KIRMIZI GAZETE YAYIN KURULU
1.Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından kurulan hükümeti üçüncü Milliyetçi Cephe hükümeti olarak tarif etmiştik: “Yeni MC hükümeti; siyasal İslamcı ve aşırı sağcı çetelerin, devlet içi çeşitli derin hücrelerin, inşaat oligarşisinin, silah tüccarlarının, çevreyi yağmalayan enerji patronlarının, mafyanın, kadın ve LGBTİ düşmanlarının ittifakıdır. “ Ve bundan sonraki seçimlerin devletin vücut bulduğu Saray ile diğer muhalif partiler arasında geçeceğini ifade etmiştik.
Yaklaşan yerel seçimler öncesinde durum bu tarifimizden farklı değil. Devletin tüm olanaklarını kullanan ve hatta neredeyse devletleşen AKP ve MHP vd. ittifakı, tüm yetkilerin Saray’da toplandığı rejimi korumak ve toplumsal muhalefeti bastırmak için her türlü manevrayı yapmaya devam ediyor. Saray açısından belediye seçimi, özellikle İstanbul’un ekonomik ve siyasi olanaklarını yeniden ele geçirmek, ekonomik kriz de düşünüldüğünde, büyük önemdedir.
İslamcılar, milliyetçiler çeşitli odakların siyasi koalisyonunun tüm meşrutiyeti seçimlerden gelmektedir. Bu anlamıyla daha önceden de tarif ettiğimiz gibi klasik bir Bonapartizm değildir. Tam da bu nedenle her seçim Saray için önemlidir.
2. Derinleşen sorunlar ve tehlikeli gidişat karşısında burjuva muhalefet aciz konumdadır. Türkiye burjuvazinin karları otoriter rejim altında daha da artarken ve askerlerin arkasında çeşitli bölgelerdeki hegemonya alanlarını genişletmeye çalışırken, burjuva muhalefetin buna karşı durabilecek bir planı da ve hatta niyeti de yoktur. Burjuva muhalefetin ekonomik krize karşı çözümü liberal burjuva iktisadının klasik ezberleridir. Ayrıca Kürt sorunu başta olmak üzere, demokratik sorunların çözümü için, bırakın diğerlerini CHP’nin bile net bir tutumu yoktur.
3. Yaklaşan yerel seçimlere halkın daha fazla yoksullaştığı ancak buna karşılık sosyalist/komünist solun (reformistler dahil) parçalı halinin daha derinleştiği bir ortamda giriyoruz. Sosyalist solun güçlü olduğu sınırlı alanlarda bile süren aday rekabeti halkın devrimci fikirlere olan inancını da sarmaktadır. Burjuva rekabetçilik anlayışının bir zehir gibi sosyalistlerin bayraklarına, seçimde adaylarına sirayet ettiğini gözlemliyoruz.
Burjuvazinin derin krizinin yarattığı devrimci olanaklar elimizin tersiyle itilmiştir. Bırakın seçimi, İliç katliamı gibi derin bir travmaya karşı ortak bir mücadele anlayışı geliştirilememiştir. Ayrıca ortaya saçılan seçim programları burjuva demokrasisinin yamalanmasından başka bir işleve sahip değildir. Devrimci programın olmadığı bir mücadelede eylemin de devrimci olması mümkün değildir.
Demokratik sorunlar yeni rejimle dağ gibi büyümektedir. Son olarak TİP milletvekili Can Atalay’ın milletvekilliği Anayasa çiğnenerek kaldırılmıştır. Burjuva anayasanın çiğnenmesine karşı ciddi bir muhalefet geliştirilememiştir. Bu açıdan burjuva demokratik sorunların çözümü görevi işçi sınıfındadır.
4. İşçi sınıfının öfkesi ve önderlik arayışı maalesef karşı devrimci güçlere doğru akmaktadır. Yeniden Refah Partisi, derin burjuva ilişkilerine ve İslamcı söylemlerine rağmen işçi sınıfı içerisinde güç kazanmaktadır. Keza son seçimin galibi olan milliyetçi faşist güçler işçi sınıfı içerisinde etkilerini arttırmaktadır. Bu ivme yükselen bir karanlığa işaret etmektedir.
5. İşçi sınıfının mücadele arayışına sendikal bürokrasiler cevap vermemektedir. Sağ ve sol bürokratlar işçi sınıfının devrimci enerjisini boşaltmakta, seçimlerde işçi hareketinin öne çıkmasında gerici bir rol üstlenmektedirler.
6. Kürt hareketi seçimlere tartışmaların ardından kendi adaylarıyla girme kararı aldı. Son dakikaya kadar süren pazarlıklar halkın genel taleplerinin önüne geçmiştir. Keza Kürtler de geniş bir sol ittifak arayışında bulunmamışlardır. Tabanlarında sosyalist solla girdikleri ittifakın başarılı olmadığını düşünen geniş bir kesim mevcuttur. Seçim programlarının özünü oluşturan ezilenlere özgürlük arayışı ilerilikler içermekle beraber, işçi sınıfının kurtuluşu perspektifine değil, radikal demokrasiye ezilen kitleleri taşımaktadır. Buna rağmen özellikle Kürt illerinde DEM parti adaylarının desteklenmesi rejime karşı Kürt halkının yanında olmak açısından hala doğru tutumdur.
7.Bütün bu olumsuz tabloya rağmen hala Saray rejiminin sandıkta durdurulması ve sokakta yenilgiye uğratılması gerekmektedir. Biz, bir kez daha “AKP ve MHP gerici ittifakını durduralım” diyoruz. Emekçi halkımızı, işçi sınıfımızı sağcı, faşist, İslamcı partilere oy vermemeye ve Saray rejimini sandıkta ve sokakta yenmeye çağırıyoruz.
Cumhurbaşkanlığı seçimindeki çağrımızı yineliyoruz: “Gerçek bir tehdit fabrikalarımızı, iş yerlerimizi, yoksul mahallerimizi kuşatırken tek çıkışın işçi sınıfı ve yoksul halkın ezilen tüm kesimlerle ittifakından geçtiğini biliyoruz. Meclis de, saray da, sandık da onların olsun, sokaklar ve fabrikalar bizim! Karamsarlığı bir yana bırakıp, yeniden işçi sınıfını kazanmak için olmamız gereken alanlara dönelim. Çünkü bu krizin tek anahtarı işçi sınıfıdır.”