hedefi sadece silahlı direniş örgütleri değil, çoğu zaman silahsız göstericiler, yaşlılar, kadın ve çocuklardır. “Olaylarda” İsrail “güvenlik güçleri” tarafından öldürülen Filistinli sivillerin haddi hesabı yok.
Eski Bir İsrail Başbakanı’nın Anlattıkları; “Siyonizmin Gizli Tarihi”
Emperyalizmin bölgedeki muhkem kalesi olarak kurulan İsrail’in başta önde gelen Batılı devletler olmak üzere irili ufaklı pek çok devlet tarafından desteklenen şiddet ve yayılma, daha doğrusu şiddet kullanarak yayılma politikasının başlıca gerekçesi, tıpkı malum bazı ülkelerinki gibi “ulusal güvenlik”tir! Oysa göz yumulan nükleer bir güç olarak İsrail’in kendisi bütün bir bölge açısından başlıca güvenlik sorununu oluşturmaktadır. Yahudi kökenli Marksist Ralph Schoenman’ın “Siyonizmin Gizli Tarihi”(2) adlı kitabında bu konuda söyledikleri ve aktardıkları çok öğreticidir. Schoenman’a göre “Güvenlik”, Filistin ve Lübnan’daki yığınla sivilin yaygın bir şekilde katledilmesini, Filistin Arap topraklarının gasp edilmesini, çevre bölgelere yayılıp yeni yerleşme alanları açılmasını, insanların yerinden yurdundan edilmesini ve siyasi tutukluların sürekli işkence altında tutulmasını gözlerden saklamak için kullanılagelmiş bir slogandır.
Schoeman kitabında İsrail’in eski başbakanlarından(1954-55) ve dışişleri bakanlarından (1948-56), aynı zamanda Yahudi Ajansı’na bağlı Siyasi Şubenin başkanı Moşe Şaret’in 1979’da yayımlanan “Özel Günlüğü”nden örnekler verir ve bu günlüğün İsrail politikasının motor gücü olan güvenlik mitini yerle bir ettiğini söyler:
“Şaret’in günlüğünde İsrail’deki siyasi ve askeri liderlerin İsrail’e Araplardan gelecek bir tehlikeye aslında hiçbir zaman inanmadıkları açıkça görülür. Onların peşinde oldukları şey, çeşitli manevralarla Arap devletlerini, Siyonistlerin kazanacaklarından emin oldukları çatışmalara zorlamak, böylece İsrail’e Arap rejimlerini istikrarsızlığa sürükleyip başka alanları ele geçirme planını gerçekleştirme fırsatını yaratmaktı. Şaret, İsrailin askeri alandaki kışkırtıcılığının ana motifini şöyle açıklar: ‘Filistinli mültecileri dünyanın uzak köşelerine dağılmaya zorlayarak Filistinlilerin Filistin üzerindeki… bütün hak iddialarının tasfiyesini sağlamak.’… “
Schoeman’a göre Şaret’in günlükleri İşçi Partisi ve Likud liderlerinin çok uzun süredir var olan programlarını belgeler niteliktedir. Bu program, “Arap dünyasını parçalamak, Arap ulusal hareketini yenilgiye uğratmak ve İsrailin bölgedeki iktidarı altında kukla rejimler yaratmaktır.” Yazar, Günlük’te yer alan bilgilerden yola çıkarak 1956 Ekimi’nde Mısır’a açılan savaşın nedeninin İsrail yetkililerinin dediği gibi Nasır’ın Süveyş Kanalı’nı millileştirmesine tepki olmadığı, İsrail yöneticilerinin bu savaşı Nasır’ın iktidara gelmesinden bir yıl öncesinden başlayarak planladıklarını, üç yıl içinde koşulların olgunlaşacağını düşündüklerini, amaçlarının Gazze bölgesiyle Sina Yarımadası’nın ele geçirilmesi olduğunu belirtir. Yazar ayrıca Gazze ile Batı Şeria’nın işgalinin 1950’leri başında planlandığını; Ben Gurion (İsrail’in kurucusu ve ilk başbakanı) ile Moşe Dayan’ın (Genelkurmay Başkanı) Lübnan’daki iç çatışmayı körüklemek ve Lübnan’ı parçalamak için ayrıntılı bir plan geliştirdiklerini… yine eski Başbakan Moşe Şaret’in verdiği bilgilere dayanarak ifade eder ve devamında yine günlükten alıntılar yaparak şunları yazar: “Şaret, işgali kolaylaştırmak için ‘terör ve saldırganlık yaratarak kışkırtma yoluna girildiğini anlatır: ‘Yok yere yarattığımız onca olayı, düşmanlığı, körüklediğimiz çatışmalarda akan kanları, adamlarımızın yasalara aykırı davranışlarını düşünüyorum da, bunların hepsi derin felâketlere yol açıp bütün bu olaylar sürecini baştan sona belirledi’…”
Schoeman’ın kitabında, Siyonistlerin 1930 ve 40’larda Nazi’lerle kurdukları “inanılmaz” ilişkiler de belgelere dayanarak anlatılıyor. Yazar böylece, Siyonistlerin nasıl kolaylıkla Nazilerin “ruh ikizine” dönüştüğünü anlamamızı da sağlıyor. “Siyonizmin Gizli Tarihi”nden yapılan bu uzunca alıntının nedeni, okuyucuya bu yüz yıllık sorunun temel nedenini, tarihsel kökenini , yani savaşın birkaç gün önceki Hamas saldırısıyla başlamadığını; bugün ve geçmişte yaşananların Siyonizmin, İsrail devletinin kurulduğu 1948’den beri, yani 73 yıldır hedefleyip planladığı sistematik bir saldırı-yayılma politikasının bir sonucu olduğunu; bu devletin saldırganlığının gerekçelerini, daha doğrusu bahanelerini, (eski Başbakan Şaret’in ifadesiyle) “terör ve saldırganlık yaratarak kışkırtma yoluyla” sağladığını (ne yazık ki) bir kez daha hatırlatmak zorunluluğuyla karşı karşıya kalmamız.
Unutulmasın, savaşın bu safhasının sonucu ne olursa olsun Filistin davası bir kez daha yatırıldığı ölüm uykusundan uyanıyor
- Deyr Yasin Katliamı: 9 Nisan 1948 gecesi, daha sonra İsrail başbakanlığı ve Likud partisi başkanlığı yapacak olan Menahem Begin komutasındaki (revizyonist) Siyonist İrgun ve Stern örgütlerinin, Siyonistlerin ana askeri örgütü Haganah’ın da katılımıyla Kudüs yakınındaki Deyr Yassin Köyü’nü basarak kadın, erkek ve çocuk yüzün üzerinde köy sakinini öldürdüğü katliam. Aynı dönemde yüzlerce Filistin köyü de yok edildi. Bu terör kampanyası sonucu Arap halk ülkelerini terk etmek zorunda bırakıldı.
- Siyonizmin Gizli Tarihi. Ralp Schoenman.Çev: Aydın Pesen. Kardelen Yayınevi. İstanbul 1992.