1 Mayıs, insanlık tarihinin tek yüz akı sınıfı; işçi sınıfı ile…

1 Mayıs, insanlık tarihinin tek yüz akı sınıfı; işçi sınıfı ile…

Kırmızı Gazete 9. sayısında yayımlanmıştır.

Erdoğan’ın tatmış olduğu 31 Mart tarihi seçim yenilgisine karşı ne yapacağı henüz meçhul. Biraz yakın tarih üzerine düşünmüş her fani, sevinirken dahi dilini ısırır.

Nitekim kendini seyrettiği “mucize ayna”, bir seçim yenilgisini diğeri takip ederse, “demek ki son seçimimizmiş” diyerek torunları ile oynamayı tercih edeceği bir ruh halini mümkün kılmıyor.

Ama yine de hem kitleler hem de sosyalist muhalefet, seçime dair ne dediğinden (boykot, bağımsız aday, boş oy ya da CHP belediyelerinin meclislerinde yer tutmak vb.) bağımsız olarak bir “oh” çekmiş görünüyor.

Bunun, sınıf mücadelesi sektörleri için de moral verici olduğunu görüyoruz, tüm işyerlerindeki çalışmalarda deneyimliyoruz.

Çeşitli sol soslara bulanmış olsalar da burjuva muhalefetin bu tepkiye karşı, ciddi bir toplumsal dönüşüm programı çıkarmasını beklemek ise mümkün değil.

Asıl olan, ülkenin içinde olduğu kapitalist modelden çıkmasını sağlamak. Bu sistem sürdüğü sürece, alternatif burjuva adaylardan hangisinin ehven-i şer olduğunu düşünmekten ya da seçimlerde kimlerin listelerinden adaylıklar çıkarılacağını planlamaktan başka bir şey kalmayacak elimizde. Sucuk tüketicilerin tercihine göre yemini seçen koyunlar olmamak için başka bir şeyin mümkün olduğuna inanmak ve inandırmak gerekir, bunun için ilk olarak.

Şimdi yeniden 1 Mayıs geliyor. İki bir Mayıs arası yaşananlara baktığımızda sınıf mücadelesinin önemli mevziler kazanmaktan oldukça uzak ve bunu sağlamaya namzet yapıların da bu perspektiften hızla uzaklaştığını görüyoruz.

Hafıza-ı beşer hastalığının sosyalist yapılara da bulaştığı, işçi sınıfı mücadelesinde ileri doğru çeşitli hamleler yapılamayan, belki de tarihin en düzen içi, en sakil dönemlerinden birini yaşadığımızı unutmamız gerekli.

Buzun kırılıp yolun açılması en azından bu durumu kabul ederek yola çıkan unsurlarla mümkün olabilecek. Sendika bürokrasisinde “uzman” lık peşinde koşanlar ile asla değil.

Serbest piyasa ekonomisinin yarattığı krizden çıkış için bütün burjuva liberaller, asgari ücrete iki kez zam yapmayın martavalını söylüyor.

Merkez Bankası başkanı bu görüşü destekleyecek açıklamalar yapıyor. Sanki kriz, ücretlilerin aldığı ücretlerden çıkmış gibi. Oysa bu krize karşı yapılacak tek mantıklı iktisat hamlesi; “İthalatı yasaklamak, borsayı kapatmak, özel bankaları kapatmak, ücretlilerden değil, kendi damatlarının da aralarında olduğu büyük kapitalistlerden alınan vergileri arttırmak, piyasadaki temel maddelere tek fiyat özelliği getirmek” olabilir.

Tıpkı ücretlere enflasyon oranında zam talebinin kitleler arasında yayılması gibi, bu mücadele taleplerinin de yaygınlaşması için çalışmak, işçi sınıfı ile her temas noktasında tekrarlamak gerektiğini düşünüyoruz.

Dünyada ise hem Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, hem de İsrail’in Filistin’deki soykırım saldırıları, kapitalist dünya egemenliğinin ne kadar ikiyüzlü olduğunu bir kez daha seyretmemize vesile oluyor. Ukrayna halkı, savaşı NATO lehine uzatabileceği kadar uzatsın denilerek, Putin’in savaş aygıtı tarafından ezilmesine mahkûm ediliyor.

Müslüman Filistin halkı ise, aralarında Türkiye’nin de hem de çok ciddi bir şekilde olduğu tüm Müslüman ülkeler tarafından kaderine terkedildi. Filistin halkına yaptıkları için İsrail’e esip gürleyen Erdoğan, Mersin limanından günde onlarca geminin İsrail’in yardımına koşmasına ses etmiyor. Türkiye’deki Amerikan üsleri, Kürecik, İncirlik İsrail için istihbarat yapıyor. Onları da kapatamıyor.

İslami esaslara göre yönetilen Körfez ülkelerinin neredeyse tamamı da bir şekilde bu yolu izliyor. Hristiyan kapitalist dünya ile kurdukları ticaret ilişkisi ve Petro-dolarlar gözden çıkarabilecekleri bir şey değil. O yüzden mezhep farklılıklarını bahane ederek, Filistin ya da İran’ın yanında yer almıyorlar. Türkiye işçi sınıfı bu ikiyüzlülüğü görmeye başlıyor. Bir Müslüman hükümetin yaptıklarından daha çoğunu Belçikalı Müslüman olmayan işçiler İsrail’e mal yüklemeyerek yapabiliyor. Bu da işçi sınıfının, tarihin en yüz akı sınıfı olduğunu yeniden bir kez daha gösteriyor. O sebeple, bu yazıyı okuyan yol arkadaşlarımızı, sendikal bürokrasilerden, CHP yönetimi ile ittifaklar yapan, bunu da itiraf etmemek için türlü taklalar atan, reformist şaklabanlıkları ve parlementerist-“belediye meclisci” yapılardan bağımsız olarak işçi ittifakının ve işçi çalışmalarının yanında olmaya davet ediyoruz. Kırmızı Gazete kurulduğu günden bu yana, bu çizginin amansız bir takipçisi olarak bunu yapıyor, yapmaya devam edecek.