UKRAYNA’DA NELER OLUYOR?

UKRAYNA’DA NELER OLUYOR?

Bütün dünya bir sahnedir ve kadın erkek herkes birer oyuncu. Sıraları geldikçe ya girer ya çıkarlar. Her insan nice roller oynar ömrü boyunca.

W.Shakespeare

Bugünlerde Ukrayna gerilimi üzerinden aynı sahnede birden fazla rol çatışıyor. Perdenin arkasında çok sayıda aktör gizli gündemleriyle sahne sırasının kendilerine gelmesini bekliyor, seyirciye uyumla gülümsemeye çabalarken, sahne gerisinde hunharca bir itişme var. ABD emperyalizminin ve uyumlu müttefiklerinin jeopolitik hedeflerini temsil eden NATO bir yanda, bu ittifakla çıkar birliğinde olduğunu var saymamız gerekirken apayrı gündemler peşinde koşan AB ve iki şövalyesi Almanya ve Fransa diğer yanda… Rusya’ya gelince kendi çöplüğünde horoz öttürmeyeceğini ele güne göstermek için fırsat bekliyor koca ayı. Peki ya Ukraynalılar? Onlar, 2013-14 Maidan protesto hareketinden bu yana ülkeyi büyük bir bölünmeye sürükleyen ve yeni fay hatları oluşturan bir sosyal trajedi yaşamakla meşguller.

Hiç kuşkusuz Ukrayna açısından yapılabilecek ilk tanım, ülkenin ilk aşaması Şubat 2013 tarihinde Rus yanlısı Yanukoviç’in düşüşüyle tamamlanan sarsıntılı bir sürecin içinden geçmekte olduğudur. Bu süreç henüz emekçi yığınların başat aktör olmasına yol açacak bir önderliğe kavuşmuş değil. Dahası yığınların kazandığı mevzileri onlardan geri almaya yeminli iki karşıdevrimci gücün –NATO’da kristalize olan emperyalizm ve Ukraynalı işbirlikçi oligarkları ile Rus yayılmacılığı- darbeleri arasında ezilip büzülen bir süreç bu.

2014’te Rusya ve Ukrayna sınırında yaşanan gerilim, Rusya’nın Ukrayna’ya bağlı Kırım yarımadasını ilhakıyla sonuçlandı. Ardından Batı’dan Rusya’ya yönelik yaptırımlar geldi. Aynı dönemde Ukrayna’nın doğusunda, Rusya sınırındaki Donetsk’te de Rusya’dan destek alan Rus yanlısı ayrılıkçılarla Ukrayna ordusu arasında da çatışmalar patlak verdi.

Savaş fiilen 2015’te sona ermiş olsa da Temmuz 2020’deki ateşkese kadar çatışmalar aralıklarla devam etti ve bu çatışma hali nedeniyle şu ana dek yaklaşık yaklaşık 15 bin kişi hayatını kaybetti. Bugün açık ki Ukrayna, ABD emperyalizminin Rusya’yı çevreleme girişimlerinin başlıca odağı.  

NATO’dan Ukrayna’ya Cesaret Aşısı

“Rusya her an Ukrayna’yı işgal edebilir…” Her halde son bir ay boyunca en sık bu sözü duydunuz. Zira emperyalizmin hizmetindeki uluslararası basın bir aydır savaş naraları atıyor.

ABD emperyalizmine göre Rusya’nın Ukrayna’yı yıkıcı bir savaşla işgali an meselesi ve bu durum doğrudan Avrupa’nın güvenliğini tehdit ediyor. Tırmanan gerginlik, ABD ve NATO’nun aylarca süren yoğun hazırlıklarının bir sonucu. Gerek ABD Dışişleri gerek NATO sözcülerinin Irak’ta kimyasal silah bulundurulması iddialarını andırır bir bilgi karmaşası yaratma çabası özünde Ukrayna yönetimini Rusya karşısında harekete geçirmeye dönük bir kışkırtma girişiminden başka bir anlam taşımıyor.

Oysa NATO’nun Rusya ile çatışması, geçtiğimiz yıl Afganistan’daki küçük düşürücü NATO yenilgisinin ardından yeni bir aşamaya sıçramış durumda. İttifak şimdi Ukrayna’ya doğru yeniden mevzileniyor ve Karadeniz, Kafkaslar ve Hazar Denizi çevresinde geniş bir bölgeden Rusya’yı çevreleme amaçlıyor. Belli ki hedef her ne pahasına olursa olsun Rusya’nın tecrit ve oluşturduğu tehdidin bertaraf edilmesi, Rusya’nın Ortadoğu’ya askeri yardımının kesilmesi ve böylece NATO güçlerinin Çin’in batı sınırlarına dek operasyon gücü kazanmasını sağlamak.

