AKP’nin “Kurum”sal İşleri

AKP’nin “Kurum”sal İşleri

ÖMER DEMİRCİ

31 Mart yerel seçimi, Saray için büyük bir anlam taşıyor.  2019 da kaybedilen İstanbul ve Ankara gibi metropollerin geri alınması için tüm devlet olanakları AKP adayları için seferber edilmiş durumda.

Demokratikleşme Vaadinden Saray Rejimine

AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılının üzerinden yirmi yılı aşkın süre geçti. Herkese “daha çok demokrasi” vaadi ile iktidara yerleşen AKP, bu sürenin sonunda ülkeyi en basit burjuva demokratik hakların bile kullanılamaz olduğu bir zorbalık rejimine çevirdi.  Grevler ve işçi eylemlikleri milli güvenlik gerekçesi ile yasaklanırken, herhangi bir karşıt görüş kolayca gayri milli olmakla suçlanıp terör ile ilişkilendirilmeye başlandı.

Saray bu süreçte ekonomiyi patronlar lehine düzenlenirken, halkı yoksulluğa mahkûm etti. Bu tercih ülke ekonomisini patlamaya hazır bir bomba haine getirdi. Ekonomiyi biraz olsun toparlamak için her yerden kaynak arayan ve bunun için bakan Şimşek’i görevlendiren Saray, kendi yarattığı krize çare bulamadı. Her ne kadar Şimşek, yurtdışı gezilerinin sebebinin bütçe bulmak olmadığını belirttiyse de bu kaynak arayışlarının hüsranla sonuçlandığı ortada. Ortada olan başka bir durum ise bu ekonominin daha fazla kredi ve borç ile sürdürülemez olduğu. Ekonomik o kadar kötü ki, Erdoğan, İsrail’in Filistin’e karşı Ekim ayında başlattığı katliam karşısında İsrail’e karşı hiçbir ekonomik yaptırımda bulunmadı, hatta bunu gündemine bile almayı düşünemedi. (Burada hatırlatmakta fayda var Türkiye İsrail’in en fazla ithalat yaptığı ilk 5 ülkeden biri ve İsrail kullandığı çeliğin %65 ini Türkiye’den ithal ediyor. )

2024’te Yoksulluk ve İşsizlik Patlayacak mı?

Ömer Koç’un “Çok elzem olmayan harcamalarınızı ertelemenizi tavsiye ederim”, Murat Ülker’in ise “2024 zorlu bir yıl olacak. Beklentimizi düşük tutuyoruz” dediği bir yılda büyük burjuvazi kriz bekliyor ya da bizi o krize hazırlıyor. Bu para darlığında aslında Saray, İstanbul ve Ankara seçimlerini kazanmak istemiyor, buna mecbur!  2024 yılı için özellikle İBB’nin 213,5 milyar TL bütçeye sahip olduğu düşünülürse saray rejiminin neden İstanbul’a odaklandığını anlayabiliriz. Bu bütçenin ve yeniden ranta açılacak değerli arazilerin AKP adayı Kurum tarafından nasıl kullanılacağını tahmin etmek için kurumun kısa öz geçmişine bakmak yeterli olacaktır.

Kurum’un Özgeçmişi

Yakın zamanda yaşadığımız İliç maden kazasında şirketin kapasite arttırma talebinde bakan olarak ÇED kararını onaylayan kişidir. Emlak Konut’un ihale ve rüşvet operasyonunda adı geçen biridir.  İzmir depreminde vatandaşlara riskli binalarda oturmamalarını, hasarlı binaları da bir yıl içinde güçlendirmeleri gerektiğini salık veren bu beyefendi, asgari ücretli emekçilere hem kira hem ev kredisini nasıl ödemeleri gerektiğini dalga geçercesine anlatmıştır. İmar barışıyla ne kadar kaçak çürük yapı varsa denetlenmemesini sağlayan ve ardından yaşanan büyük Hatay depreminde kameralar karşısında kimseyi evsiz açıkta bırakmadık diyebilecek kadar pervasız olan biridir. O,  parçası olduğu burjuva sınıfın çıkarlarını her seferinde korumak için can pare çalışan bir bürokrattır.

Yağma Planı

Kurum’un İstanbul için en büyük vaatleri arasında; kentsel dönüşüm, raylı sistemi genişletmek, otogarların yerlerini değiştirmek var. Yani yine inşaata dayalı bir yağma planı. Sarayın İstanbul planını geçen sene Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı olarak mart ayında açıklayan Kurum, belirledikleri rezerv alanlarını plana uygun olarak inşaata açacakları gün için hazırlık yapıyor. Üstelik bu sefer bu plan Kasım ayında sermayenin istekleri doğrultusunda yeniden düzenlendi. Yani Saray’ın yağmacı kanunları da arkasında…