Maria Suphi’yi Anmanın Önemi Üzerine

Maria Suphi’yi Anmanın Önemi Üzerine

AYÇA ZENGİN

8 Mart yaklaşırken Türkiye’de kadın mücadelesini yaşatan öncülerimizi onurlandırmak ve ilham almak ne kadar önemli. Türkiye şu an sınıf düşmanlığına paralel kadın hakları, temel yurttaşlık hakları, kişisel sınırlar konularında toplum, din ve kimlik tartışması temelli büyük bir kriz geçiriyor. Kadınlara karşı erkek temelli bir genel saldırı var. Ancak hala sosyalist kadınlar feminist kadın mücadelesine ihtiyaç duyduğu cüretkâr devrimci ateşle nefes veremiyor. 

Türkiye devrimci hareketinin sınıfsal mücadele konusunda son derece derin ve köklü  bir düşünsel geçmişi olsa da feminizm ile ilgili  daha sınırlı daha ergen bir yerde kaldığını düşünüyorum.  

Bunun sebepleri üzerine düşünürken, 2023 seçimlerinin  1920’lerin yeniden hayata getirilmesi şeklinde geçmesiyle, üzülerek tüm toplumun sadece erkek kahramanlara odaklandığını gördüm. Afife Jale (sahneye çıkan ilk Müslüman kadın), Halide Edip, Hayriye Melek Hanım (Sultanahmet’te ilk kadın mitingini düzenleyen ekip) gibi pek çok kadının sanki dönemin devrimci atmosferinin öznesi olmamışçasına yok sayıldığına şahitlik ettik.

Ancak daha üzücü olan sosyalist solun da erkek kahraman mitlerine çok fazla tutunduğunu görmek sanırım. Oysa her devrim muhakkak ki aynı zamanda kadın devrimidir. Rus devrimi kadınları da özgürleştirmiştir. Ezilenlerin içinde kadınların özgürleşmesi devrime ruhunu üfleyen en temel unsurlardan biridir.

Ocak ayında sosyalist sol 1920′ lerdeki öncülünü anarak farklı olduğunu hep hissettir. Mustafa Suphi ve yoldaşları her kanaldan anılır, TKP, TİP vb. Oysa 100 yıldır o sandalda olan tek kadın devrimci Maria Suphi anılmaz. Muazzam bir bedel ödemiş çok cesur bir kadın devrimcidir Maria.

Ülkesinde yeni devrim olmuşken, enternasyonalist bir refleksle devrimi hızla yaymak istemiştir. Bir Türkiyeli devrimciyle yoldaş olmuş, aşık olmuş ve hiç bilmediği bir coğrafyaya onunla riskli bir yolculuğa çıkmakta tereddüt etmemiştir. Anadolu’ya girdikleri andan itibaren oluşan linç girişimlerinin hiçbirinde vazgeçmemiş, devam etmiştir.

O kara günde, Maria sadece boğulmadı, Yahya Kahya tarafından kaçırıldı. Aylarca Yahya Kahya tarafından tecavüze uğradı, sonra Karadeniz’de pavyondan pavyona satıldı. 2 yıl kadar süren bu korkunç süreç sonunda, kahrı perişan halde öldü ve kimsesizler mezarlığına gömüldü. 

Türkiye devrimci hareketi ondan neden bahsetmek istemedi, neden bu derece yok sayıldı?

Ne yazık ki Türkiye devrimci hareketi de çok eril nitelikler taşıyor. 70’ler döneminde bile Maria gibi o kadar çok devrimci kadın anlatıda görünmez kaldı ki, ancak tek neden bu değildi. Bence Maria’nın gayri Müslim olması da yok sayılmasına sebepti. Türkiye’de erkek ermeni devrimcilerini de yok sayan bir anlayış hakimdi. Bu durumu Hrant Dink’ in biraz kırdığını düşünüyorum. 

Ancak bir ek meseleyi daha göz önünde bulundurmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum. O da Mustafa Suphi’nin devrimci itibarını sarsacağını düşünen bir erkek aklı olması ihtimali. Mustafa Suphi’nin ölmesi farklı ama iki yıl eşinin bu şekilde aşağılanmasının bilinmesini istemeyen devrimciler olabileceğini düşünüyorum. 

Oysa Maria da bir devrimciydi. Devrimi yaymaya hiç bilmediği bir coğrafyaya gitme cesareti gösterecek kadar enternasyonalist ve cesur bir devrimciydi. Ve kuşkusuz onun devrimci hikayesi de en az Mustafa Suphi kadar hatta belki daha fazla onurlandırılmayı hak ediyordu. 

Hele erkek şiddetinin bu kadar arttığı bu dönemde Maria’yı anmak çok daha elzem. Maria Suphi’yi sadece anmamalı aktif olarak tartışmalıyız. Konunun failleri nezdinde adalet aramalıyız, zira haberiniz var mı bilmiyorum ama Yahya Kaptan’ın evi restore edilip, müze yapılıyor.

Maria Suphi’yi anmanın ve tartışmanın sosyalist kadınları birleştireceğine, enternasyonalizmi canlandıracağına ve Türkiye solundaki eril tahakkümü kıracak konulardan biri olduğuna inanıyorum.

Yazar Hakkında