Bu planın odak noktası Ukrayna. NATO, şu sıralar Baltık ülkelerine bir karşıdevrim ordusu olarak görülmemiş ölçekte nüfuz ediyor. Öyle ki “elde edilmiş istihbaratlar” nedeniyle şimdiden taburlarca uluslararası askeri güç, hava savunma ve istihbarat sistemi ve özel birlikler normal şartlarda yerleşemeyecekleri Letonya, Litvanya, Estonya ve Polonya’ya konuşlandırıldı bile. Çok sayıda NATO savaş gemisinin, daha önce bu boyutta bayrak gösteremeyeceği Karadeniz’e yerleşmiş olduğunu da vurgulayalım. ABD’nin bu yeni yöneliminde en büyük destekçisi ise Avrupa’daki stratejik ortağı Birleşik Krallık.

Almanya ve Fransa’dan ise çatlak sesler geliyor. Bu iki ülke Ukrayna’da bir savaştan kaçınma çabalarını sürdürme arayışında ve NATO yönelimlerinin ayağına dolanıyorlar. Dahası Kiev’i Minsk anlaşmalarına sadık kalmaya ikna edemezlerse, olası bir çatışma halinde bundan ekonomik olarak kendileri zararlı çıkacak.

ABD emperyalizminin planı aşağı yukarı şöyle; Ukrayna üzerinde savaş senaryolarını yoğunlaştırmak ve bu sürekli gerilim haliyle aynı anda pek çok kazanım elde etmek.  

Örneğin, Rusya’nın emperyalist paylaşım mücadelesine güçlü bir aktör olarak katılmasını engellemek, muhtemel bir “kontrollü” bir savaşla Rusya’ya askeri ve ekonomik açıdan güçlü bir darbe vurarak zayıflatmak. Eskiden Rusya etkisi altında olan bölge ve ülkeleri tam olarak NATO hegemonyasına dahil etmek. Buna son bir noktayı daha eklemek gerekiyor: ABD’deki siyasal kutuplaşma, ekonomik ve sosyal krizin açığa çıkarttığı iç çelişkiler ve zayıflıklar. ABD emperyalizmi aslında olduğundan daha güçlü ve yekpare bir görünüm vermeye, müttefiklerini de bu yeni gereksinimler üzerinden yeniden hizaya sokmaya mecbur.

Dolayısıyla ABD, gerginliği hafifletmeye meyilli değil, aslında tam olarak saldırgan taraf şeklinde sunabilmek için Putin’i silahlı çatışmaya sokmaya çabalıyor.

Türkiye’ye gelince, Ukrayna’daki askeri tırmanış rejimi son derece hassas bir dönemde çift taraflı sıkıştırmış durumda.  Emperyalizme bağımlı, yarı sömürge bir ülke olarak Türkiye, bir kez daha tarihsel rolünü oynuyor ve sahnedeki aktör güçler arasındaki dengelerden yararlanmaya çabalıyor. Ne var ki, bir yandan taraflardan birine insansız hava aracı ve mühimmat desteği sunup her iki taraf arasında arabuluculuk rolünü üstlenmek, diğer yandan da Libya’dan Suriye ve Azerbaycan’a -ekonomik kapasitesinin üzerinde- hassas dengelerle yayılmacı bir hat izlemek, Türkiye hâkim sınıflarını beklenmedik gelişmelerle karşı karşıya bırakma dinamiği taşıyor. Özellikle de Boğazlar rejiminin geleceği konusunda.

Türkiye egemen sınıflarının NATO üyeliğine büyük bir iştahla katılışının 70. Yıl dönümünde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, NATO demokratik devletlerin ve değerlerin bir ittifakı değil. NATO gittiği yere yıkım taşıyan bir karşıdevrim ordusu. NATO Türkiye’ye yalnızca yıkım ve gericilik getirdi. Şimdi yıkımın ateşlerini Ukrayna ve Kafkaslara sinsice yayma uğraşında. Uyanık olunmalı.

Murat Yakın

Yazar Hakkında